Trump'ın kalk borusu! Avrupa bir yol ayrımında
Donald Trump'ın ABD başkanı seçilmesi 2000’li yıllarda başlayan Yeni Dünyanın oluşumunda hızlandırıcı bir etki yapacak. ABD’nin askeri olarak neredeyse her cephede aldığı darbeler hegemonyacı bir güç olarak yenilgisine yol açtı. Afganistan, Irak, Libya, Suriye ve Afrika’da yenilen ABD, saldırgan Biden takımının İsrail-Filistin ve Ukrayna savaşında da yolun sonuna geldi. Aldığı yenilgiler, içinde bulunduğu ekonomik kriz ve dolar saltanatının yıkılmaya başlaması ABD’yi içe dönmeye, dışarda maceralar peşinde koşma çizgisinden kurtulmasını zorluyor. Son ABD başkanlık seçiminin sonuçları işte bu süreci teyit etti. ABD de “Önce Amerika”, “savaş istemiyorum” ve “Ukrayna savaşını bitireceğim” söylemiyle Trump bu sürecin temsilcisi gibi görünüyor. Özellikle Avrupa ülkelerinin ürünlerine ek gümrük vergisi getirme ve NATO ile ilgili üye ülkelere yönelik tehditleri Avrupa’yı da zora sokacak gibi.
AVRUPA NASIL BİR YOL İZLEYECEK?
Değişen bu dünya dinamikleri içinde ABD’nin peşine takılan Avrupa nasıl bir yol izleyecek? Amerika’nın desteğini çektiği Ukrayna savaşı nasıl sonuçlanacak? Avrupa içine düştüğü Ukrayna çukurundan nasıl çıkacak? Zaten büyük bir ekonomik kriz ve durgunluk içinde olan Avrupa, Trump’ın mallarına ek gümrük vergisi getirme politikasının sonuçları ne olacak, Avrupa’nın buna bir cevabı var mı? Enerjide Rusya’ya bağımlılığı olan, yaptırımlara rağmen ticarete devam eden Avrupa’nın Rusya’ya karşı tavrı değişecek mi? Avrupa’ya karşı olumsuz tavırları bilinen Trump’ın seçilmesinin şokunu atamayan Avrupa’nın Atlantikçi liderleri, büyüyen milliyetçi partiler ve ABD’nin uydusu medya bu soruların cevabını tartışıyor. Avrupa’da Trump kaygısı tüm yazılı ve görsel medyanın sayfalarını süslüyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Atlantik ötesiyle Asya arasında sıkışan, Bağımsız bir Avrupa Birliği (AB) oluşturamayan, 1980’lerde ABD’nin dayattığı küreselleşmeye boyun eğen, korumacı ve sosyal devlet niteliği zayıflayan, özelleştirmelerle ekonomilerine müdahale etme gücünü yitiren, son olarak Ukrayna savaşında ABD’nin ve NATO’nun vurucu gücü olan, Rusya’ya uyguladıkları yaptırımlarla ülkelerini İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana görülmedik bir ekonomik ve enerji krizi içine giren Avrupa ülkeleri, Trump’ın kalk borusu ile birlikte bir yol ayrımına gelmiş bulunuyor.
GÜCÜNÜ YİTİREN MACRON’UN NAFİLE ÇABALARI
AB’nin motor gücü olarak görülen Fransa ve Almanya aynı zamanda Birliğin kaderini de elinde tutuyor. Son yedi yıldır AB ne zaman bir çalkantı yaşasa, özellikle de Almanya bir sarsıntı geçirse Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un öne atıldığını görüyoruz. Ukrayna Savaşı ve Rusya yaptırımlarının yol açtığı enerji kriziyle sarsılan Almanya bugün görülmemiş bir ekonomik kriz içinde. Alman ekonomisinin temel direklerinden otomobil sanayisi beşik gibi sallanıyor, fabrikaların kapanması ve işçilerin atılması gündeme bomba gibi düştü. Almanya’da defalarca dikkat çektiğimiz SPD’nin Sosyal Demokratları, Yeşiller ve Hür Demokrat Partiden (FDP) oluşan üçlü koalisyon çöktü. İktidar ortağı FDP lideri ve Maliye Bakanı Christian Lindne’in erken seçim isteğine olumsuz cevap veren Başbakan Olaf Scholz, Lindne’yi görevden aldı ve 15 Ocak 2025’de Federal Meclis'te bir güvensizlik oylaması yapılmasını isteyeceği ve en geç mart ayında da erken seçim yapılacağını açıkladı.
