Tiyatro sanatçıları kızar mı bilmiyorum
Fenerbahçe bu yıl da transferde çok hızlı. Evvel Allah bu hususta şampiyonluğu kimseye bırakmıyor. İçinde para olmayan kesenin ağzını açtı. Amacı ya şampiyonluk ya da şampiyonluk. Bu hususta 2 Portekizli teknik adam yanında ismi büyük sayılan bazı yabancı futbolcularla anlaşma yaptılar. Peki Fenerbahçe’nin 500 milyon dolar borcu var. Ne yazar ki. Herkesin borcu var. Hiç borçtan kurtulmadı ki. Peki değirmenin suyu nereden gelecek? Borç üstüne borç yapacak. Borç yiğidin kamçısı değil mi? Portekiz ile köprü kuruldu. Köprü kurmadığı ülke yok ki. İyi ki kutuplarda futbol yok. Ne var ki bu büyük arzu daha başlangıçta büyük sorunlar yarattı. Diyeceksiniz ki Fenerbahçe ne zaman sorunsuz oldu. O da doğru. Bana göre Fenerbahçe sorunsuz yaşayamıyor. Daha henüz transfer dedikoduları sürerken Fenerbahçe’de yine ilginç olaylar oluyor. Emre’nin konusu. Sportif Direktör Terraneo’nun açıklamasına göre “Emre ile sözleşme yapılmayacak.” Eh bunda ne gariplik var diyeceksiniz? Baştan aşağıya garip bir gelişme. Sportif direktör bu açıklamayı yapıyor ama Kulüp Başkanı Aziz Yıldırım’ın bu karardan haberi yok. Hem de zaman zaman manevi evladım dediği Emre Belözoğlu’nun hakkındaki karardan.Pek mümkün görünmüyor bana. Tiyatro Sanatçıları kızar mı? Bilmiyorum ama olay tam bir tiyatro.
Değişik bir yapıya sahip bir toplumuz. İnanılacak şeylere inanmıyor veya tersini yapıyoruz. Ya safız ya da Aziz Nesin’in söylediği gibi %65’imiz aptal. Doğruluk payı yok mu? Genlerden mi yoksa sosyal durumdan mı kaynaklanıyor? Bilemiyoruz. Biz, bir şeyiz ama neyiz? Bir türlü bilemiyoruz. Bu bizi aşan bir konu. Psikologlar, sosyal bilimciler veya psikiyatri doktorlarında bunun cevabı. Aslında onlara bile pek inanmayız ama! Hemen bu konu ile ilgili bir örnek geliyor aklıma.
Fenerbahçe, 4. kez kurumsallaşmaya gidiyor. İkincisini yakından biliyorum. Çünkü içinde ben de vardım. İzmir’den bir psikiyatri profesörü getirdik. Faruk Ilgaz Tesislerinde ve Maltepe Belediyesi salonlarında seminerler verdi. Ne oldu? Sonunda bu adamın kendisinin tedaviye ihtiyacı var deyip, işleri yarıda bıraktılar.
Ölü gibiyiz... Fikri sabitlerden asla dönmeyiz
Spor kamuoyu olarak birtakım inanışlarımız vardır. Diğer meselelerde olduğu gibi. Gereksiz şeylere inanırız. İnançlarımızdan da asla dönmeyiz.. Şartlar ne olursa olsun. Örneğin takım şampiyon olursa teknik direktör çok iyi, tersi olursa vay haline.. Bu, sporun felsefesine aykırı. Çünkü sporun kökeninde ahlak yatar. Başarıları ve başarısızlıkları hep teknik direktörlere bağlarız ve bu inançlarımızda katiyen. geri dönmeyiz. Bu nedenle de dünyada bir türlü kalkınmş ülke değil de kalkınmakta olan ülke durumundayız.. Bana göre teknik direktörlerin takımlara katkısı yüzde on beşten fazla değil. Bu yüzdendir ki yüzde onbeşi hakkıyla veren teknik direktör iyi teknik direktördür... Tabi bu oranla ilgili çok çeşitli söylemler var. Bu benim görüşüm. İyi veya kötüden sonuçlara bakıp karar verilemez.
