Trump'un iki şantajı

Trump’ın başkan seçildikten sonra 2016 Kasım ayı ortalarında “Ortadoğu'da 6 trilyon dolar harcadık. Bu parayla ülkeyi baştan aşağı iki kere kurardık. Yollarımıza, köprülerimize, tünellerimize ve havaalanlarımıza bakın, hepsi çok eskimiş durumda" dediğini duymayan kalmamıştır.

Bu ve benzeri söylemler “ABD'nin Ortadoğu politikası değişecek mi, BOP çöpe mi atılıyor” düşüncelerini çağrıştırmaya başlamıştı. Ancak ABD gibi bir ülkede kendi iç dinamiklerinin, yani derin devletinin buna kısa vadede müsaade etmeyeceği de biliniyordu. Her şeye rağmen ABD'nin Ortadoğu politikası açısından bir iyimserlik beklentisi oluşmuştu.

Trump’ın koltuğuna oturmasıyla beraber bu iyimser beklentinin boşuna olduğu gün geçtikçe anlaşılmaya başlandı.

Rakka’yı IŞİD’den temizlemek için iş birliği perdelemesi altında PYD'nin silahlı gücü YPG/PKK ya havadan silah mühimmat atılmaları, yetmedi ABD zırhlı araçları sınırlarımıza kalkan yapılarak YPG/PKK‘yı Türkiye’ye karşı koruma girişimleri ve son olarak da tüm dünyanın gözünün içine baka baka YPG'ye resmi olarak ağır silahlar verilmesi Trump'un onayından geçmiştir.

Trump’un Temmuz 2016'da Başkan seçilmeden önce New York Times'ta yayımlanan röportajında, "Ben Kürtlerin büyük hayranıyım" demesi meğerse propaganda için değil, gerçekmiş.

ABD bu son tutumuyla teröre destek veren ülke olduğunu resmileştirmiştir. Üstelik de kendisi ile çelişir biçimde terör listesine aldığı PKK’ya desteğini resmileştirmiştir.

Dünya savaş stratejilerine terör savaşları ile yeni bir eklenti yapan ABD daha 16 yıl önce terörün başlarına açtığı belayı çok çabuk unutmuş görünüyor. Bugün ABD, terörü ve terörist grupları taşeron olarak kullanabilir ancak o taşeronların bir gün gelip sahiplerini vurmayacağını kimse iddia edemez.

Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti öncesinde YPG/PKK'ya ağır silah verilmesini onaylaması aslında net bir mesajdır. “Ben tarafımı seçtim YPG/PKK destekliyorum ve Ortadoğu’da stratejik ortağım bu terör örgütleridir” demiş ve “bu taşeronlar ile Suriye’yi ve Türkiye’yi böleceğim” demiştir. Bu asla kabul edilebilecek bir durum değildir.

Trump’ın bu pervasız tutumunda cesaret aldığı iki nokta var. Bunlardan birincisi ve de en önemlisi son yapılan halk oylaması ile Türkiye’nin siyasi gücünün tabana vurması, diğeri de Zarrap dosyası ile Erdoğan’a istediğini kabul ettirebileceği düşüncesidir.

Trump ve ekibine tavsiyemiz Türk İstiklal Savaşını incelemeleridir. Hatta çok da geri gitmeye gerek yok, 15 Temmuz’a bir baksınlar. İçteki siyasi zafiyet bir savaş durumunda düşmana karşı birleşme ve topyekun güç olmamıza engel değildir. Türk milletinin karakterinde, özünde ve ruhunda bu vardır.

ABD'ye çok sert bir karşı hamle yapılmalıdır. Türkiye’nin eli bu yönden de çok kuvvetlidir.

Derhal ABD teröre destek veren terörist ülke ilan edilmeli ve ”İncirlik üssü terörizme destek veren ülkelere kullandırılamaz” açıklaması ile sadece ABD'ye kapatılmalıdır. Aynı şekilde Diyarbakır’da konuşlu sözde ABD'nin Arama Kurtarma Filosu ise şer ve istihbarat yuvası olmasından dolayı derhal oradan kovulmalıdır.

Daha önce de defalarca söylendiği gibi Suriye ile yarın masaya oturulmalıdır. Bir an önce Suriye-Türkiye-İran ve Rus bölgesel ittifakı oluşturulmalıdır.

Şimdi birileri çıkıp “ABD'yi doğrudan karşımıza almayalım” vs. korkaklık, ürkeklik sergilemeye kalkışabilir. ABD bize karşı yapacağını yapıyor, daha ne yapacaktır? Bizi bölmek, parçalamak istiyor ve bu amaçla kullandığı PKK'ya resmen silah veriyor. Bundan sonraki aşama ne olabilir? ABD'nin doğrudan Türkiye’ye saldırmasıdır. Saldıramaz. Eğer denemeye kalkarsa bu önce NATO nun parçalanması, ardından da 3'ncü Dünya savaşını başlatılması olur. ABD buna cesaret edemez. Daha önce de yazmıştım, ABD'ye karşı dik duruş kazanır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, karşı hamleyi yapmadan ABD Başkanı ile görüşmeye gider ise 1-0 mağlup başlayacağı görüşmeden çıkacak sonucu şimdiden söylemek kehanet olmaz. “Bu verilen silahlar Rakka harekatı içindir, Türkiye’ye karşı kullanılmasına müsaade etmeyeceğiz “ vb. havada kalan sözler verilir. Hatta onların deyimi ile Türkiye’ye havuç gösterilir, Türk Askerleri de ayrı bir cepheden Rakka harekatına katılsın, birlikte IŞİD’e karşı mücadelemiz, ortaklığımız sürsün vs. Tabi sözlere de havuca da artık kanılmayacaktır. Cumhurbaşkanı ve ekibinin kandırılma yönünden de tecrübe kazanmış olduklarına inanmak istiyoruz.

Şayet karşı hamle yapılmadan Trump’la görüşmeye gidilir ise Türkiye’nin değil Erdoğan’ın ABD'den korkuları olduğu, Zarrap dosyalarının baskıları olduğunu düşünmekten başka bir şey de akla gelmiyor.