Toplum Bilimleri Kurulu politika üretmeli

Kovid-19 salgınında henüz ikinci dalga başlamadı bile. Ama yükselen rakamlar kış ayları için iyi sinyaller vermiyor. Bunun temel nedeni toplumsal duyarlılığın gevşemiş olması. Bizde liberal ülkelerdeki gibi hastalanma özgürlüğümüzü engelleyemezsiniz diyerek virüs kapma partileri düzenleyen bilinçli özgürlük budalaları yok. Ama maalesef dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden bir bireycilik ve sorumsuzluk var. Sonuç değişmiyor: başkalarının hayatını tehlikeye sokmak ve toplumsal yaşamı felce uğratmak!

Bu nedenle daha önceki bir yazımda Toplum Bilimleri Kurulu’nun önemine değinmiş ve bu kurulun esas amacının toplumsal davranışları yönetmek olması gerektiğini söylemiştim. Şu ana kadar bu konuda somut bir adım atılmadı. Sağlık Bilimleri Kurulu hastalığın yayılmasını engellemeye dönük sağlık tedbirlerine yoğunlaşırken, doğal olarak insanların nasıl davranmaları gerektiğine ilişkin tespit ve uyarılar yapıyor. Ama kanaatimce bize bundan fazlası gerekli. Hijyene ve sosyal mesafeye ilişkin kuralları artık herkes biliyor. Maske takması gerektiğini bilmeyen kimse kalmadı. Ama yolunda gitmeyen bir şeyler var. Sorumsuzluk ve duyarsızlık duvarını aşabilmek için toplumsal davranışları değiştirmeye ihtiyacımız var. Bu da ancak rol modelleri yaratarak, yanlış davranışları toplum vicdanında mahkûm ederek yapılabilir.

Toplum Bilimleri Kurulu bu amaçla, kitlelerin davranışlarını ölçmekle yetinmemeli. Bir başka deyişle, önce davranışın sergilenmesini bekleyip, ardından insanların yüzde kaçının maskeyi doğru takmayı bildiğini, yüzde kaçının hangi konuda ne düşündüğünü ortaya çıkarmakla kendisini sınırlamamalı. Bu tür bilgileri ortaya çıkarmak büyük önem taşıyor. Ancak bundan fazla olarak, insanların doğru davranışlara yöneltilmesinin çarelerini aramak ve bulmak gerekiyor.

Toplum Bilimleri Kurulu bir politika üretimi (policy making) merkezi olarak çalışmalı. Ne demektir bu? Salgınla mücadelede başarıya ulaşmanın toplumsal boyutu, insanların davranışlarını değiştirmeyi ve onları sorumlu davranmaya yöneltmeyi gerektiriyor. Sağlık Bakanı’nın rica eder tarzda konuşmaları, Cumhurbaşkanı’nın sitem etmesi vb. işe yaramıyor. Çünkü başkalarının hayatını hiçe sayma eğiliminin derinlerde yatan kaynakları var. Bunlara yönelik müdahale aramızdaki doğru davranış modellerini hepimiz için ortak modeller haline getirmekle mümkün. Nasıl?

Kitlelerin davranışlarını kanaat önderleri yönlendirir. Sadece politikacılar değil, aynı zamanda sanatçılar, sporcular, yerel önderler vb. Bu tür insanların maskenin doğru kullanımından tutun başka insanlara karşı sorumluluklarımıza kadar çeşitli konularda kamuoyunun karşısına çıkmasını sağlamak gerekiyor. Gençleri etkileyen youtuberlar, rap şarkıcıları, sporcular, dizi ve film oyuncularından toplum gönüllüsü olmalarını talep etmek mümkün. TV’lerde dönen kamu spotlarının sadece hijyen ve sosyal mesafe üzerine didaktik anlatılar olmasıyla yetinmemeliyiz. Sözgelimi sorumsuzluğun bedelini kendi sevdiklerinin de hasta olmasıyla ödeyen insanların hikâyelerine; maskeyi yanlış takan kişinin arkadaşları tarafından uyarıldığı ve hatasını anladığı türden estetik anlatılara da ihtiyaç var. Kaderciliği ve bana bir şey olmaz duyarsızlığını istenmeyen davranışlar haline getiren bir iklimin oluşturulması gerekiyor. Doğru ve yanlış davranışı ayıran, sorumlu davranış sahibi olmayı övünülecek bir durum haline getiren şarkılara, afişlere, kliplere, dizi film sahnelerine ihtiyacımız var.

Toplumu doğru davranışlara yaklaştırmanın yollarından biri, doğru davranış sahibi insanlarla özdeşim kurmalarını sağlamak, yanlış ve sorumsuz davranışları küçük düşme vesilesi haline getiren modellemeler üretmek. Bu ise özünde bir politika üretimi işi. Türkiye’de toplumsal bilimlerin birikiminin, böylesi zor bir dönemde hükümetin ve siyasetin önünü açabilecek düzeyde olduğunu biliyoruz.