Fransa’nın Almanya’dan aşağı kalır yanı yok hem Avrupa Parlamentosu seçimlerinde hem de ülkesinde genel seçimlerde güç kaybeden ve hükümet kurma çoğunluğunu yitiren Macron’un Fransa’sı Avrupa’nın en borçlu ülkesi; GSYİH’ye göre kamu borçları yüzde 115 civarında. 2025 bütçesini oluşturamayan bir azınlık hükümetine sahip. Hem uluslararası alanda hem de ülkesinde siyasi itibarını kaybetmiş. Bütün bunlara rağmen Avrupa’nın liderliğine oynuyor. Yine “Avrupa’nın birliğinden”, “stratejik özerklikten”, ABD ve Çin’e meydan okumaktan bahsediyor.
ŞAŞKIN ÖRDEK
Donald Trump’ın seçilmesinin ardından Avrupalı devlet ve hükümet başkanları 7 Kasım Perşembe günü Budapeşte'de bir araya geldi. İki yıl önce Emmanuel Macron'un girişimiyle kurulan Avrupa Siyasi Topluluğu'nun 5. Zirvesinde yaptığı konuşmada Trump’ı arayarak tebrik ettiğini söyleyen Macron “ancak” diyor “temelde bizim buradaki, Avrupa Birliği içerisindeki rolümüzün Donald Trump’ın seçimi hakkında yorum yapmak, iyi mi kötü mü olduğunu bilmek olmadığını düşünüyorum. Asıl soru şu: Avrupalıların çıkarlarını savunmaya hazır mıyız? Bize sorulan tek soru bu. Ve bence önceliğimiz de bu. Dolayısıyla ne naif bir Transatlantikçilik, ne ittifaklarımızın sorgulanması, ne de Çin ve Amerika Birleşik Devletleri karşısında bu meydan okumayı üstlenmemize izin vermeyecek dar bir milliyetçilik söz konusu olmalıdır.” dedi ve devam etti: “Bana göre bu, harekete geçmeye, ulusal ve Avrupa çıkarlarımızı aynı anda savunmaya, egemenliğimize ve stratejik özerkliğimize inanmaya ve sadece müşteri olmak, alınan bir pazar olmak, ekonomimizi, teknolojik tercihlerimizi ya da güvenliğimizi başkalarına devretmek istemiyoruz” dedi.
Fransız L’opinion gazetesi, Avrupa’nın motor gücü olan Fransız-Alman çiftinin “kötü bir konumda” olduğunu, Fransa'da ise “Emmanuel Macron'un, kampının parlamento seçimlerindeki yenilgisinden sonra zayıfladığını” analiz ediyor. "Fransa Cumhurbaşkanı, Donald Trump'ın zaferinin hemen ardından Almanya Şansölyesi ile görüşerek ‘bu yeni bağlamda daha birleşik, daha güçlü ve daha egemen bir Avrupa’ ihtiyacını birlikte teyit etme girişiminde bulundu. Ancak bu arzunun ötesinde, 27'ler arasında bölünme riski gerçektir.” diye uyarıyor gazete.
Rusya’nın “emperyalist bir ülke olarak kıtanın sınırlarını değiştirmek istediğini” söyleyen Macron “NATO'nun kilit bir role sahip olduğu açıktır ve biz Avrupalılar NATO içerisinde kendi rolümüzü oynamak istiyoruz. NATO'nun bu Avrupa ayağının İttifak'ın önemini azaltacak bir yanı yok” diyor ve ardından “güvenliğimizi sonsuza kadar Amerikalılara devretmek zorunda değiliz” diye devam ediyor ve yeniden NATO’ya vurgu yapıyor: “NATO'nun birlikte çalışabilirliğine güvenmek gibi bir görevimiz var”. Şaşkın ördek gibi ne yaptığını ne istediğini bilmiyor. Aslında biliyor; Trump’dan rahatsız ve ABD’nin saldırgan kampının kaybetmesi kendisini üzmüş.
