TÜİK, çarpıtıyor mu yoksa çarpıtılıyor mu?

Gazeteciliğe ilk başladığım yıllardı. O günlerde TÜİK'in enflasyon sepetinde eşek yuları vs. olduğu iddia ediliyordu. Dönemin yayın yönetmeni de benden araştırmamı istediğinde madde sepetini çıkarmış öyle bir şeyin olmadığını yazı işleri toplantısında anlatmıştım. Şimdi TÜİK'in enflasyon sepetindeki ürün ve fiyatları açıklanmadığı için konu gündemden düşmüyor.

Piyasada 30 çeşit domates, 50 çeşit ekmek varken ve enflasyonist dönemde fiyat hareketlerini dalgalı seyrederken TÜİK fiyat açıklayınca bunun üzerinden spekülasyon yapılmaya başladı. Bunun üzerine TÜİK madde sepeti fiyatlarını yayınlamayı, dünyada da örneği yok diyerek, bıraktı.

Biz konuyu o dönem bu köşede eleştirdik. Sonrasında TÜİK Başkanı bizi davet etti. Konuyu anlattı. Şahsen kararı hoş görmesem de makul buldum. Geçenlerde Ekonomi Gazetesi Yazarı Alaattin Aktaş, fiyat açıklanmasa da artış oranları açıklanabilir, önerisi yaptı. Bence güzel bir öneri.

TÜİK Mİ, İTO MU?

Tartışma konusu olan diğer bir konu TÜİK istatistikleri ile İTO'nun indeksi. Yıllardır paralel seyreden bu iki veri setinin son yıllarda kopma yaşadığından hareketle TÜİK enflasyon verisi eleştiriliyor. Konuyu ben de bu köşede dillendirmiş hatta İTO endeksi ile TÜİK İstanbul enflasyonunu kıyaslamıştım. TÜİK Başkanı ile o dönemki basın buluşmamızda konu gündeme gelince kendisi İTO endeksinin çok eski bir seri olduğundan hareketle fiyatların hızlı arttığı dönemde bu ayrışmanın istatistiki açıdan makul olduğunu belirtmişti.

Elbette iki seri birbirinden ayrı. İkisi de fiyat artışlarını ölçüyor olsa da biri fahrenhayt diğeri santigrat olunca sayısal anlamda bir ayrışma söz konusu olabiliyor. Hep serideki endeks değerleri üzerinden gidilerek bu kopma TÜİK aleyhine bir ölçüm hatası gibi sunuluyor. Oysa Marx'ın Hegel'in diyalektiğini bir anlamda ters çevirdiği gibi hadiseye bakınca farklı bir görünüm ortaya çıkıyor.

HADİSEYE BİR DE BÖYLE BAKALIM

Anlatalım. Aylık değişimlerin farkları üzerinden yapılan değerlendirmeler bana kalırsa eksik. Çünkü yüksek enflasyon dönemini göz önünde bulundurmak gerekiyor. İki endeksi kıyaslarken farkların oranı üzerinden kıyas yaptığımızda sosyal medyada dolaşan tablodan farklı bir görünüm ortaya çıkıyor. Aşağıda dikkatinize sunuyorum. Buna göre TÜİK verisi oransal olarak ekseriyet İTO’nun üstünde, hem de bazı dönemlerde oransal fark çok çok büyüyor.

SOSYAL MEDYA HESAPLARINA DİKKAT

Gelelim bir başka konuya. TÜİK Başkanı Erhan Çetinkaya'nın Ankara basını ile yaptığı toplantıdan sonra epey tartışma konusu olan, "Yüzde 45 ile yüzde 75 enflasyon arasında can yakıcılığı açısından pek bir fark bulunmadığı" ifadesine. Esasen ben buna o günlerde değinmek istiyordum fakat derli toplu bir TÜİK yazısı kaleme almak için beklettim.

O söz baktım birçok yerde hem bağlamından koparılarak hem de eksik olarak yani "Yüzde 45 ile 75 arasında fark yok." şeklinde verilmiş. Buna benzer bir hadiseye Merkez Bankası'nın üçüncü enflasyon raporu toplantısında TCMB Başkan Yardımcısı Hatice Karahan'ın kiralar üzerine sarf ettiği sözlerde de yaşadık. Karahan'ın kira enflasyonunda yavaşlamaya dikkat çektiği sözleri kira fiyatları düşüyor şeklinde çarpıtılarak bazı sosyal medya hesaplarınca paylaşıldı.

