Trump ABD stratejisini mi değiştiriyor!
Dünya Donald Trump’ın ne yapacağını konuşurken Joe Biden verdiği uzun menzilli ATACMS füzeleriyle Ukrayna’ya Rusya’yı vurdurttu! Rusya nükleer savaşa mı kışkırtılıyor? Yoksa giderayak ortalığı kızıştırarak iktidarı Trump’a yar etmeme telaşında mı Biden-Harris tayfası. Beyaz Saray’a çıkacağı 20 Ocak’a 1,5 ay kala Trump ne yapacak, Putin ne yapacak, Çin ne yapacak, Avrupa ne yapacak?
Şu sözlere bakın: “Herkes kemerlerini bağlasın. Çalkantılı döneme giriyoruz. Dünyada hızla tırmanan gerginlik, savaşlar ve ticaret kavgası finans dünyasını da vuracak. Trump Avrupa mallarına yüzde 20, Çin mallarına yüzde 60 gümrük vergisi koyacağını açıkladı. Avrupa Komisyonu buna çok sert misilleme yapacağını bildirdi. Jeopolitik gelişmeler finans dünyasını sarsacak.”
Söyleyen kim? Hollanda ve Almanya merkez bankaları, Nederlandische Bank ve Deutsche Bundesbank. Daha Trump bakanlarını seçmekle uğraşırken, Alman Volkwagen’ı 40 bin işçisini attığı geçtiğimiz günlerde daha yüzlerce Alman firması iflas bildirince Alman ekonomisinin artık daralmaya başladığı açıklanırken. Şimdiye kadar pazardaki yüzde 40’lık gerçek enflasyonu bile yüzde 10 göstererek paniği önlemeye alışkın finans dünyasının bizzat kendisi şu sıralar panik içerisinde. Ne oldu ki?
Daha geçen yaz yüz milyarlarca dolar para cezası ve hapis cezasına mahkûm edilen, iç savaş çıkartacağı ve faşist olduğu iddia edilen, ana akım medya anketlerinde hep Harris’e yenileceği yalanı yayılan, Avrupalı sağ liberal-merkez hükümetlerin tümünün aylardır yenilsin diye hop oturup hop kalktığı, mitingte kafasına kurşun sıkılan ama mucize eseri kurtulan o adam, yani Trump, ikinci kez seçili verdi. Hem de ezici bir farkla, hem Temsilciler Meclisi hem de Senatoda üstelik.
Ardından da Scholz hükümeti düştü, Almanya erken seçimlere gidiyor. Trump’la birlikte Avrupa’da da taşlar yerinden oynuyor, 30 yılın kemer sıkıcı ve dış müdahaleci neocon-neoliberal hükümetleri birbiri ardına iskambil kâğıdından kuleler gibi devriliyorlar. Çin ya da Rusya bile Trump’a Avrupa kadar saldırmıyor bu günlerde.
SAVAŞ KABİNESİ DİYENLER
Trump’ın gelecek kabinesine birkaç İsrail ve savaş yanlısı bakan seçmesi bazılarımızı endişelendirdi, ‘İsrail yanlısı savaş kabinesi’ diyenler oldu: Dışişleri Bakanı Florida Senatörü Marco Rubio, ABD Savunma Bakanı olarak Pentagon’un başına atanacak olan Pete Hegseth, Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, Trump’ın İsrail Büyükelçiliği için belirlediği isim Evanjelist vaiz Mike Huckabee… Hatta Trump’ın 4 bin kişilik yeni başkanlık kadrosunu belirleyecek ekibinin başında bile Yahudi milyarder Howard Lutnick bulunuyor. Bu bakımdan savaş kabinesi diyenlerin endişesi anlaşılabilir bir endişedir.