Futbolda birçok örnek vardır. Hemen aklıma gelenler arasında bizim kuşakta spor fotoları çeken Bülent Giz, Mersin takımını çalıştırmış ve Mersin o dönem şampiyon olmuştu.Yine bizim dönemimizde kramponları tamir eden kramponcu antrenör bulunmayınca takıma antrenörlük yapmıştı. Dünyanın iyi futbolcularından Didi’yi tanımayanınız yoktur. Fenerbahçe’deki teknik direktörlüğü sırasında bir gün İzmir deplasmanı öncesi takıma, takım kaptanı Ziya’yı kadroya almayı unutmuştu.
Bir başka örnek Yugoslav Vaselonoviç, ülkesinde iyi futbolcuydu.. Ama teknik direktör olarak çok sıradandı.. Üstelik de kumarı çok severdi. Ama bu teknik direktör iki kez Fenerbahçe’ye geldi ve Fenerbahçe ilkinde 85 golle ikincisinde ise 103 golle şampiyon oldu. Bu Fenerbahçe tarihinde ilkti. Bundan da anlaşılacağı gibi kesin hükme gerek yoktur. Yani teknik direktörlerin başarıları, bilgi ve yetenekleriyle her zaman doğru orantılı değildir. Bunu da akıldan çıkartmamak lazım.
Bozmak yapmaktan daha kolaydır
Galatasaray Belçika’nın Clup Brugge takımının sağ beki Thomas Meunier’i almak istiyor. Meunier’in kulübü bu hususta transfer ücreti olarak 5,5 milyon avro istiyor. Tabi bu böyle kalmayacak, atı ile semeri ile 9-10 milyona çıkacak. Hayret ettim hatta üzüldüm. Tabii Galatasaray’ın parasına, bütçesine borcuna karışamam ama ülke içinden bir sağ bek nasıl bulunamıyor? Anadolu’yu bir gezin, dolaşın. Birkaç savunma oyuncusu değil, onlarca savunma oyuncusunu bulabilirsiniz. Böylelikle ülke ekonomisine katkıda bulunabileceğiniz gibi Anadolu insanına da bir motivasyon fırsatı vermiş olursunuz hem de döviziniz cebinizde kalır. 15 yıl süre bir çok çetin savunma oyuncuları ile oynadım. Bu nedenle savunma oyuncularının futbol karakterini çok yakından bilirim. Onun için de böyle transferlere üzülürüm. Bilmem futbol yorumcuları bu konuda ne der?
Futbol takımında savunma oyuncularının görevi, rakip forvet oyuncularının oyununu bozup, onlara görevlerini yaptırmamaktır.. Forvet mevkiinde oynayanların işi ise oyun bozmak değil, aksine yapmak üzere oyun kurarlar. Aslında bozmak, her zaman yapmaktan kolaydır. Bilirsiniz.
Zaman zaman ülkemizde forvette başarılı olamayan oyuncular defansa çekilmiş ve defansın en iyi oyuncuları olmuşlardır. Defans oyuncuların içinde de süper klas yetişen oyuncular vardır tabi Bazı oyuncular ise, hem güzel oyun bozarlar hem de yaparlar Ancak bu tip futbolcular ama az rastlanır cinstendirler. En yakın örnek Roberto Carlos’tur. Arpa tarlasında çıkan bir gelincik misali. Daha önce yazmıştım.
Kaleci transferlerinde de aynı duyguları yaşarım. Çünkü bilirim ki Türkiye’de çok ünlü kaleciler yetiştirmiştir. Her iki grup için de isimleri saymak istemiyorum. Bunun için Türk Futbol Tarihini incelemek en doğru yöntem.
Yazıktır ülkenin dövizlerine. Çünkü harcanan paralar sizin değil, halkın parasıdır. Kendi firmalarınızda bu denli harcama yapabiliyor musunuz? Şuursuz harcamalar yüzünden üç büyük kulübün her birinin 500 milyon avrodan aşağı değil borçları.