Trabzonspor kendi ürünlerine yöneliyor

Türk futbolu demokrat parti yıllarında profesyonelliği kabul etti. Giderek ekonomimiz de futbolumuz da liberal oldu. Ne profesyonelliğe, ne de demokrasiye gerektiği gibi uyum sağlayamadık. Kafalar liberal olmayınca futbol liberal olabilir mi? Demokratlık da aynı şekilde. Bu durum yabancı hayranlığını beraberinde getirdi. Zamanla İstanbul'un büyük takımları yabancı futbolcu transferine çok ağırlık verdi. Kronik bir hastalık haline geldi. Bu takımlar eğer bu transferleri yapmasaydılar daha kötü durumda mı olacaklardı?

Eski yıllarda ithal malları pek yoktu. Yerli mallarımız bize yetiyordu. Hollanda peynirinin güzel olduğunu duyardık ama ona ihtiyacımız olmazdı ki. Eskiden yerli malı haftası yapılırdı okullarda. "Yerli malı, Yurdun malı herkes onu kullanmalı" sloganını ezberlemiştik. Futbolcularımız da tamamen yerli malıydı. O günler geride kaldı. Bir yabancı ürün hastalığına tutulduk tedavisi mümkün olmayan. Futbolumuz da bundan geri kalmadı tabii o da melezleşti. Avrupa'yı misal göstererek yabancı oyuncu almaya başladık ama dozunu kaçırdık. Melezleştik adeta. Bu durumu savunanlar çok. "Mademki profesyoneliz ve liberaliz biz de Avrupalılar gibi diğer ülkelerden oyuncu alabiliriz. Dünya eskisi gibi değil artık değişti." Diyorlar. Doğru ama profesyonellik, Avrupa'dan içi geçmiş, yaşlanmış futbolculara milyon eurolar vermek mi demektir? Yıllardan beri bu zihniyet ile devam ediyoruz. Yabancı futbolcu transferini savunanların önemli bir neden olarak gösterdikleri "iyi futbolcu yetiştiremiyoruz" mazereti doğru. Yetiştirmek de istemiyoruz aslında. Peki Avrupa'da büyük takımlarda oynayan genç futbolcularımız var. Onların nasıl yetiştiği daha doğrusu yetiştirildiği konusunda bir fikrimiz var mı? Bence; ülkemizde imam adayları için gösterdiğimiz özeni ve ayrıcalığı, futbolcu adaylarımıza da göstermeliyiz. Ülkemizde bir de spor akademisi var diye övünüyoruz. Yıllardan beri faaliyette. Söyler misiniz? Kaç tane gerektiği şekilde spor adamı yetiştirebildi? Bu okullardan mezun olanlar hangi görevlerde? Envanterini yapın isterseniz, yabancı futbolcu transferleri ile Türk futbolu ne kazandı? Ne kaybetti?

Şimdi duyuyoruz. Sanırım Trabzonspor'un aklı başına gelmiş melezlemeyi bırakıp, kendi ürünlerine yöneliyor. Bence iyi yapıyorlar. Bu dönüş; Bilinçli mi? yoksa ekonomik nedenlerden mi kaynaklanıyor bilemiyorum. Bu kendi içlerindeki sorun. Aslında bildiğiniz gibi Trabzonspor kendi ürünleri ile altı kez lig şampiyonu olmuştu. Diğer takımlar da bunu düşünmelidir. Yıllar yılı futbol oynadık ama hepimiz aşağı yukarı mahallelerden veya liselerden takıma girdik. Yabancı oyuncularla birlikte oynamadık. O günkü futbolumuz mu iyi idi? Şimdiki futbolumuz mu? Bilenler anlatsın.

Özellikle büyük kulüplerimizin alt yapı tesisleri var. Hele hele Fenerbahçe'nin alt yapı tesislerinin eşi az bulunur. Görevi nedir? Genç oyuncu yetiştirmek. Bu da esprisini tamamen kaybetti. Sanki bu tesisler sadece genç futbolcuları yetiştirip satmak gibi bir misyona sahipler. İşte Olcan Adıl ve Salih Uçar. İkisi de Fenerbahçe'de yetişti ve başka kulüplere satıldı. Alt yapı bir alım satım müessesesi değildir. Bunun ayırtına varamıyoruz. Bu nedenle Fenerbahçe Kulübümüzün alt yapısı, 35-40 yıldır üç oyuncudan fazla oyuncu çıkartamadı. Bir de bu tesislere harcanan paraları düşünemiyoruz. Herhalde eski kuşak olduğumuzdan!