Ancak bir kabinenin ne İsrail, ne de diğer bölgelere yönelik politikaları, sadece o kabinedeki bir kaç bakana bakarak değerlendirilebilir. Kabinesinde Elon Musk ve Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard gibi birçok bakan İsrail meraklısı değil ve barış yanlısı üstelik. Ayrıca ABD’de geleneksel olarak zaten İsrail yanlısı olmayan hiçbir parti hiçbir zaman iktidara gelmedi. Biden’cılar da, Trumpçılar da İsrail’i neredeyse kendi eyaletleri olarak görürler. Onlar kurdurttular zaten 1949’da.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da , “Sayın Trump'ın kabinesinde kimlerin olduğu, yaklaşım tarzlarını tabii ki analiz ediyor, hazırlıklarımızı ona göre yapıyoruz. Ancak esas olan iktidar sorumluluğunu üstlendikten sonra yaptıklarıdır. Somut adımlara göre adımlarımızı atar, tüm ihtimallere göre tasarruflarımızı yaparız. Biz Sayın Trump'ın savaşları bitirme söylemine inanmak istiyor, bu yönde adımlar atmasını bekliyoruz." derken doğruydu.
YENİ BİR DÜNYA STRATEJİSİ Mİ ?
İhtiyatlı olmanın yanı sıra, yeni dış politikayı anlamak için büyük fotoğrafa bakmak gerekir: yani o hükümetin stratejisine ve içinde bulunduğu iç ve dış koşullara.
Ve bunu en iyi kim anladı biliyor musunuz? Batı medyası. Geçtiğimiz günlerde Batı medyasında birçok dilde atılan ortak başlık şu oldu:
“Trump’ın yeni dış politikası: Çin’den duyulan büyük rahatsızlık ve NATO ve Ukrayna için pek az sıcak duygu.”
Amerikan dış politikasında stratejinin değişeceği günleri yaşıyoruz ve bunu en iyi kendileri anlıyor! Biden kendisini CIA’nın başına getirene kadar William Joseph Burns’un başkanlığını yaptığı Carnegieendowment for International Peace ABD’nin en önemli düşünce (think tank) kuruluşudur. Geçenlerde ABD dış politikasında ‘stratejik bir değişme’ olacağını savundu: “ Bitirmek, içeriden bir kıdemli politikacı, yani Biden’a, süreci başlatmaksa dıştan gelen Trump’a nasip oldu.”
CIA kuruluşunun sözcüsü şöyle devam etti:
“Bugün giderek artan sayıda analist, ABD'nin büyük bir yeni stratejik yönelime ihtiyacı olduğunu savunuyor…. Gelecek yıllarda güvenli ve müreffeh kalabilmek için ABD'nin taahhütleri konusunda artık daha seçici olması gerektiğini ileri sürüyorlar. Amerika'nın süper güç dönemi sona erdi ve ülke artık her zaman ve her yerde cömertlik politikasını kaldıramıyor. Bu, dünyadan çekilmesi anlamına gelmiyor. Ancak ABD'nin verdiği taahhütlerde daha fazla disiplin olmazsa ve bazılarından ödün verilmezse, dış politikası son derece maliyetli ve riskli hale gelebilir, en yüksek öncelikler ise ihmalden zarar görebilir. En kötü ihtimalle, mevcut çizgiyi sürdürmek felaketle sonuçlanacak bir küresel savaşa yol açabilir.” (Carnegieendowment for International Peace , Strategic Change in U.S. Foreign Policy)
ABD ARTIK ÜÇ CEPHEDE BİRDEN SAVAŞAMIYOR
Evet, aslında olay tam da budur ve sırf bu yüzden de 2 yıldır Batı medyasında ‘ABD kaç cephede savaşabilir?” konusu moda oldu. Ve genel görüş bir süredir şuna dönüştü: “ABD artık ayni anda hem Ukrayna’da, hem Orta Doğu’da hem de Pasifik’te Güney Çin Denizi’nde savaşamaz. Bunlardan sadece birine yoğunlaşması gerekir.”
