TÜBA, bilim ve Avrasya-(TAMAMI)

İnsanlığa yapabileceği tüm katkıları tüketen bir toplumsal sistem, ilerlemeyi engelleyen bir kabuğa dönüşür. Bu kabuğun sistemin merkezinden kırıldığına tarih boyunca hiç tanık olunmamıştır. Çünkü çöken bir uygarlıkta, geçmişin ölü ağırlığının en kuvvetle hissedildiği yer, o uygarlığın merkezidir. Kabuğun kırılıp insanlığın önünün açılması, hep “geriden gelenler içinde görece en önde olan” coğrafyalarda gerçekleşmiştir. Kabuğun daha zayıf olduğu bu ülkeler, mevcut sistemi aşarak yeni bir gelecek kurmaya yönelen ve geçmişin kazanımlarını özümsemiş toplumsal güçleri içlerinde barındırır. Günümüzde bu coğrafya, ülkemizin de içinde yer aldığı Avrasya'dır.

Bilime karşı tutum en şaşmaz ölçüttür

Bilim, insanın toplumsal varlığının ve tasarımcı özünün kendini en yetkin biçimde açığa vurduğu etkinlik biçimidir. Onun için bir sistemin tarihsel içeriğinin en şaşmaz ölçütü, bilime karşı tutumudur. Günümüzde emperyalizm ve Ortaçağ'dan artakalan güçler, bilimi etkisizleştirme konusunda kutsal bir ittifak içindedir. Bilime ve bilim dışına, demokrasi adına eşit muamele yapılmaktadır. Hatta bilim, sadece hemen ve doğrudan ekonomik, askeri ya da siyasi güce dönüşen bulgularının makbul sayıldığı, kendi dar uzmanlık alanının dışında çıkarımlara yol açmayan, hayatın kıyısına sürülmüş teknik nitelikte bir etkinliğe indirgenerek, yaşamın geniş alanları bilim dışının egemenliğine terk edilmiştir.

Bugün bilimin bu cendereden kurtarılması, bilime karşı kutsal ittifakın kaynağını oluşturan merkezlerde gerçekleştirilemez. Bilime özgürlük, ancak kuruluş temeli bilimle yoğrulmuş Atatürk Cumhuriyeti'nin simgelediği coğrafyada sağlanabilir. Ülkemizin bilim topluluğu, varlığını ve bugün ulaşmış olduğu düzeyi, bu büyük devrime borçludur.

Bilim akademileri

Bilim akademileri de Bilimsel Devrim'in ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu akademiler, bilim alanında gerçekleştirilen büyük atılımların yanı sıra, bilimsel düşüncenin Ortaçağ ideolojisine karşı kazandığı zaferlerin toplum nezdinde tescilinin bir simgesidir.

AKP hükümeti, Ağustos ayında çıkardığı bir “kanun hükmünde kararname” ile Türkiye Bilimler Akademisi'ni Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'na bağladı. Üye sayısını 300'e çıkartarak, üçte birini hükümetin, üçte birini YÖK'ün, üçte birini de mevcut TÜBA'nın atamasını kararlaştırdı. Bu, Atatürk Devrimi'ni sadece devlet katından değil, toplumsal yaşamın bütün alanlarından tasfiyeye yönelen saldırının bir parçasıdır.

Bilim topluluğumuzun bu kararnameyi kabullenmesi, bilimin, hayatta en gerçek yol gösterici olmaktan çıkarılmasını onaylamak; ülkenin geleceğinin kurulmasında oynaması gereken öncü rolü yadsımak anlamına gelir. Böyle bir kabullenme, ülkemizde bir bilim ikliminin yaratılması; bilimsel etkinliğin dolaylı ve uzun erimli sonuçları da hesaba katılarak planlanması; bu planın uygulama araçlarının oluşturulması görevlerinin terk edilmesi demek olur. Aynı zamanda bilimin içine sokulduğu cendereden kurtarılması için ülkemiz bilim topluluğunun oynamaya aday olduğu rolden vazgeçmek anlamına gelir.

Bilim topluluğumuza düşen, AKP hükümetinin bu kararını reddederek, ülkemiz adına bu görevleri üstlenecek oluşumları gerçekleştirmektir. Bilimsel Devrim'den ve Atatürk Devrimi'nden bize kalan en önemli miras, bilim insanının gerçeklik dışında hiçbir şeyin önünde eğilmemesi gerektiğidir.