Türk basınından izlenimler: Selim Ragıp Emeç (1899 - 1970)
Bir süredir, gazeteciliğe başladığım yıllarda yayımlanan, dönemin önemli gazeteleri ve gazetecilerini, bir bir haftalık yazılarıma konu ediniyorum. Tabi bu söz ettiklerim, iktidarı arkasına almamış, resmi ve özel ilanların yanı sıra okuyucuları tarafından satın alınan, gazete gelirleri ile varlığını sürdürebilen yayın organları. Bu yayın organlarının varlığı, genellikle gazete sahiplerinin ömürlerini tamamlayarak, yaşamlarını noktalamaları ve mirasçılar tarafından sürdürülebilirlik kavramının oluşmaması ile doğru orantılı. ‘Son Posta’ gazetesi de bu tanıma girenler arasında.
Selim Ragıp Emeç, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında yazdığı yazılarla başarısını ortaya koymuş ve öne çıkmış bir basın insanıdır. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olmasına karşın; ‘Vakit’, ‘Tercüman-ı Hakîkat’, ‘Son Saat’ gazetelerinde sürdürdüğü başarılı gazeteciliğinin ardından, 16 Mart 1925 tarihinde Hakkı Tarık Us ile birlikte Son Saat gazetesini kurmuş, sonraki yıllarda tek sahibi olacağı ‘Son Posta’ gazetesini, 27 Temmuz 1930’da; Ekrem Uşaklıgil, Halil Lütfü Dördüncü ve Zekeriya Sertel ile yayımlamaya başlamıştır. Selim Ragıp Emeç, Zekeriya Sertel, Ekrem Uşaklıgil ve Halil Lütfü Dördüncü’nün gazetedeki hisselerini devretmesinden sonra Son Posta’nın tek sahibi oldu ve dönem dönem başyazarlığını da yaptı. Eğitimli, bilgili ve kültürlü bir gazeteci olan Emeç’in başyazıları dikkati çekiyordu. Demokrat Parti döneminde, Menderes Hükümetinin basına karşı uyguladığı sert önlemlerden ‘Son Posta’ gazetesi fazla etkilenmedi. Gazete yönetimi, bu önlemleri yumuşak bir şekilde geçiştirdi. Gazete; geniş haberler, nokta yorumlar, ilgi çekici yazılar ve röportajlarla dikkat çekiyordu.
Selim Ragıp Emeç, gazeteci Çetin Emeç, gazeteci Aydın Emeç, gazeteci Leyla Tavşanoğlu ve Zeynep Gezgin’in babasıdır. Dört çocuğundan üçü kendisi gibi gazeteci olarak yaşamını sürdürdü. Çetin Emeç, ‘Hürriyet’ gazetesi ‘Genel Yayın Yönetmeni’ olarak görev yaptığı yıllarda, uğradığı silahlı saldırı sonucu 7 Mart 1990 tarihinde öldü.
Gazeteci olarak meslek hayatına başlayan Aydın Emeç sonraki yıllarda Cengiz Tuncer ile birlikte ‘E Yayınları’nı kurarak çok önemli kitapları Türk okuyucularla buluşturmuştur. Türk diline çok iyi çeviriler kazandırmıştır. 2’nci Dünya Savaşı’nda, özellikle Sovyetler Birliği ile Nazi Almanyası arasındaki savaşta savaş muhabiri olarak görev yapan ünlü Rus/Sovyet yazar Konstantin Simonov’dan dilimize çevirmiş olduğu, ‘Yaşayanlar ve Ölüler (1959)’ ve ‘İnsan Asker Doğmaz (1964)’ romanları, bana göre Lev Tolstoy’un yazdığı ‘Savaş ve Barış’ adlı romanına göre daha gerçekçi romanlardı. Konstantin Simonov’un cephede bulunduğu sırada eşi Valentina Serova’ya yazdığı ‘Bekle Beni’ şiiri, bütün ülkeye yayılmış ve savaşan birçok askerin ezberlediği şiir haline gelmiş ve unutulmazlar arasına girmiştir.
Demokrat Parti döneminde; IX. ve X. Dönem Bursa, XI.Dönem İzmir Milletvekilli olarak görev yapmış olmasına karşın ılımlı bir milletvekili olarak bilinmektedir. 27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askerî darbenin ardından tutuklanan Emeç, sağlık sorunları nedeniyle serbest bırakıldı ve hakkındaki suçlamalardan da aklandı. Selim Ragıp Emeç, siyasi görüşü her ne olursa olsun gerçek bir gazeteci olarak tarihteki yerini aldı. Demokrat Parti’nin yandaşlığını yapmadı. Gazetecilik ilkelerini önde tutarak Türk basınındaki tutarlı yerini korudu. Selim Ragıp Emeç’i ve yakından tanıdığım her iki oğlunu, basınımıza yaptıkları hizmetlerinden dolayı saygı ile anıyorum.