Aslında bu tespiti Biden’ın Dış İşleri Bakanı Blinken da yapıyor ve Orta Doğu’ya (İran’ı yumuşatarak ve Suudi’lerle İsrail’i anlaştırarak) biraz çeki düzen verdikten sonra uçak gemilerini ve bombardıman uçaklarını Güney Çin Denizi’ne kaydırmayı, Pasifik’te yoğunlaşmayı planlıyordu. Fakat Netanyahu’nun yobazlığa yaslanarak koltuğu kaybetmeme telaşından kaynaklanan Gazze katliamı aniden araya girince bu gerçekleşemedi ve eski politikaya devam edildi.
Dış politikada Trumpist stratejiyi anlayabilmek için, Amerikalı muhaliflerce ‘Pentagon’un fino köpeği’ lakabı takılan Biden’ın dış politikasına önce bakmak gerekir. 4 yıl önce iktidara geldiklerinde ne planladılar?
İlk Trump hükümetinin son aylarında Pentagon ABD’nin savunma stratejisini içeren bir rapor yayınlamıştı ve Biden hükümeti bu stratejiyi tamamen benimsedi. 70’li yılların Brezezinski, Samuel Huntington ve Kissenger üçlüsünden beri devam eden zihniyeti de yansıtan bu stratejiye göre Rusya baş düşmandı. Çin de baş düşmanın yanındaydı ama ayırtılmalıydı.
Öte yandan bu baş düşmana karşı Washington’un, birinci Trump döneminde kendisinden uzaklaşmaya başlamış olan Avrupa’yı yeniden kazanması Pentagon raporu ve Biden politikasında ‘Hedef numara 1’ olarak seçildi. Aksi takdirde tek başına kalmış bir ABD, küresel mevzilerini koruyamazdı.
Ukrayna Savaşı’yla bunu başardılar da. 2020’den itibaren Avrupa ABD yuvasına geri döndü, Washington’un Rusya ve Ukrayna politikasına tam destek verdi ve hemen her konuda ortak hareket etti.
BIDEN’CILARIN PASİFİK POLİTİKASI NASILDI?
Pasifik'e gelince: İlk Trump döneminde sertleşmeye başlayan Çin politikasını, Biden ekibi sistematik bir biçimde sürdürecekti. Ama bu defa daha ustaca; Batı'dan Atlantik Paktı, Doğudan da şimdi planladıkları yeni bir 'Pasifik Paktı' ile sıkıştıracaklardı. Stratejik kapsamda ve cephe halinde. Yani Trump'çı solo yaptırımlarla değil. Çin’e karşı yeni bir çeşit ‘sandviç harekatı’! Belirli ölçülerde yaptılar da: Japonya, Güney Kore, Avustralya paktını kurdular. Cılız kaldı. Orta Doğu’dan bir türlü çıkamadılar.
Avrasya politikası: Pentagon ve Biden ekibinin Avrasya politikası, yukarıdaki ana hatlara dayanmakla birlikte yüz yıllık geleneksel ABD politikasının da izlerini de taşıyordu. Yani taa Birinci Dünya Savaşı sonrası Başkan Wilson ve İkinci Dünya Savaşı sonrası başkan Roosevelt dönemlerinde de uygulanan, Avrupa ve Avrasya’nın kendi içinde savaşarak yıpranmasından uzun vadeli güç kazanmak! Avrupa’nın göbeğine, Ukrayna’ya konan savaş Biden ekibinin gözünde bu amaca da hizmet ediyordu. Bu yüzden de Ukrayna savaşını bitirmek gibi bir niyetleri hiçbir zaman olmadı.
Amerikalı Cumhuriyetçilerin Trumpist stratejisinde ise Çin baş düşman, Rusya ise onun yanında bir güçtür. ABD artık bir kaç cephede aynı anda savaşamayacağı için güçlerini sadece Çin üzerinde yoğunlaştırmalıdır.
