TÜİK Başkanı kaynağı buldu

Türkiye’de ekonomi konusunda en tartışmalı konulardan biri Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan istatistiki çalışmalardır. Bunlardan “enflasyon hesaplaması”, açık ara en tartışmalısı. Onun arkasından ise istihdam gelmektedir.

Merkez Bankası başkanlarının 3 ayda bir çeyrek dönemlerde “Enflasyon Raporu” adı altında yaptıkları toplantı artık alışılagelmiş ve beklenen bir toplantı düzeni haline geldi. Merkez Bankası başkanlarının yaptıkları toplantı ve sonrası basın tarafından sorulan sorular çok doğru bir gelenek oldu.

TÜİK Başkanı Sn. Erhan Çetinkaya alışılmadık şekilde 8 Temmuz günü çok tartışılan başlıkları öne çıkaran ve basın mensuplarının da yer aldığı bir toplantı düzenledi.

Bu toplantıda enflasyon hesaplaması vs. gibi kamuoyunda çok tartışılan konularda açıklama yaptı.

Ancak Çetinkaya’nın en önemli açıklaması, enflasyonun kaynakları konusunda yaptığı açıklama idi.

FAHİŞ KÂRLAR VE ENFLASYON

TÜİK Başkanı Çetinkaya, akademik çalışmalara göre Türkiye'deki şirket kârlarının enflasyonu yukarı taşıyan bir etkiye sahip olduğuna dikkati çekerek, "Türkiye'deki şirketler enflasyonist ortamı kullanarak normalde alması gereken kârlardan daha yüksek fahiş kârlar elde ediyorlar. Enflasyondan bağımsız şirket kârlarına bağlı bir fahiş fiyat artışı var. Bu etki, pandemi sonrasından itibaren gözlemleniyor." dedi.

Erhan Çetinkaya

Bu açıklama iki açıdan çok önemli.

Birincisi; tekel ve kartel durumunda olan “Büyük şirketler” serbest piyasa adı altında dokunulmazlık zırhına bürünerek ellerindeki piyasa yapıcı konumu kendi lehlerine kullanarak ürettikleri ürünlere aşırı fiyatlar uyguluyorlar.

“Fiyatlar serbest piyasa koşullarında oluşur.” kartını oynayarak çok büyük kârlar elde ediyorlar.

Özellikle örgütlü olmayan emekli ve geçim seviyesinin en altında bulunan asgari ücretliler ise kendi gelirlerine yapılacak zamların enflasyonu artıracağı göz dağıyla kendi gelirlerine yapılan en ufak zammı dahi “Aman enflasyon yükselmesin” endişesi ile sessizce kabulleniyorlar.

Halbuki TÜİK Başkanı Çetinkaya’nın da açıkça ifade ettiği gibi, özellikle son bir yıldan bu yana oluşan enflasyonun temel gerekçesi “Büyük şirketlerin” ürünlerine yaptıkları ölçüsüz zamlardır.

Çetinkaya’nın yaptığı açıklamanın ikinci ve aslında en önemli yanı ise; Türkiye’nin aslında ciddi tasarruf yeteneğinin olduğunun açıklanmasıdır.

TASARRUFUN 2 KAYNAĞI

Vatan Partisi olarak biz uzun yıllardan bu yana Türkiye’nin çok yüksek bir tasarruf kapasitesinin olduğunu vurguluyoruz. Üretilen bu tasarrufun nerede olduğunu ise 2 önemli kalemde açıklıyoruz.

1- Yurt dışına çıkarılan ve off-shore bankalarda tutulan 500 milyar dolar mevduat.

2- Sayın Cevdet Yılmaz tarafından bu Şubat ayında yapılan; “4670 ton altın yastık altında ve banka kasalarında ama ekonominin dışında tutuluyor.” açıklaması. Bu altının parasal karşılığı da yaklaşık olarak 350 milyar dolardır.

Türkiye’nin, özel sektör borcu da dahil olmak üzere, dış borcunun 500 milyar dolar olduğu düşünülürse Türkiye’nin aslında borç alan değil, borç veren ülke olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

TÜİK Başkanı tarafından açıklanan ve enflasyonun günümüzdeki kaynağı haline gelmiş olan büyük şirket kârları, kendi isimleri gibi büyük kârlar ederek bu kârların önemli bir kısmını yatırım yerine, ekonomi dışında değerlendirmektedirler.

Vatan Partisi bugüne kadar elde edilmiş ve ekonomi dışına çıkarılmış toplamı 850 milyar dolar eden bu kârları, ekonominin içine sokarak yatırımlarda değerlendirilmesini sağlayacaktır.

YATIRIM İKLİMİ OLUŞTURULACAK

Vatan Partisi, ticari hayat ve vergi sisteminde köklü değişiklikler yapacaktır. Her yıl üretilen değerin (tasarruf) en az yüzde 40’ının devlet tarafından planlanan kamu ve özel sektörün uyumlu yatırımlarına dönüştürülmesi için gereken yatırım iklimini oluşturacaktır. Tasarruf, Yatırım, Üretim, İstihdam, Adil bölüşüm programını tavizsiz uygulayacaktır.

Tekel ve kartel oluşumlarına izin verilmeyecek ve gerçek serbest piyasa ekonomisi koşulları oluşturularak üreticilerin üretimlerini piyasada en olumlu koşullarda değerlendirmeleri sağlanacaktır.

Kurumlar vergisi ve gelir vergisi gibi dolaysız vergiler esas vergi gelirlerini oluşturacaktır.

Gelir vergisinde yapılacak köklü düzenlemeler ile “Az kazanandan az, çok kazanandan çok” ilkesi hayata tam olarak geçirilecektir.

Sosyal yardım adı altında ülkemiz insanının sadaka alarak dilenci haline getirilmesinin önüne geçilecektir. İnsanlarımıza emeklerinin karşılığını alabilecekleri, emeklerinin karşılığı ile kazandıkları için başı dik yaşama olanağı sağlanacaktır. Herkesin yeteneğine göre üretime katılma olanağı, anayasal ve devletin temel görevi olan koşul olacaktır.

Liberal sistemde “Orta gelir tuzağı” olarak adlandırılan ve bu tuzaktan kurtulmak için koşulan emperyalist sisteme boyun eğme şartını reddedip; kendi olanakları ile refah toplumu ve sanayileşmiş bir toplum düzeyine çıkaracak ve üretilenin adil olarak dağıtıldığı bir toplumun kuracak tek koşul ve program Vatan Partisi’nin “Üretim Devrimi Programı”dır.