Tohum sorunu: Yerli mi yerel mi (atalık/milli)
Türkiye’de atadan gelen tohumların (yerel ve milli) üretimi, kullanımı ve yaygınlaşması konusunda yerel düzeyde dikkate değer gelişmeler ve uygulamalar söz konusudur. Özellikle organik tarım/ürün kavramlarının güncellik kazanması ile birlikte yerel tohum üretim ve kullanımı konusunda toplumsal bir talep de ortaya çıkmıştır. Dünya ve Türkiye’de tohum sektörünün mevcut yapısı yerel tohum çalışmalarının ulusal ölçekte gelişmesine izin vermemektedir. Bu gerçeğe karşın, mevcut tohum sektör yapısının oluşmasında en önemli faktör olan ilgili bakanlığın yerli tohum geliştirme konusunu tekraren gündeme getirmesi üzerine konuyu tartışmak istedik.
DÜNYADA TOHUM SEKTÖRÜ
Dünyada tohum konusunda yaşananlar sanki vahşi kapitalizmin gelişim hikâyesi gibidir. Tarımda geçimlik işletmelerden ticari işletmelere geçişle birlikte bu değişim başlamıştır. Tohum ıslah teknolojilerindeki yeniliklerle birlikte, tohumun kamu malı olmaktan çıkıp bir ticari mal niteliği kazanması sektörü tümüyle değiştirmiştir. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan siyasi ve ekonomik ortam, tohum sektörünün ticari bir yapıya dönüşme sürecini hızlandırmıştır. Günümüzde dünya ölçeğinde çokuluslu şirketlerin hâkim olduğu bir yapı ortaya çıkmıştır. Özellikle son otuz yılda satın alma ve birleşmeler yoluyla sınırlı sayıda firma piyasada söz sahibi durumuna gelmiştir. Bir tahmine göre dünya küresel tohum ticaretinin yüzde 50’sinden fazlası 20 uluslararası firmaya aittir. 2018 verilerine göre bu 20 firmanın toplam satış değeri içinde sadece iki firmanın payı yüzde 60’a yaklaşmaktadır. Bu iki firmadan sonra sıralamada yer alan dört firmanın payı ise yüzde 26’dır. Geri kalan 14 firmanın payı ise sadece 14’dür. Bu verilere göre altı firmanın payı yüzde 86’yı bulmaktadır. Bu firmaların faaliyetlerinin tohumla sınırlı olmayıp, kimyasal ilaç üretimi ve genetiği değiştirilmiş tohumluk çalışmalarını da içerdiği dikkate alındığında dünya tarımında nasıl söz sahibi oldukları daha iyi anlaşılacaktır. Bu firmaların bazılarının insan sağlığı ile ilgili ilaç sanayinde de yer alması konunun başka bir yönüdür. Gelişmiş Batı’da ortaya çıkan bu yapının, gelişmekte olan ülkelere ve benzer şekilde Türkiye’ye de yansıdığı bir gerçektir.