Ama trilyonlarca borç içindeki ABD bütçesine (Çin’e bile 722 milyar dolar borçları var) askeri müdahaleler darbe vurduğundan ve bu yüzden fakirleşen Amerikan halkı da istemediğinden dolayı, Çin’le mücadele daha çok ticari rekabet ve yaptırımlar şeklinde yürütülmelidir Trumpçılığa göre. Rusya’yla barış yapılmalı, Amerikan bütçesini kemiren Ukrayna yardımı yükünden bir an önce kurtulunmalı, hem Rusya böylece biraz sakinleştirilmeli, tarafsızlaştırılmalı, hem de artan Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesi önlenerek ve böylece ABD’nin önüne barış yılları konularak yeniden ekonomik güçlenmesinin önü açılmalıdır.
Her şey ABD’nin yeniden ekonomik devleşmesine tabi kılınmalıdır, yani: “ Önce Amerika”, Trump’ın seçim sloganı.
TİCARET, KORUMACILIK VE ÇİN’E ODAKLANMA
Küresel ticarette korumacılık da bu stratejiye tabi olacaktır. Trump ABD’yi gümrük tarifeleri ve ticari yaptırımlarla zenginleştirmeye çalışacak, kendi kaynaklarını kullanmasına öncelik tanıyacak, iklim, çevre ve fosil enerji gibi ‘solcu hayalperestlerin’ laflarına itibar etmeyecek, zengin Avrupa’yı koruma masraflarını da Avrupalıların (Trump: “zayıf, kibirli şeyler”) bizzat kendisine bırakacak ve özellikle gümrük duvarlarıyla Avrupa’yı hedefleyecektir. (Foreign Policy: “Trump Avrupa için şimdiye kadar görülmek ölçüde kötü olacak”)
Zenginleşmeye endeksli strateji o kadar önemli ki, bakan yapacağı Elon Musk hatta bütçeden trilyon dolarlık kısıntı isterken bunu dış ticaretle, gümrük duvarlarıyla kapatmayı önerdi. Küresel savaşların olmadığı barışçı bir ortamda Amerikan kasasını doldurmayı hedefleyen Trump, Orta Doğu’ya ilişkin son çeyrek yüzyılın meşhur BOP (Büyük Orta Doğu projesi) projesini de şimdilik rafa kaldırmak zorunda olduğunun farkındadır. Ayrıca güçlerini sadece Çin’e yoğunlaştırma yeni politikası da zaten bunu gerektiriyor.
Bu nedenle yeni Orta Doğu stratejisi şu olacak: Orta Doğu’da Pax Americana! Amerikan kontrollü göreli bir Orta Doğu barışı korunarak güçler Güney Çin Denizi’ne kaydırılacak. Yani İran düşmanı-İsrail dostu bir kaç bakanın varlığına rağmen, Blinken benzeri bir İran’a havuç, Suudilere borç karşılığı İsrail anlaşması… Suriye’den çekilme. Ki Trump zaten ilk döneminde Suriye’den çekilmeyi emretmiş ama neocon-Biden ekibi ‘Beyaz Kasklıların’ provokasyonlarını kullanarak kumpaslarla bunu önlemişlerdi.
Netanyahu, yobazlığa dayalı katliama devam etmeyi düşünüyor ve bu yüzden geçen gün, Trump’ın isteği üzerine Hizbullah’la ateşkese giderek ve böylece Biden’ın başaramadığı barış kozunu sunarak yeni Amerikan başkanına bir hediye sunmuş ve geleceğini garanti altına almak istemiş olabilir. Ama Trump kabinesindeki o birkaç İsrail yanlısı bakanın, Netanyahu aleyhtarı İsrail muhalefetiyle birleşme şansları da mevcut olduğu gibi, ABD’nin Çin politikası ve ticaret stratejisini Netanyahu’dan yüksek tutmaları olasılığı da mevcuttur. Global Research bu konu üzerine:
“Yine tam bilmediğimiz şey, Trump'ın “Ortadoğu”da doğrudan ABD savaşları yürüterek tüm İsrail gündemine uyma konusunda ne kadar ileri gidebileceğidir. Özünde neoconlara benzer gündemlere sahip “şahinlerin” görevlendirildiği doğru. Ancak bu isimler Trump'ın sonuçta kontrolü kendisine bırakacak zayıf tipleri bakan yapmak istediğinin de sinyalini veriyor. Üstelik ABD dış politikasındaki bu şahinlerin birden fazla saldırı hedefi var: Çin'e odaklanmak, İran ve Suriye konusunda en uç seçeneklerinin kısıtlanmasında rol oynayabilir.”
