Türk, askerlik ve bedelli

Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında okutulan “Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 4” adlı ders kitabının 9’uncu bölümünde (Sayfa 331), “Türk Ordusu ve Milli Müdafaa” başlığı ile yayımlanan ilginç ve dikkat çekici bir bölüm var. Değerli silah arkadaşım General Namık Kemal Çalışkan gündeme getirdi. Bu bölümden kısa bir kesiti sizlerle de paylaşmak istedim. Ara başlıklar bana aittir.
ÖNCE RUH ZENGİNLİĞİ
Temeli haysiyet duygusu, vazife saygısı ve yurt sevgisi olan askerlik, maddi kuvvetlerden önce zekâ, azim, irade, kahramanlık ve fedakârlık gibi manevi kültür unsurlarına istinat eder. İyi asker, bu meziyetlere en fazla malik olan ve milli üstünlüğüne kat’iyetle emin bulunan iyi insandır. Bu itibar iledir ki Türk en iyi askerdir.
Yakın ve uzak tarihte, Türk ordusu hemen daima adet ve vasıtaca kendinden üstün düşmanlarla çarpışmak mecburiyetinde kalmıştır. Nerede iyi idare edilmişse, orada en kuvvetli düşmanlarına boyun eğdirmiştir. Askerliği seven, yılmaz, kazanacağına emin ve çelik gibi sağlam Türk nesli istikbalde de sayıca fazla olsalar dahi yurduna göz dikenlere daima ve mutlaka galebe çalacaktır.
TARİHİ MİRAS YOKSA ASKERLİK SIRADANLAŞIR
Askerlik talim ve terbiyesi birkaç yılda verilebilir; fakat askerlik ruhu, ancak, insanlık meziyet ve kabiliyetlerinin uzun asırlar tecrübe örsleri üstünde döğülmesinden, azgın fırtınalarla körüklenen hayat ateşinde çelikleşmesinden doğan cevherdir. Bundan dolayıdır ki Türk Milleti askerlik ruhu en mütekâmil olan millettir.
Muharebe, yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir, milletlerin çarpışmasıdır. Meydan muharebesi, milletlerin bütün mevcudiyetleriyle, ilim ve fen sahasındaki seviyeleri ile ahlakları ile harsları (kültür) ile hulasa bütün maddi ve manevi kudret ve faziletleri ile çarpıştıkları bir imtihan sahasıdır. Milletlerin hakiki kuvvet ve kıymetleri bu çarpışma sahasında ölçülür.
Askerlik ruhu yüksek millet demek, derin ve engin irfan ve medeniyet tarihi yaşamış millet demektir. İnsanlığın ilk gününden beri bütün ana medeniyetlere ata olan Türk ırkında bu ruhun en mütekâmil derecede bulunması tabiidir.
TÜRK’E İYİ YÖNETİCİ BUL GERİSİNE KARIŞMA!
Türk Ordusunun son asırlardaki mütevali (üst üste gelen) mağlubiyetleri dikkatle mütalaa edilirse görülür ki, bunlarda mağlup olan asker değil idare ve kumanda heyetleri, padişahların saray uşaklığı, aşçı yamaklığı, iç oğlanlığı gibi işlerden vezirlik mertebesine çıkardıkları ve ordular başına geçirdikleri bilgisiz adamlardır.
Bütün bu sıra mağlubiyetler dahi Türk askerinin koyu ve sonsuz karanlıklarda sayısız yıldızlar gibi parlayan kahramanlık menkıbeleri (öykü) ile doludur. Cahil softalara alet ve oyuncak olan kara cahil kumandanlar, müneccimbaşı tarafından izin verilmedikçe harbe girişemezlerdi. Askeri harekât, düşmanın haline göre değil, yıldızların yürüyüşüne, falcılık ve bakıcılık safsatalarına göre kararlaştırılırdı.
HÜRMETE LAYIK OLMAK İÇİN NE GEREKLİDİR?
Asker ocağı denilen bu mektepte, vatandaşlar yalnız okuma yazma değil aynı zamanda müsavatı (eşitlik) öğrenirler, cesaret ve teşebbüs fikirlerini inkişaf ettirirler. Bu ocakta vatandaşlar, bir duyan, bir düşünen aynı toprağın evladı olduklarını en iyi duyarlar. Bütün vatandaşların millet ve memlekete nafi (yararlı) ve hadim (koruyucu) olmaları lüzumu orada en iyi anlaşılır.
Vatandaşlar, milletin kıymetli, kudretli ve yüksek medeniyetli olabilmesi için yegâne muhafızın ordu olduğunu ve milleti dünya karşısında hürmete layık bir mevkide tutan yegâne vasıtanın ordu olduğunu en iyi ordu içinde öğrenirler. Ordu aynı zamanda bir görgü yeridir; hiçbir ilim ve fen yoktur ki orduda bir tatbik sahası bulmasın. Bütün fenler, ameli olarak orduda işler; bu itibarla Türk Cumhuriyet Ordusu fen ve san’at noktalarında tekemmüller (gelişme) yeridir.
DEĞERLENDİRME
Cumhuriyet’i kuranların lise öğrencilerine bile öğrettiği bu derin bilgiler günümüzde Meclis’teki partiler ve vekiller tarafından bilinmiyor. İktidar partisi bu hasletleri bedelli ile paraya tahvil etti. İktidarın gizli ortağı milliyetçi parti, “Bedelli olsun ama soğan doğrayıp, tuz ekelim!” dedi. Muhalefet de yaratıcıydı: “Bedelli olsun ama bundan herkes yararlansın!” Manzara-i umumiye budur; arz ederim, efendim...