Tüm dengeler değişebilir-(TAMAMI)

‘Muhtıra Hikayesi’ başlıklı iki yazıdan sonra, içinde bulunduğumuz durumun vahametini anlatmaya çalışacağım.

Önce birkaç soruya yanıt aramamız gerekir.

AKP’nin kurucularından eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in partisini kapatması neyin işaretiydi? Şöyle açalım; Abdüllatif Şener dürüst bir devlet adamıdır. Bu devlet adamının, önce Ulusal Kanal’da sonra-hayrettir- Allah’lık Hürriyet’in- CNN Türk’te yer bulabilen Enver Arsever’in hazırladığı programda söylediklerinin ve de Sayın Erdoğan’ı açıktan hedef alan sert, hatta içinde “vatana ihanet” sözcükleri de bulunan kelimeleri kullanması neyi gösteriyordu?

Sayın Şener partisinin kapatırken önemli bir söz söyledi:

“-Yeni oluşumlar olabilir!”

Aynı sıralarda Gaziantep’te toplanan ve TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun başını çektiği TÜSİAD, TÜRK-İş ve daha 19 sivil toplum örgütünün bir araya geldiği toplantıda alınan kararın ana unsuru neydi?

Elbette “Milli bir mutabakat” ve arkasından belki de bu milli mutabakat fikrinin arkasında durmak ve Meclis’i bu öneriye ikna edecek toplumsal iş ve sermaye gücünün sesini yükseltmesini sağlamak.

Neler oluyor bize?

Siz hiç anlı şanlı ve devlette Cumhurbaşkanı’na vekalet etme yetkisi bulunan bir Meclis Başkanı’nın sıradan bir milletvekili olarak “muhtıra” gibi bir açıklama yaparak başında bulunduğu Yüce Meclis’i göreve çağırmak yetkisi varken bu yolu seçmesine tanık oldunuz mu? Dahası içeriğinde “milli mutabakat-partiler üstü” sözcükleri bulunan bir öneriyle toplumun karşısına çıkmak...

Acaba Sayın TBMM Başkanı Türkiye’nin sıkıntılarını aşacak bir iktidarın ya da parlamento yapısının olmadığını farz ederek toplumsal bir çare aramak peşinde midir diye düşünmemek elde mi? Bu çağrıya ilk tepkiyi açıklamanın asıl muhatabı olan iktidarın olumsuz tavır alarak koyması ilginç değil mi? Ya ana muhalefetin tepkisi? Partisinin Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Prof. Haluk Koç Sayın Çiçek’in açıklamasını “iyi polis kötü polis” oyunu şeklinde algılarken CHP Grup Başkan Vekili Akif Hamza Çebi’nin öneriye ılık yaklaşması ve “keşke bu açıklamayı TBMM başkanı olarak yapsaydı!” diye şerh koyması garip değil mi?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti dış politikada ve iç politikada çok sıkıntılı günler yaşıyor. Ekonomi iktidarın söylediği gibi değil, ekonomistlere göre ciddi bir kayış içindeyiz ve felaketin gelişi çok da geç kalmayacaktır.

TSK ile Devletin zirvesi, stratejik müttefik ABD ile ve onun Genelkurmay Başkanı ile düşünce ortaklığı dikkati çekerken, Sayın Başbakan’ın Suriye sorununda sıkıntıları olduğu açık, açık ortaya çıkıyor. Düşünün ki; BM’nin dışişleri bakanları toplantısında konu Suriyeyken ne ABD Dışişleri Bakanı Clinton, ne Rus Dışişleri Bakanı Orlow ne de Çin Dışişleri Bakanı vardı ve adeta Türkiye Dışişleri Bakanı o toplantıda yalnız ve desteksiz kaldı.

Bundan ne anlam çıkıyor? Bundan çıkan anlam elbette ABD’nin Suriye politikasındaki tutarsız tavrını benimsemediği Türkiye’nin yanına bir çarpı işareti koyduğu... Ekonomist Dergisi’nde Erdoğan’la ilgili çıkan dehşetli eleştiriler de, Batı’nın yani AB’nin de Türkiye’nin uyguladığı dış politikadan pek de memnun olmadını ortaya koyuyor. Komşumuz İran’a bakalım: ABD’nin seçtiği ve Türkiye’nin başını derde sokacak BOP projesinin artık İran için pek de tehlikeli olmadığı ABD’den gelen şu mesajdan anlaşılıyor:

“İsrail İran’a saldıracaksa bu işi kendisi yapsın. Bizden söylemesi.”

Obama giderse!

ABD Türkiye’yi sadece Ortadoğu’da yalnız bırakmakla kalmıyor açık bir biçimde kulaklara üflüyor ki; AKP’den de onun başından da eskisi kadar memnun değiller. Oysa Kürecik’e kurulan füze rampası yönünü İran’a çevirmişti. Birkaç gün önce CIA başkanı Çuvalcı General Türkiye’ye geldi, Sayın Başbakan’la neler konuştu bilinmez. Suriye’ye karşı ne yeni bir strateji belirlenmiş olabilir. Bilinen ABD’deki Obama iktidarının bu Kasım’da yapılacak seçimde “topal ördek” olmaya aday olduğudur. Obama ve Erdoğan’ın fikrinin de zikrinin de aynı olduğu biliniyor. Bir zamanlar Esad-Erdoğan ilişki gibi. Ya Kasım’dan sonra Obama giderse, acaba Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı hayalleri de ortadan kalkar mı? Peki; Sayın Gül ne olur? Onun tekrar Cumhurbaşkanı seçilmesi de rulet de- şimdilik- pek gözükmüyor. Öte yandan AKP yeniden düzenlenirken özellikle Doğu ve Güneydoğu milletvekilleri sürpriz yapabilir. Hele Sayın Erdoğan’ın son konuşmasında Kürt sorunu için: “Bu iş bitti” demesinden sonra.

Öyle görünüyor ki Kasım ayından sonra hem ABD’de hem Türkiye’de taşlar yerinden oynayacak ve belki de dünya bu sarsıntı sırasında yeni dengeleri yaratacak. Bu düzenlemede CHP ne olacak? Köklerine mi dönecek, yoksa hazan yaprakları gibi savrulup yok mu olacak?