Trump 2016’da ilk kez başkan olduğunda ABD yönetiminde bir ‘iki başlılık’ ortaya çıkmıştı. Çoğu gözlemci, Biden’ın partisi ve onların devlet içindeki gücünün (derin devlet, neoconlar) çeşitli kumpaslarla yine bunu yapmaya çalışacağını düşünüyor.
Örneğin, Ukrayna’yı Rusya’ya uzun menzilli füzelerle saldırtmak, Trump stratejisinin temel direği olan ‘Ukrayna’da Rusya’yla barış’ politikasına sokulmuş bir çomak olarak görülüyor. Öte yandan Trump’ın derin devletin kumpasları konusunda ilk dört yıllık başkanlık döneminden derin dersler çıkardığı ileri sürülüyor.
Pentagon ve ordunun tepesinde, ayrıca CIA ve bürokrasi içinde 50 bini aşkın personeli atarak temizlik yapacağını Trump son günlerde defalarca açıkladı. Neoconlar bu yüzden Tramp’a şimdiden ‘Askeri yargıtay’ adını taktılar. 20 Ocak sonrası ilk işi bu olacak ve bunu uygulamaya başlarsa, işte o zaman kıyamet kopacak.
NEOCONLAR KİM, HARRİS – BIDEN EKİBİ KİMLERE DAYANIYOR?
ABD’nin son yarım yüzyılına damgasını vuran egemen siyasal güçler neocon ve neo liberal güçler oldular. Zaman zaman ‘derin devlet’ de denilen bu güçler savaşlardan beslenerek zenginleşmiş kesimidir Amerikan burjuvasinin. Bunlar onlarca yıldır devlet bürokrasisi, Pentagon, ordu, CIA ve diğer istihbarat servisleri, Cumhuriyetçi ve Demokratların her ikisinde de yayıldılar, çeteleştiler ve büyüdüler. Varlıklarının askeri müdahalelere ve darbelere bağlı olduğu, örneğin Afganistan savaşından bile yüz milyarlarca para kazandıkları söyleniyor! Bush döneminde Cumhuriyetçi partide etkindiler, 15 yıldır ise Demokratlar içinde etkinler. Biden hükümeti neoconlarla neo liberallerin bir koalisyonuydu.
ABD savaş sanayi ve silah tekelleri, uçak sanayi, Rockefeller ve Rotschield dev tekelleri, Bilderberg grubu, Golden Sachs adlı Yahudi kökenli dev Amerikan finas tekeli, Warren Buffet, İsrail’in baş sponsoru Coca Cola, ‘General Electrics’ ve ‘Berkshire Hathaway’ devleri, hatta Silicon Valley’in ve Hollywood’un büyük bölümü, hepsi hepsi, Biden’ın Demokrat partisinin arkasında yer alıyor. Bunlara ‘küreselciler’ diyenler de var.
TRUMPÇILIK NEYE DAYANIYOR?
Trump emlak milyarderi olarak Cumhuriyetçi partiden siyasete girdiğinde arkasında savaştan zenginleşmiş bürokrat ya da askeri bir geçmişi yoktu. Yoksullaşan ve savaşlardan endişe duyan halkın önünde, halk diliyle konuşma sanatının ustası bir aday olarak hızla sivriliverdi.