TÜİK Başkanı Çetinkaya'nın da geçen ayki toplantıda sarf ettiği yüzde 45-75 de esasen hayat pahalılığı devam ettikçe bunun oranı 40-50-60 olmuş fark etmediği şeklinde. Çetinkaya, o sözler ile enflasyon tek haneye düşmeden ve hatta halkın alım gücü artmadan vatandaş nezdinde pahalılık algısının devam edeceğini ifade etmiş.

Bu anlamda sözleri çarpıtarak yayınlayan, sorumlusu bile belli olmayan sosyal medya hesaplarına yönelik bir düzenleme şart. Bu meseleyi ayrı bir yazı konusu yapacağız.

MERKEZ'İN RAPORUNA DİKKAT!

TÜİK'in enflasyon verileri eleştirilirken elbette hissedilen enflasyon gerçeği de göz ardı edilmemeli. Sabah akşam veriler hatalı vs. deyip de alternatif bir veri seti sunmadan yapılan çıkarımları ben pek bir manasız buluyorum.

Mesela temmuzda TEPAV'ın gıda enflasyonu verisi TEGE yüzde 1.87 iken TÜİK yüzde 1.83 oldu. Merkez Bankası'nın yaptığı bir çalışma var. TÜİK ile bunu yapıyorlar ve orada sektörel beklentileri kıyaslıyorlar. Ona bakınca enflasyonun düşük olduğu dönemlerde dahi hanehalkı beklentilerinin firma ve piyasa katılımcılarına göre yüksek bir seyir izlediği görülüyor. Merkez Bankası üçüncü enflasyon raporunun üçüncü kutusunda buna dikkat çekti.

Aynen aktarıyorum:

"Firmaların beklentileri hane halkına göre daha ılımlı ve piyasa katılımcılarıyla yakın seviyelerde seyrederken, 2022 sonrasında piyasa katılımcılarının beklentilerinin belirgin üzerinde gerçekleşmiştir. 2018 ve 2021 yıllarında yaşanan döviz kuru artışları ve sonrası enflasyonun yüksek seyri tüm sektörlerin beklentilerinde bozulmaya yol açmıştır.

"Diğer yandan, 2023 yılı haziran ayında başlayan parasal sıkılaştırma süreci ile birlikte, önceki dönemlerden farklı olarak, enflasyondaki yükselişe rağmen beklentiler kademeli gerilemeye başlamıştır.

"Söz konusu farklılaşmada, para politikasındaki sıkı duruşun yanı sıra bu duruşun enflasyonda belirgin ve kalıcı düşüş sağlanana kadar sürdürüleceği yönündeki sözlü yönlendirmeler de etkili olmuştur.

Beklenenden daha düşük gelen haziran ayı enflasyon verisinin açıklanması sonrası, temmuz ayında 12 ay sonrası enflasyon beklentileri piyasa katılımcılarında yüzde 30’a, reel sektörde yüzde 55’e gerilemiştir. Tüketicilerin beklentileri ise temmuz ayında sınırlı bir artış göstererek yüzde 72 olmuştur."

SANKİ HER ŞEY NORMALMİŞ GİBİ

Şimdi bu işler bence ekonomi politikalarındaki ani değişimlerden kaynaklandı. Mevsimsel serilerde bozulma yaşandı. Bu gerçekleri görmeden "TÜİK'in enflasyonu yanlış ölçtüğü" iddialarını dikkate alamıyorum.

Çünkü döviz kurunun ve fiyatların uzunca bir süre kontrol edilmeye çalışılması, pandemi süreci, deprem etkisi, 2022 başından Mayıs 2023 seçimlerine kadar uygulanan kur rejimi nedeniyle kurun düşük seyretmesi ve bu durumun fiyatlamalara yansıması, “Birlikten Berekete” benzeri kampanyalarla perakende fiyatların artmamasına yönelik uygulamalar, telekomünikasyon, havayolu, demiryolu, belediye suyu, elektrik ve doğalgaz gibi kamunun baskın oyuncu olduğu sektörlerde zamların ertelenmesi ve fiyatların baskılanması, başta KDV olmak üzere vergiler ve bütçe imkanları ile piyasa fiyatlarının kontrol edilmeye çalışılmış olması gibi etkileri hiçe sayıp işi TÜİK'e havale etmek bence hakkaniyet açısından sorunlu.