BU ÇOBANLARA OSCAR VERİLMELİ

Ağır ceza mahkemesinin yeniden iadei mahkeme kararı vermesi bütün Fenerbahçe'lileri sevindirdi. İsviçre'de bulunan Başkan Aziz Yıldırım Şampiyonlar Ligi için umutlu. Teknik direktör Ersun Yanal'ı arayarak "Bütün plan ve programlarını Avrupa'ya gitmek üzere yap. Bu süreç bizi Şampiyonlar Ligi'ne taşıyacak. Transfer listesini hazırla" diyor. Emir demiri keser. Bu bu nedenle de Ersun Yenal Avrupa'da mücadele edecek kadro hazırlama aşamasında. Biz de çok umutluyuz. Şunu da düşünmek gerekir. Çok büyük umutların düş kırıklığına dönüşmesi toplumda büyük çöküntüler yaratır. Belki bu sözler Fenerbahçe Kulübü'ne ve taraftarına moral aşılaması açısından önemlidir. Her şeyi düşündüğümüz gibi olmasını istiyoruz sonra da hayal kırıklığına uğruyoruz. Sanırım Fenerbahçe'de daha sorunlar bitmedi.

Yine şunu da düşünmek gerekir. İsviçre hukuku bizde olduğu gibi yasalar lastik gibi uzatılıp kısaltılmaz. Bu ülke, hukukun ana vatanlarından birisidir. Dışarıdan yapılacak bir takım müdahalelerle hareket edecek bir hukuk yapısı yok. Kaldı ki bu CAS davası Fenerbahçe lehine neticelenirse ortaya büyük tazminat sorunları da gelecek. Bütün bunlara rağmen umutlu olmak durumundayız.

ORHAN EŞREF APAK TÜRK FUTBOLUNDA DEVRİM YAPMIŞTI

Riva'da yapılan lüks Federasyon spor tesislerine eski Federasyon başkanı Hasan Doğan ismi verilmiş. Bence; bu, aile boyu bir vefasızlık. Ondan da öteye Orhan Şeref Apak'a yapılan bir saygısızlık örneğidir.

Aşağıda Hasan Doğan ve Orhan Şeref Apak'ın kariyeri ile ilgili tarafsız özet bilgi vardır. Okuduğunuz zaman neden aile boyu vefasızlık olarak nitelendirdiğim anlaşılabilecektir sanırım.

Hasan Doğan, Spora Türkiye Boks Federasyonunda iki dönem yönetim kurulu üyeliği yaparak başlamış. Levent Bıçakçı'nın Futbol Federasyonu başkanı olduğu dönemde de Federasyonda başkan vekilliği görevini yürütmüştür.. 14 Şubat 2008 tarihinde yapılan Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu'nda, 231 delegenin 222'sinin oyunu alarak ezici bir güçle Türkiye Futbol Federasyonu'nun başkanı seçilmiştir.. Başkanlık görevini dört ay civarında sürdürebilmiş ve geçirdiği kalp krizi ile hayata veda etmiştir.

Orhan Şeref Apak ise, futbol hayatını İstanbul'da sürdürmüştür. Futbol kariyerini sonlandırmasının sonra Gençlerbirliği,Ankara Güneşpor, Adanaspor ve Türkiye Futbol Federasyonu'nda çeşitli zamanlarda yöneticilik yaptı. Federasyon başkanlıkları sırasında (1952-1954, 1957-1958 1961-1964 ve 1965-1970) futbolun gelişmesi için çaba gösterdi. Futbolun ülke sathına yayılmasına, Genç ve Ümit Milli takımlarının kurulmasına ve sistemli antrenör kurslarının açılmasına öncülük etti. Profesyonel ligleri oluşturdu. Bunların yanında UEFA'ya üye olmak için yaptığı çalışmalar sonucu 1962 yılında UEFA, Türkiye'yi tam üyeliğe kabul etti.