Tabii ki Trump’un arkasında da uluslararası tekeller ve dünyanın en zenginleri bulunmaktadır, örneğin: Fox nieuws haber monopolü, Wall Street Journal, The Sun ve dünyanın en büyük medya, film ve eğlence tekeli sahibi Rupert Murdoch! Küresel ısınmayla mücadele hareketinin baş düşmanı Murray Energy Foundation, dev Beal Bank, bazı petrol şirketleri, Uluslararası demir-çelik grubu ve Kıbrıs Bankası... ABD oy haritasına bakarsanız Trump seçmeninin taşralı, dindar protestan ve genelde güneyli olduğunu görürsünüz. Seçmenin oy davranışı 1860’lardaki Kuzey-Güney savaşından beri fazla değişmemiştir. Bush ve Irak savaşı yıllarında Cumhuriyetçi partinin içinde yoğunlaşan neoconlar, sonraları Trump’ın öne çıkmasıyla bu partiden büyük ölçüde koptular.
Trump ‘öngörülemez’ ve birbiriyle çelişkili özellikleriyle de tanındı. Örneğin, 2016’da iktidara geldiğinde barıştan bahsederken, nükleer silahların modernize edilmesini ve F35 projesini onaylamıştı! Ancak bu özellik yeni Amerikan başkanının sadece yüzde 30’luk bir yanıdır ve çok sayıda şimdiden öngörülebilir politikası mevcuttur.
ÇİN POLİTİKASI
Eğer neocon derin devlet, kumpaslarıyla önümüzdeki aylarda etkili olamazsa (ki Trump bir suikasta kurban gidebilir diyen yorumcular da var) ve nükleer bir savaş çıkmazsa Trump döneminde şu gelişmeleri bekleyebiliriz:
Çin politikasında sertleşme. Çin’e karşı gümrük duvarları, ticaret savaşı ve tırmanan bir korumacılık. Trump söylediği gibi yüzde 60 gümrük duvarı uygularsa Çin’in ihracatta uğrayacağı zarar 200 milyar doları aşacak.
Çin lideri Şi Cinping bu nedenle gerek G20 zirvesinde, gerekse Rio’da dostu Brezilya lideri Lula ile olan görüşmesinde, gerekse her yerde ardı ardına Trump’ın ‘korumacılık’ eğilimine ve muhtemel gümrük duvarlarına dikkati çekerek, yaptırımcı olmayan bir ticari rekabetin hem ABD hem Çin açısından önemine işaret ediyor!
Amerikan donanmasının Güney Çin Denizi’ne yoğunlaşması da olası görünüyor. Trump’ın en sevdiği TV programı Fox & Friends’da sunuculuk yapan asker kökenli yeni Savunma Bakanı Pete Hegseth ve Dış İşleri Bakanı olacak senatör Rubio Çin karşıtı olarak tanınıyorlar. Çin Marco Rubio’ya Uygurlarla ilgili laflarından dolayı bir süredir yaptırım uyguluyor.
Çin, Trump hükümetinden Tayvan konusunda ise Biden ekibinin tarzında (kongre başkanı Pelosi oraya gitmişti) bir kışkırtma şimdilik beklemiyor. Hatta bakan adayı Elon Musk’ın yatırımlarının büyük bir kısmını Tayvan’dan çekme kararını sevinçle karşıladılar. Çin, Trump kabinesinin Biden’ın kurduğu ‘Pasifik NATO’su’na da soğuk baktığını düşünüyor. (Çin’e göre Trump bunu ittifakları sevmediğinden ve hatta sırf o Pasifik ittifakı bizzat rakibi Biden’in marifeti diye yapacakmış.)