ÇÖKEN ATLANTİK YÜKSELEN AVRASYA
Çöküşe giden bir Atlantik kampı ve büyüyen bir Avrasya gerçeğiyle ile karşı karşıyayız. On yıllardır küresel sahneye, yeni güçlerin ortaya çıkması ve Batı hegemonyasının sorgulanmasıyla birlikte dünya düzeninde yaşanan derin bir dönüşüm damgasını vurmaktadır. Gelişen dünya ayağa kalkmıştır. Yeni dünyanın temel taşlarından ve gelişmekte olan ülkeleri temsil eden BRICS’in Çin ve Rusya’nın önderliğinde Asya’dan, Afrika’ya, Batı Asya ve Latin Amerika’ya kadar genişlemesi, daha adil bir kalkınmayı teşvik etmek, Batılı güçlerin hegemonyasına karşı koymak ve yeni kalkınma yollarının ortaya çıkmasını teşvik etmek için güçlerini birleştirebilirler. Uluslararası alanda ekonomik ve siyasi etkilerini artırarak Batı’nın korkulu rüyası oldular.
Emperyalist Batı ve yeni sömürgecilik Afrika’da ölümcül bir darbe aldı. İkinci İstiklal Savaşı veren Mali, Burkina Faso ve Nijer Fransız yeni sömürgeciliğine karşı önemli başarılar elde ettiler. Bu üç ülke kaderlerini birleştirerek oluşturdukları Sahel Devletleri İttifakı’nı bir konfederasyona dönüştürdüler. Orta Afrika, Çad, Gine ve Senegal de bu sürece girdiler. Çin’den sonra Rusya ve Türkiye de Afrika’da güçleniyor. Kurucu üye olan Güney Afrika’dan sonra Mısır ve Etiyopya BRICS’e üye oldu. Batı emperyalizmine başkaldıran diğer ülkeler ise üyelik müracaatında bulundu. Afrika ülkeleri ile BRICS arasındaki ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel işbirliğini güçlendirerek ticaret, yatırım, teknoloji ve eğitim gibi alanlarda ortaklık ve işbirliği fırsatları yaratacaktır. Aynı zamanda Batı’nın beslediği terör örgütlerine karşı mücadelede barış, güvenlik ve istikrarın desteklenmesine yardımcı olacaktır.
Dünya yeni ufuklara, Yeni Dünyaya, yeni uygarlığa yelken açmıştır. Saflar netleşmektedir. Batı dünyasında özellikle de Avrupa’da kartlar yeniden karılmaktadır. Macron ve Scholz gibi basiretsiz liderlere rağmen Avrupa’nın ABD’den kopma süreci başlamıştır. İçinde bulunduğu siyasi ve ekonomik krizden ancak bu şekilde çıkabilecektir. Neoliberal küresel baronlar yenilmiştir. Artık her yol Asya’ya, Yeni Dünya’ya çıkacaktır.
Trump’ın seçilmesi Avrupalı milliyetçileri sevindirdi
ABD’de yayımlanan Politico gazetesinin Trump’ın seçilmesinin Avrupalı milliyetçiler üzerindeki etkisini analiz ettiği “Amerikan seçimlerinin gerçek kazananları: Avrupa'nın sağcı popülistleri” başlıklı yazıda “Trump'ın zaferi, ana akım AB'ye karşı çıkmak ve Brüksel'deki bürokratlardan daha fazla egemenlik elde etmek isteyen ülkeler için bir destektir. Belki de en önemlisi, Rusya'ya karşı yaptırımlardan çevre reformuna kadar çeşitli önlemler konusunda Brüksel'i engellemek için giderek daha fazla siyasi güce sahip olduklarını hissedecekler” deniyor.
Nicholas Vinocur, Clea Caulcutt, Hannah Roberts ve Csongor Körömi tarafından ortak kaleme alınan yazıda “Bütçe açığıyla boğuşan kırılgan bir Fransız hükümeti ve henüz çökmüş bir Alman koalisyonu ile AB'nin olağan motoru durdu ve Orban’ın Orta Avrupa ve İtalya'daki muhafazakâr dostlarına AB içindeki siyasi tonu belirlemek için daha fazla alan sundu. Şimdi Meloni'lerin ve Orban'ların zamanı. Emmanuel Macron'un önde gelen bir müttefikti (artık) büyük uluslararası meselelerde üstünlüğe sahip değil” değerlendirmesinde bulunuyorlar.
