Trump ve Ortadoğu

Trump’ın Suriye’ye saldırısı, bütün umutlarını “Amerika’nın düğmeye basmasına” bağlamış olanlar tarafından sevinçle karşılandı. İsrail, Suudi Arabistan, Fransa, İngiltere ve Almanya, saldırıya ilişkin tam destek açıklamasında bulundular. Suriye’deki PKK, IŞİD ve diğer bütün terör örgütleri, kısa bir süreliğine de olsa, rahat nefes aldılar. Suriye sorununun “çözümü” için Esad yönetiminin devrilmesi ve İran’a karşı düşmanlığın derinleştirilmesi istemleri daha yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Türkiye’den de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, saldırı için “yetmez ama evet” dedi.

KRİTİK SORU

ABD, füze saldırısını, kimyasal silah kullanımına ilişkin iddiaların incelenmesine fırsat bırakmaksızın gerçekleştirdi. “Tek atımlık” olduğunun belirtilmesine karşın, saldırı, Haçlı İttifakı’nın ve terör örgütlerinin Amerika’dan olan beklentileri yükseltmiştir. Kritik soru, Trump yönetiminin bu beklentileri karşılamaya hazır olup olmadığıdır. Diğer bir deyişle, Trump’ın saldırısı, Amerika’nın Suriye politikasında bir kırılma noktası mı oluşturmaktadır, yoksa günü kurtarmaya yönelik tekil bir hamle midir?

AMERİKA’NIN “ÇÖZÜMÜ” ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜ KÖRÜKLEMEK

Amerika, Suriye’de, bu ülkeye yönelik kirli savaşı başlattığı döneme göre daha zayıf durumdadır. Özellikle Rusya’nın Esad yönetiminin istemleri doğrultusunda Suriye’deki varlığı ve Suriye yönetiminin Halep kentini terör örgütlerinden temizlemesi, süreçte bir kırılma noktası yaratmıştır. Amerika’nın Esad yönetimini devirmek için tek çaresi, bu ülkede çözümü değil, “çözümsüzlüğü” körüklemektir. Bu amaca da ancak bugüne kadar olduğundan çok daha kanlı biçimde cereyan edecek bir Sünni-Şii mezhep savaşını kışkırtarak ulaşabilir.

ORTADOĞU’DAKİ “AMERİKAN RÜYASI”NA SON VERMEK

ABD’nin temel zaafı, kendi adına savaşacak ve sonuç alacak “insan gücü”nden yoksunluğudur. 15 Temmuz Amerikancı-FETÖcü darbe girişiminin en önemli hedeflerinden birinin Türkiye’yi bir Sünni- Şii savaşının içine çekmek olduğuna kuşku yoktur. Ülkemizi böyle bir girdabın içine çekmek, bugün Ortadoğu’daki “Amerikan rüyası”dır. Çünkü bu rüyanın gerçekleşmesi, yalnızca Suriye’nin değil, Türkiye’nin de “Suriyelileştirilerek” bölünmesini beraberinde getirecektir. İşte o zaman sıra, Irak, Suriye ve Türkiye’den kopartılacak parçalarla bir “Büyük Kürdistan = İkinci İsrail”in kurulmasına gelecektir.

Türkiye, böyle bir tehdidin gerçekleştrilmesine izin vermeyecek bir konum ve güce sahiptir. Ama sorun, tehdidin sürmesine de izin vermeyerek, Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin daha çok hasara uğramasının önüne geçmektir. Onun için ABD’nin ve umudunu Amerika’nın düğmeye basmasına bağlamış olanların hevesini kabartacak tutumlardan kaçınmak gerekir. Bugün Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve Suriye’de kalıcı bir barışın sağlanmasının yolu, Suriye yönetimi ve bölge ülkeleriyle işbirliği ve Avrasya’yla dayanışmadan geçmektedir.

TRUMP’A BEL BAĞLAMANIN İKİ SONUCU

Trump’a bel bağlayarak bu çizgiden uzaklaşmanın getireceği iki sonuç vardır. Birincisi, ABD’nin mezhep savaşı planının başarısı, ülkemizde “FETÖcü” türden bir iktidarın iş başına getirilmesine bağlıdır. Onun için, ABD’nin hevesini kabartan tutumlar, tutum sahiplerini Amerika nezdinde muteber hale getirmez, olsa olsa sonlarının gelmesini hızlandırır. İkincisi ise, Trump da Ortadoğu’da Obama gibi çaresiz kalmaya mahkumdur. Amerika’yla flörtten medet umanlar, yeniden bölge ülkeleriyle ve Avrasya’yla işbirliğine dönmek zorunda kaldıklarında, kendilerini, “dedikleri dinlenen değil”, “ne yapmaları gerektiği dikte edilen” bir konumda bulacaklardır.

Hepsinden önemlisi, Türk milletinin son dönemde ülkemiz ve bölgemizde yaşananlardan çıkardığı ders, AKP iktidarının çıkardığı dersin çok daha ötesindedir. Ülkemizi tehditlere açık hale getiren tutumlar, millet nezdinde itibar görmez. 16 Nisan’da gerçekleştirilecek halk oylaması, milletimize aynı zamanda güvenliğimizi tehlikeye sokan tutumlara dur deme olanağını sağlayacaktır. “Hayır” sonucu, yalnızca oylanan Anayasa açısından değil, ülkemizin bütünlüğü ve milletimizin birliğinin geleceği açısından da hayırlı bir sonuç olacaktır.