Öte yandan Trump’ın Çin ve Avrupa politikaları bir noktada birbirlerine zıt görünüyor. Çin’i baş düşman alırken ticaret savaşıyla dost Avrupa’yı Çin’in yanına itmek akıllıca bir tavır olabilir mi? Belli ki Trump gümrük duvarları sayesinde hem Çin hem Avrupa’dan akacak olan yüz milyarca doları bu zayıflatıcı zıtlıktan daha değerli buluyor! Adı üstünde, boşuna takmadı neoconlar Trump’ın partisine şu adı: Wall Street Partisi.
RUSYA POLİTİKASI
Rusya ile barış anlaşması ve Zelenskiy’nin tavize zorlanarak Ukrayna savaşının bir an önce bitirilmesi. Önümüzdeki haftalarda Trump Rusya ve Ukrayna arasında arabuluculuk yapmak üzere bir elçi atayacak. Ayrıca NATO’ya ABD katkısının azaltılması söz konusu. Bazı yorumcular işte tam bu önemli konuda Neocon derin devletin devreye girerek kumpaslarla bunu engellemesinden endişe ediyorlar. Biden’ın yanı sıra, İngiltere Başbakanı Starmer ve Fransa Devlet Başkanı Macron 20 Ocak’ta Trump görevine başlamadan, bir an önce Ukrayna’ya yüz milyarlarca dolarlık askeri yardım paketi hazırlamak için şu sıralarda yarışıyorlar. Böylece Trump’ın eli kolu şimdiden bağlanmak isteniyor.
Rusya konusunda Trumpçılarda neocon karşıtlığı nefret ve öfke derecesinde. Trump’ın oğlu başta olmak üzere çoğu radikal Cumhuriyetçi Nikki Haley ve Mike Pompeo gibi Rusya’yla savaş yanlısı neocon isimleri görevde kesinlikle görmek istemediklerini açıklamışlardı. Trump’ın oğlu Donald Trump: “Savaş kışkırtıcısı tüm neoconları hükümetin dışında tutmalıyız.”
AVRUPA VE ORTA DOĞU POLİTİKASI
Avrupa’yla ticari savaş ve AB ürünlerine yüzde 20’yi aşan gümrük vergileri. Avrupa’daki sağ milliyetçi ve göçmen karşıtı partilerin desteklenmesi, ayrıca Avrupa Birliği’nde ‘statüko’ denilen geleneksel liberal-sağ hükümetleri kızdıracak uygulamalara gidilmesi. Trump’ın danışmanlarından John Bolton 5-6 yıl önce sağ milliyetçi partileri bir araya getirmek amacıyla bir AB turu desteklemişti ve Trump Brexit ile İngiltere’nin ayrılmasında önemli rol oynamıştı.
Orta Doğu’da Pan Americana politikası. Sertlikten kaçınma, mekik diplomasisi, Suriye’den çekilme, PKK’ya mesafeli tavır, İran’ı dışlama ama kışkırtmama, güçleri Orta Doğu’dan Çin Denizi’ne kaydırma. Türkiye konusunda Biden kadar agresif politikalar ve yaptırımcı politika izlenmeyecek, ancak neler bekleneceği konusunda henüz belirsizlik var.
HASTA ADAMIN SEMPTOMLARININ EN GERÇEKÇİSİ
En iyisi galiba Trump’ın dış politikasından beklentiler üzerine Batı medyasının son günlerde attığı başlıklara benzer bir cümleyle bu yazıyı sonlandırmakta yarar var:
Trump’ın yeni dış politikası: küresel ticaret savaşı ve korumacılık, Avrupa’yla karşı karşıya gelme, Rusya’yla iyi geçinme, Ukrayna’yı terk etme, askeri müdahalelerden kaçınma, Orta Doğu’da statükoculuk ve Amerikan ağabeyliği, hırsını Çin’den çıkartma.
Biden’ın hayalleri ABD’nin çöküş dönemine yakışmıyordu. Trump ise hasta adam ABD’nin olabildiğince gerçekçi bir semptomudur.