Tiyatro demokratik düzenin temelidir

Bugünün içeriği, geçmişin biçimleriyle değil, çağdaş düşüncenin gerektirdiği biçim ve kurgu ile geçerlik kazanacağından, yeni tiyatronun alışagelinmiş ve kalıplanmış biçimlere karşı durması hatta bunları yıkmaya çalışması doğal bir gelişimdir. Özellikle, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra büyük bir hızla gelişen tiyatro, ticarî tiyatronun karşısında yeralan ve bu tiyatroya açıktan açığa savaş açan, eski kalıpları kırıp yeni bir öz getirme yolundadır. Ticarî tiyatro, yapısı içindeki özelliklerin etkisiyle sanata giderek yabancılaşır. Bir fabrika sahibinin gözünde herşeyden önce malını satmak ve kazanç sağlamak gelirse, ticarî tiyatronun da kimin için ne yaptığı sözkonusu değildir; böyle bir tiyatro herşeyden önce gişesini düşünür. Piyasaya sürülen ürün, onu piyasaya sürene bütün bütüne yabancılaşır. Çağımızın büyük yazarı Bertolt Brecht, Önleyici Çareler (Die Massnahme) adlı oyunundaki "Tüccarın Türküsü"nde bu noktayı açıkça belirtir:

"Ben nerden bileyim pirincin ne olduğunu,

Bilen kimdir Ben nerden bileyim?

Hiç bilmiyorum pirincin ne olduğunu;

Pirinç kaça satılır bir onu bilirim ."

Ticarî tiyatroyu yönetenleri de ilgilendiren malın kaça satılacağı ve nekadar kâr sağlıyacakları düşüncesidir. Bu tiyatronun temsilcileri sattıklarında sanatı geri plana attıklarından, tiyatro sanatına yabancılaşırlar. Yani onlar için tiyatro da sanat yapmaktan çok bir meta olarak satılacak maldır. Elbette bu da kapitalizmin getirdiği bir özelliktir.

Deneysel çağdaş tiyatronun temsilcileri baştan beri bu tür tiyatronun karşısındadırlar. Onun için de tiyatro kalıplaşmış tiyatro biçimlerini değiştirip bozarlar. Öz ve biçim birbirinden ayrılamaz; başka deyişle, ne söylenmiş, "nasıl söylenmiş"ten ayrı düşünülemez. Öz ve biçim birbirini doğuran, birbirini yaşatan bir bütündür. Örneğin, Picasso'nun ‘Guernica’sını Rubens'in üslûbuyla yapmak ne kadar olanaksızsa, Shakespeare'in Hamlet'ini Racine'nin biçim anlayışı ile ortaya çıkartmak o kadar saçmadır. Günümüz tiyatrosunun biçimlere olan başkaldırısı, aynı zamanda alışagelinmiş kalıplı tiyatronun özüne olan başkaldırıdıyı da kapsar.

Biçimin parçalanmasıyla ortaya çıkan değişik özle, bir yandan da tiyatronun kaynağında bulunan ritüele bir dönüş yapılmaktadır. Böylece, çağdaş, uyarıcı tiyatro, tiyatro olayını seyircinin arasına sokmanın yanısıra, yeni bir şiirli tiyatronun temellerini hazırlamaktadır; çünkü bir öyküyü anlatmak, bir düşünceyi tartışmak, bir sorunu çözümlemek yerine, insan varoluşunun nedenini, anlamını ve amacını gösteren, etkili, uyarıcı ve şiirsel sahnelere yönelir. Öyleyse "biçim bozanlar" olarak tanımlanan, bu çağdaş tiyatro temsilcilerinin, aslında, biçimleri bozduklarını değil, biçim üzerinde deneyler yaparak bir gelişim gösterdiklerini söylemek daha doğru olur. Çağdaş düşüncenin ve anlayışın ışığında, bunlar, aslında yeni bir içeriğe yeni biçimler getirmektedirler.

Çağdaş uyarıcı tiyatro, ticarî tiyatronun tersine, söyliyeceği şeyleri olan tiyatrodur. Bu tiyatronun yapıtları, yalnızca vakit geçirtecek bir şey değil, bir düşünceyi bir amacı, bir duyguyu sağlıyan eylemlerdir. İleri ve deneysel bir sanat tiyatrosu olmak, halka dünya tiyatrosunun en iyi örneklerini vermek ve çağdaş seyirciyi yetiştirmek amacıyla halkın verdiği vergilerle kurulmuş olun Devlet Ti-yatrolarımız bile, son zamanlarda, ticarî bir anlayışın etkisine girmişlerdir; sık sık düşüncesi olmadığı için amaç ve duygu yönünden kısır kalan birtakım ticarî oyunlar, bu resmî tiyatromuz tarafından sahneye sürülmektedir. Devlet tarafından ödenek verilen, bu örnek olması gereken tiyatronun yönetimindeki bu anlayış değişikliği, Türk tiyatro sanatını tehlikeye sokmaktadır. Halkın vergileriyle işleyen böyle bir sanat kamu kuruluşunun herşeyden önce, hızla ilerliyen dünyada, kendi halkının önüne, onu geliştirecek, ona haz verecek oyun ve uygulamalarla çıkması beklenir. George Bernard Shaw'un dediği gibi,"Çok popüler bir oyunun nekadar kötü olduğunu anlamak için o oyuna iki kez gitmek gerekir".