ORBAN: DÜNYANIN ŞİDDETLE İHTİYAÇ DUYDUĞU BİR ZAFER
Yazıda “Orban’ın yanı sıra İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ve Avusturya Şansölyesi Karl Nehammer de ideolojik olarak Trump'a yakınlar - her ne kadar Meloni Macarların Rusya yanlısı tutumunu paylaşmasa da. Hollanda'daki iktidar koalisyonu, İslam ve göçmen karşıtı popülist bir siyasetçi olan Geert Wilders tarafından destekleniyor. Slovakya başbakanı Robert Fico da Orban gibi hukukun üstünlüğü konusunda Brüksel ile çatışma halinde ve Budapeşte liderinin Rusya yanlısı eğilimlerini paylaşıyor” deniyor. Macaristan Başbakanı Viktor Orban “dünyanın şiddetle ihtiyaç duyduğu bir zafer” açıklamasında bulunmuştu.
Politico’nun yazısında Meloni’nin partisi “İtalya’nın Kardeşleri” partisi milletvekili Andrea Di Giuseppe'nin değerlendirmesine yer veriliyor. Di Giuseppe’e göre Trump'ın zaferi Meloni'yi kişisel olarak güçlendiriyor: “çünkü bugün Avrupa'da Meloni kilit bir role sahip olacak” diyor ve Trump’ın “ABD ve Avrupalı müttefikleri için yeni bir siyasi çizgiyi” temsil ettiğini de sözlerine ekliyor.
‘BARIŞ İÇİN BİR UMUT, SAVAŞÇILAR İÇİN BİR YENİLGİ’
Fransız milliyetçiler de aynı yaklaşımda. Ulusal Birlik (RN) Grup Başkanı Marine Le Pen “Amerikan demokrasisi kendini açıkça ifade etti ve Amerikalılar kendi seçtikleri başkanı özgürce seçtiler” dedi. Partinin Genel Başkanı ve Avrupa Parlamentosu (AP) Milletvekili Jordan Bardella “Donald Trump bizi kendimizi savunmaya davet ettiğine göre, onun sözünü dinleyelim” diye tweet atarken, RN'nin 2 numaralı ismi Louis Aliot ise Trump’ın direncini vurguladı. "Yaşadığı onca şeyden sonra, yenilgi, nefret, aşağılama, yargıçlar, kurşunlar! Tekrar yoluna devam ediyor ve kazanıyor! Tüm o pazarcı demokratlar için ne büyük bir ders. Bu bizim çıkarlarımıza yardımcı olmayabilir ama adaletsizliğe karşı iyi bir tepki” dedi. AP seçimlerinde Le Pen ile işbirliği yapan eski Cumhuriyetçiler Lideri Éric Ciotti attığı tweette "Amerikan halkının bir sisteme karşı kazandığı muhteşem bir zafer. Barış için bir umut, savaşçılar için bir yenilgi. Fransa'da ve Avrupa'da sağ için bir yol” dedi.
Almanya'da milliyetçi AfD partisinin eş başkanı “bu seçime karar verenin uyanmış Hollywood değil, çalışan Amerikan halkı” olduğunu söyledi. Hollanda, Avusturya ve Polonya’nın milliyetçi partilerinden de aşağı yukarı aynı doğrultuda açıklamalar yapıldı.
Son AP seçimlerinde Avrupalı milliyetçiler AB'nin siyasi yaşamında kendilerine önemli bir yer edindiler. Haziran 2024 seçimlerinin ardından Avrupa Parlamentosu'nda 187 üyesi bulunuyor. Bu AP üyeleri üç gruba ayrılmış durumda:
Fransa'da Le Pen’in Ulusal Birlik partisi, Macaristan'da Fidesz, İspanya'da Vox ve İtalya'da Lega'yı içeren Avrupa için Vatanseverler,
İtalya’nın Kardeşleri ve Polonya'daki Hukuk ve Adalet Partisi'ni de içeren Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri
Almanya'da AfD'nin de dahil olduğu Egemen Milletler Avrupası.
Bu partiler Macaristan’da ve İtalya’da iktidarda veya ülkenin birinci, ikinci partisi durumundalar.