TÜRKİYE’DE TOHUMCULUK
Türkiye’de tohum sektöründe ilk özel şirket 1961 yılında kurulmuştur. 1963 yılında 308 sayılı Tohumculuk Kanunu’nun çıkmasıyla kamu ağırlıklı bir sisteme geçilmiş ve 1980 yılına kadar bu sistem devam etmiştir. 1980 yılından itibaren ise Türkiye’de yeni bir piyasa yapısı yaratılmaya başlamıştır. Bu kapsamda yapılan yasal düzenlemelerle sektör, özel kesimin yer almaya başladığı sözde rekabetçi, yeni çeşitlerin üretildiği ve yine fiyatların sözde serbest piyasa koşullarında belirlendiği bir yapıya kavuşmuştur. 2004 yılında 5042 sayılı Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun, 2006 yılında ise 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’nu ile birlikte sektörün üretim ve ticaretinde önemli gelişmeler sağlanmıştır. Türkiye’de tohumculuk sektöründe 2000’li yıllarda faaliyet gösteren firma sayısı 100 civarında iken son 15 yılda olağanüstü bir artışla 832’ye ulaşmıştır. Bu şirketlerden 779’u yerli, 31’i yabancı ve 22’si de ortaklık şeklindedir. Mevcut yasal düzenlemelerde çiftçinin kendi tohumunu kullanması yasak değildir. Ancak yerel çeşitlerin herhangi bir kontrolden geçirilmeden ve belirlenen standartlara uygunluğu tespit edilmeden satılması yasaktır. Ticari olarak üretilen tohumlar ise önemli ölçüde yabancı şirketler ve yerli ortakları tarafından üretilen ıslah edilmiş çeşitlerdir. Türkiye’de genetiği değiştirilmiş tohumların üretim ve pazarlaması yasaktır. Elimizde kesin bir veri olmamasına karşın, ticari olarak üretilen ve dağıtımı yapılan tohumlar içinde yerel (milli veya atalık) çeşit miktarının oldukça sınırlı olduğunu belirtmek, yanlış bir saptama olmayacaktır. Kesin olan; yurt içinde ticari olarak üretilen ve miktarı milyon tonu geçen tohumların önemli bir bölümünün atalık veya yerel olmadığıdır.
ATALIK TOHUM SEFERBERLİĞİ
Tarım Bakanlığı Mart 2017’de İzmir’de, Mayıs 2017’de de Samsun’da 1. ve 2. Yerel Tohum Buluşması'nı başlatmıştır. 2018 yılında “Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretim ve Pazarlanmasına Dair Yönetmelik” yayınlanmış ve yönetmelikte bir yıl sonra değişimler yapılmıştır. Şubat 2020 başında da Gıda ve Orman Bakanı “Atadan Toruna Tohum Seferberliği” sloganıyla yapılan bir toplantıda neredeyse bu girişimleri yenilemiştir. Ancak yapılan konuşmaların içeriğine bakıldığında Bakanlığın yerli tohumlarla (Türkiye’de hali hazırda üretilen tohumlar) milli veya atalık olarak adlandırılan tohumları bir saydığı anlaşılmaktadır. Nitekim 2020’deki konuşmasında Sayın Bakan “Türkiye’de yerli üretimin 2019 yılında 1.13 milyon tona yükseldiğine işaret ederek Türkiye’nin tohumda ithalatçı değil ihracatçı olduğunu ve kendi tohumunu kendisinin ürettiğini ve tohum ticaretinde ilk 10’da olduğunu vurgulamıştır."
Kimsenin iyi niyetinde kuşkumuz yoktur. Ancak burada bir kavram kargaşası dikkat çekmektedir. Türkiye’de üretilen sertifikalı tohumların ne kadarının milli ve yerel olduğunu bakılmaksızın tümünün neredeyse milli/yerel tohumlarmış gibi sunulması bir çelişki olarak gözükmektedir. Bu çelişkinin farkında olunmaması veya bilerek sürdürülmesi kabul edilebilir değildir.
Uzman olmadığımız teknik bir konuda iddialı cümleler kullanmak istemeyiz. Bakanlık, yabancı tohum tekellerine karşın üreticiyi dışlamadan yerel ve milli tohumları (atalık) sertifikalandırıp öncelikle yurtiçi piyasada kullanılmasını yaygınlaştırma kararını vermiş ise, bundan mutluluk duymak gerekir. Ancak, geçmiş uygulamalara bakıldığında bunun nasıl yapılacağı ve zengin milli gen kaynakları ve biyolojik çeşitliliğin nasıl korunacağı konusunda bir açıklık olmadığı da kesindir. En büyük tehlike halen kamu malı niteliğinde ve çiftçinin elinde olan yerel tohumların yerli ve yabancı ticari şirketlerin kontrolüne geçmesidir.