Tombi karne de alacak mı?

Sartre’ın kedisi Nothing, Camus’nün Cigarette. Bilge Karasu’nun Ne Kitapsız Ne Kedisiz diye kitabı var. Ben de kitapsız yapamam fakat hayatımda kedinin pek yeri yok... Hayvan sevmeyen insan da mı sevmez? Sevmem demedim ki! Pek yeri yok. Üstelik bu klişe nefis: Hayvan sevmeyen insan sevmez! Ayşekadın seven kurufasulye sever mi? Kitap okumak bizi iyi insan yapar! Ciddi mi? Hitler’in kütüphanesinde binlerce kitap var!

Konu, İzmir’de bir ilkokulda, 3C’de takılan kedi Tombi. Olaya dair çok yazı okudum, hepsi “Ben de evde kedi besliyorum” özrüyle başlıyor. Beslemiyorum. Sorun olmaz umarım. Hayvan severim ama evde değil. Yazın balkonda ufalanmış ekmek su durur. Kışın apartmandaki barınağımıza destek olurum. Evde çiçek köşesi var. Sahi, hayvan seven bitki sever mi! Doğa sevgisi, neden sadece kedi? Son yıllarda sık görünen, vakaya dönüşmüş kedi-köpek seviciliğinden söz edeceğim.

Nar üç yaşındaydı. Parkta birkaç ebeveyn bebeleri eğliyoruz. Bir hanım geldi. Köpeğini orta yere işetti. Gidiyor. Hanım, dedim; bebeler var, köpek çişidir, bebe milleti bir tür deli, yerde yuvarlanıyor; burada işetmesek. Cevap: “Siz de çocuğunuzu burada oynatmayın.” Burası dediği park! Size mi götürelim oynasın diye. Hayvan seven, çocuk sever mi! Kadın sinirli: “O, sizden daha temiz bir kere!” İlginç. Köpeğiniz her gün duş alır mı diye soracağım, baktım aynı çukura sürükleniyoruz. Ben köpek değilim! Kedi köpekle insan karşılaştırılmaz. Böyle denince sanılıyor ki insan hepsinden üstün. Değil! İnsan başka, kedi başka, köpek başka. Karşılaştırmak sakat. Niye hiçbir şeyi normal sevemiyoruz? Bir sevgi, ilgi ya da bilgi eksikliği mi? Nedir bu abartının temel nedeni?

Piknikteyiz. Aramızdan biri hamile. Tabakların arasında kedi. Midesi bulanıyor kızın, can taşıyor. Can taşıyor bahanesine gerek var mı? Sofrada kedi istemiyor, haksız mı! Bu bıyıklıyı buradan indirsek, diyorsun. Oradan bir hanım fişek gibi, cansiperane: “Nedenmiş, o senden daha iyi bi’kere.” Yahu, kedi niye benden iyi! O kedi, ben şair. Konu da kıl tüy, iyilik değil. Mahallemizde bir kedi, fare yemiş, doğasıdır. O hanımlardan biri, (İtalyanca gattara deniyor bunlara), yakalamış hayvanı, katil diye bağırıyor! Yahu sinyorita, neden katil! Kedi, senin, olmasını istediğin canlı değil. Fare yer, kuş yer.

Neyse 3C’de çok sevmişler kediyi; öğretmen aşısını da yaptırıyor; sınıfta konuşlanıyor Tombi. Derken bir veli çıkıp şikâyet ediyor. Oğlunun alerjisi varmış. Olmasa ne gam! Kedisiz sınıfta okumak lüks mü! Kaldı ki beladır alerji, kızımda da var. Haber sosyal medyaya yayılıyor. Kadına gebersin diyenden tut, idam edilsin diyen var! Sonunda kedi çıkarılıyor sınıftan. Ortalık kan revan. “Tombi, sınıfına geri dönsün”müş. Ne sınıfı! Ders mi kaçırdı Tombi? Kesirlerde eksiği mi var!

Fakat baskı artınca kedi tekrar alınıyor sınıfa. Veliye ne mi oldu? Ya çocuk? Adam sen de! Hayvan sevmeyen insan mı sever? Çocuk, üç yıl okuduğu arkadaşlarından alınarak vebalı gibi başka sınıfa atılıyor. Kedi burada kalacak, çocuk başka sınıfa! Hem o kedi, çocuktan iyi! Bu da hayvanseverlik öyle mi? O zaman soru: Bu hayvanseverlik, doğada bir yılana on santim yakından bakar mı hiç? Bir kelebek türünü görmek için Nabokov gibi millerce uzağa gider mi gününü harcayıp? Yol kenarındaki bukalemunu, arabasını durdurup güvenli yere taşır mı? Bir örümceğin, bebelerini sırtında taşıdığını görüp duygulanır mı, yoksa dalar mı terlikle? Hayvan sevmek ne acaba?

Çocuğun dokuz yaşında yaşadığı bu dışlanmayı kaç kedi maması karşılayacak? O çocuk, bir daha hiç kedi sevemeyecek. Bu arada kedinin adını belli de çocuğun yok; kim farkında olacak?
Üçüncü cemre yarın, toprağa! Bahar gelecek!