Türk basınından izlenimler: Necmettin Sadık Sadak (1890 - 1953)

Galatasaray Lisesi’nin ardından yüksek öğrenimini Fransa’da Lyon Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde tamamlayan Necmettin Sadak, yurda döndüğünde donanımlı bir mesleğe sahipti. Bir süredir, yazılarımda yer verdiğim Türk basınının büyük ustaları, eğitim düzeyi açısından Cumhuriyetimizin ihtiyaç duyduğu üst aklın oluşmasına katkıda bulunmuşlardır. Kültür ve dünya siyasetine bakış açıları, yaşadıkları dönemin tarihsel, ekonomik ve siyasal görüşleri ile paralellik kurabilecek şekilde gelişmiş ve bu birikimlerini ustalıkla okurlarına aktarabilmişlerdir.
Necmettin Sadak, Fransa’dan dönüşünün ardından iki yıl sonra İstanbul Üniversitesi’nde Ziya Gökalp’den boşalan ‘Sosyoloji’ bölümünün profesörlüğüne getirildi. Kazım Şinasi Dersan, Falih Rıfkı Atay, Ali Naci Karacan ile birlikte 200’er lira sermaye koyarak 1918 yılında kurdukları ‘Akşam’ gazetesinde yazdığı yazılar, politika alanında yükselişini sağladı. Sadak, 1928 yılından itibaren; III., IV., V., VI., VII. ve VIII. Dönem Sivas Milletvekilli olarak TBMM’de görev aldı. Siyasi yaşamın son üç yılında Dışişleri Bakanı olarak görev alarak 1950 tarihine kadar sürdürdü. ‘Silahların Bırakılması’ konusunda Cenevre’de 1932 yılında düzenlenen konferansta, 1936 yılında Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde ve Birleşmiş Milletler’de Türkiye delegesi oldu. 1948 tarihinde Türkiye’nin Avrupa Paktı’na alınması için Paris’te 16 devletin dışişleri bakanları ile yapılan toplatıda demeçler verdi.
Necmettin Sadak’ın kardeşi Muhittin Sadak (1900 - 1982), Türkiye’de kurulan ilk konservatuvar olma özelliği taşıyan İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda hocalık yaparak, 20’nci yüzyılın en önemli opera sanatçıları arasında gösterilen Leyla Gencer’in yetişmesinde büyük rol oynamıştır. Sadak, şehir orkestrasında ve şehir operasında ise yöneticilik yapmış, son yıllarına kadar opera korosunu yönetmiştir. Sadak kardeşler, siyasal ve sanatsal açıdan toplumumuza çok önemli kazanımlar sağlamıştır.
‘Akşam’ gazetesi, Türk basın tarihimizde, onurlu yerini her zaman korumuş ta ki DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) tarafından 15-16 Haziran 1970 tarihinde gerçekleştirilen Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük işçi hareketinin ardından, Malik Yolaç’ın yönetimindeki gazete Türk-İş ( Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu) tarafından satın alındı. Çetin Altan, İlhami Soysal ve kadrosunda benim de yer aldığım ‘Akşam’ gazetesi dağıtılmış ve bugünkü konumuna sokulmuştur. Strasbourg Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamlayan Hıfzı Topuz’un da gazetecilik yaşamına ‘Akşam’ gazetesinde başladığını ve adını duyurduğunu aktarmak istiyorum.
Dönemin önemli gazete sahipleri ve usta yazarlarının, Türk basın tarihimizde ki önemli yerlerinin altını çizmemin, ne kadar önemli olduğunu, günümüz yandaş ve havuz medyasını incelediğimizde daha iyi anlıyoruz. Gazetecilik yaşamıma başladığım ve olgunlaştığım yıllarda, yazılarıma konu edindiğim Türk basını hiçbir zaman günümüz koşulları ile karşı karşıya kalmadı. Çünkü ‘holding gazeteciliği’ o dönemde söz konusu değildi ve adını andığım yayın organları, kurucuları ve yazarları, topluma mâl olmuş, yeri doldurulamayacak çok önemli gazetecilerden oluşuyordu. Dönemin basını, gerektiğinde her türlü muhalefeti yapmayı sürdürmüşlerdir. Dirençleri, her zaman uygulanmak istenen sansürü kırmıştır.
Çocukluk yıllarında düzenli olarak evimize giren gazetelerden biri olan ‘Akşam’ gazetesinin doğal olarak en eski okurlarından biriyim. Necmettin Sadak’ın donanımlı yazılarından öğrendiğim çok fazla şey oldu. Nâzım Hikmet’in bir dönem yazarları arasında olduğunu belirtmeliyim.
Ustalarımıza saygıyla.