Topluma yararlı olan güzellik düşüncesi çağdaş tiyatronun dayandığı temeldir. Tiyatro, düşünen, duyan, karar verebilen insanın haz duyma sanatıdır. Haz, düşünme olanağını, duyguları ve sezgiyi kapsayan bütünlenmiş insancıl duyguların bir sentezidir. İrlandalı yazar Synge'in dediği gibi, onda "bir elmanın tadı," kadar, insan varoluşunun temel düşüncesi de bulunmalıdır. Çağdaş tiyatronun en büyük özelliklerinden biri, mizahı insana yaraşır bir beğeni aşamısanda kullanmasıdır. Fransız yazarı Eugene Ionesco, Absurd Tiyatro'nun temel taşının mizah olduğunu sık sık belirtmiştir. Ama o aslında "saçmalığı" Molière ile Üç Ahbap Çavuşlar'dan alan acı bir güldürü ustasıdır. İrlandalı Samuel Beckett, insanın harcanmasından sözederken müzikhol numaraları, Chaplin ve Keaton ilişkilerinden gelen sessiz sinema kişilerini kullanır. Alman yazarı Peter Weiss, İsviçreli Dürrenmatt, Fransız Jean Genet, ahlâksal ve siyasal bildirilerini açıklarken, bunları güçlü bir mizaha oturtarak yaparlar.

Yeni düşüncelerin sanatsal bir yolda yansıtılması, tiyatro dışına, yani seyirci içine taşmadıkça, bu çalışmalar yalnızca estetik alanda kapalı kalan kısır deneyler olarak kalır. "Living Theater"ın ünlü yöneticisi Julian Beck'e göre, "Sanatın değişmesi ve değiştirmesi gerekli olduğu an insan yaşamı, kendi başına bir sanat olur." Böylece, her insan sanatçı durumuna girer, herkes oyuncu olur ve bu büyük yaşamdaki rolünün bilincine varır.

Sanat, dolayısıyla tiyatro, insanı değiştirmek, ona yeni şeyler katmak ve ileriye götürmek içinse, söyliyeceğini açıkça söylemekten kaçınmamalıdır. Uygarlık tarihine bir göz attığımızda, insanı her yönden geliştiren şeyin düşünceler olduğunu görürüz. Düşünceler zaman zaman baskı altına alınmış, o düşüncelerin sahipleri yokedilmişlerdir. Ama düşünceleri yokedecek hiçbir güç varolmamıştır. Düşünceye silahla karşı çıkanlar, hiçbir düşüncesi olmayan, düşünmenin, duymanın ve yaratmanın mutluluğunu tatmamış zavallı yaratıklardır. Tarih boyunca, düşünceyi terrörle susturmak isteyenler her zaman çıkmıştır, ama varolan ve yüzyıllar boyu sürüp gelen hep düşünceler olmuştur. Terrör düşünceyi susturmak içindir; ama terrörün en çok korktuğu da düşünce ortamının bulunduğu demokratik düzendir. Onun için, demokratik sistemin etkili bir aracı olan tiyatro da terrör ortamı yaratılmak istendiğinde, sesini daha çok duyurmak zorundadır.

Tiyatro tarihine bir göz attığımızda, tiyatronun mesajı, duygu atmosferi, düşüncesi ile insanlara hep manevi destek olmuş, çoğunluğa yönelen bir sanat olarak görürüz. Antik kültürde Tanrının evi ve okul, Rönesans'ta, din ve mezhep kavgaları içinde bunalan insanların ayakta durabilmelerine yardımcı olan bir sanat, onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllardada, toplumların özgürlük, eşitlik, kardeşlik duygularını ayakta tutan bir araç, iki korkunç dünya savaşında ve sonrasında toplumları geliştiren, değiştiren etkili bir ifade sanatı olarak izleriz tiyatroyu…

"Yaşam ile Tiyatro aynı şeydir," der çağdaş bir düşünür; çünkü yaşam, tiyatro yoluyla yenibaştan yaratılır. Zaten sanatın tümü de, bu yaşamı bilinçli olarak yenibaştan yaratmak içindir. Sanat ve sanatın dinamosu olan tiyatro herkesin özgürlüğünü kazanması için en kestirme araçtır ve herkesin kendi özgürlüğünü kazanması gerekir, çünkü özgürlük olmadan insan yaşamında gelişim de olmaz.