Türk dillerinin atağı-2: Yükselen Asya Uygarlığı'na gönül köprüsü

Atatürk, daha Kurtuluş Savaşı yıllarında Harf Devrimi'nin işaretlerini vermiştir. Mazhar Müfit Kansu'nun anılarına göre, 28 Temmuz 1919'da Erzurum'da, Atatürk'ün kendine aldırdığı notların bir maddesi de “Latin harflerinin kabul edileceği” üzerinedir.

Aslında Cumhuriyet döneminde Latin harflerine geçiş için ilk talep işçilerden gelmiştir. 17 Şubat-4 Mart tarihlerinde toplanan İzmir İktisat Kongresi'ne işçi delegeler, latin harflerinin kabulü için bir öneri vermişlerdir. Fakat işçilerin bu önerisi, 1924'te Şükrü Saraçoğlu'nun talepleri bazı karşı koymalar nedeniyle o günlerde kabul görmemiştir.

1928'e gelindiğinde artık beklemenin bir anlamı kalmamıştır. Mazhar Müfit'in notlarına bir çizik daha atmanın vakti gelmiştir. 1 Kasım 1928'de Harf Devrimi ile Latin alfabesine geçilmiştir. Devrim önderliğinin başarı ölçütü “hız”dır. Sarayburnu'nda halka seslenen Atatürk, "Bugün yapmak zorunda bulunduğumuz çok değerli bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmek... Kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya, bütün yurttaşlara öğretiniz... Bunu yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki bir ulusun, bir sosyal topluluğun yüzde onu ancak okuma yazma bilir, yüzde doksanı bilmezse, bundan insan olanların utanması gerek" der. Türkiye'nin harf devrimindeki başarının sırrı işte burada, çabuk ve etkili sürdürülmesinde yatar.

İLK BENİMSEYEN AZERBAYCAN OLDU

Orta Asya'daki Türk devletleri, 1939'lardan 1990'ların başına kadar Kiril alfabesi kullandı. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla birlikte, Latin alfabesine geçiş tartışmaları yeniden hız kazandı. Bu dönemde bağımsız olan Türk devletlerinde yalnızca Latin alfabesine geçiş değil, aynı zamanda “Ortak Türk Alfabesi” girişimleri de öne çıktı. Bu konuda ilk adım Türkiye'de atıldı. 18-20 Kasım 1991'de Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü'nde “Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu” düzenlendi. Sempozyuma geniş coğrafyadan birçok kişi katıldı. Katılımcılar, sempozyum sonunda "Ortak Türk Alfabesi"ni imzaladı. Bu alfabede Türkiye'de kullanılan Latin alfabesi temel alındı. Fakat alfabenin kapsamı bazı harflerle genişletildi. A ii, X x, Q q, N ii, W w harflerinin kullanımı da bu alfabede yer aldı.

1990'larda Latin alfabesini benimseyen ilk ülke, Azerbaycan oldu. 1991'de 32 harfli Latin alfabesi kabul edildi. Azerbaycan'ı 12 Nisan 1993'te Türkmenistan, 2 Eylül 1993'te Özbekistan izledi. Türkmenistan alfabesinde 30, Özbekistan alfabesinde 29 harf yer alıyordu. Fakat Özbekistan'da ve Türkmenistan'da Latin alfabesine geçiş süreci biraz kesintili işledi. 1993, 1995, 2000'de çeşitli denemeler yapıldı.

34 harfli Ortak Türk Alfabesi girişimi, Türkiye'de 4-8 Mayıs 1992'de yapılan Sürekli Dil Kurutayı'nın ABC Komisyonu'nca, 29 Ekim 1992'de Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'te düzenlenen Türk Cumhuriyetleri Eğitim Bakanları ve Türk Toplulukları Eğitim Temsilcileri Konferansı'nda, 8-10 Mart 1993'te Türk İş Birliği ve Kalkınma Ajansı'nın Ankara'daki Alfabe ve Yazım Konferansı'nda, 21-23 Mart 1993'te Antalya'daki Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk-Kardeşlik ve İş Birliği Kurultayı'nda da teyit edilmiştir.

EL DEĞMEMİŞ EDEBİ ZENGİNLİKLER

Bugün yirmi tane Türk yazı dilinden yedi tanesi Latin alfabesiyle yazılmaktadır. Kazakistan ve Özbekistan eklenince, bu sayı dokuza çıkacaktır. İki ülkenin Latin alfabesi atılımı, Kırgızistan'daki süreci etkileyecektir. Kırgızistan'ın da Latin alfabesine geçişi hızlandıracaktır. Orta Asya ülkelerinin Latin alfabesi tercihi, Türkiye ile bu ülkeleri birbirine yakınlaştıracaktır.

Artık dünyanın merkezi Asya'ya kayıyor. Asya ekonomileri yükselişte. Üretim, Asya'da. Çok yakında bu durum kültür sanatta da, düşünce dünyasında da atılımları beraberinde getirecek.

Türkiye'den Çin'e uzanan coğrafyada önümüzde büyük fırsatlar var. Kuşak ve Yol Projesi'nde Orta Kuşak aslında bir Türkçe kuşağı. Şimdi bu coğrafyada ihracat trenlerimiz son hız gidip geliyor. Aslında bu ülkeler, yıllarca kültür anlamında pek fazla etkileşime girmediğimiz ülkeler. Kazak, Türkmen, Özbek, Azeri edebiyatında birçok önemli edebiyatçının, şairin kitabı henüz Türkiye'de basılmamış durumda. Yalnızca modern eserler de değil. Geçmişte basılan büyük kültür hazineleri dokunmadan duruyor oralarda. Masallar, destanlar, halk anlatıları... Birçok “altın elbiseli” eser var.

Yûnus Emre ve Hacı Bektaş Veli ile başlatılan Türkçe yılını derinleştirmek gerekiyor. Ali Şir Nevai, Ahmed Yesevi, Dedem Korkut, Muhtar Avezov, Abliz Şeripi, Nimşehit... Bu fırsatı değerlendirmek, etkinlikler, faaliyetler planlamak, eserler çevirmek için başta Kültür Bakanlığı ve ilgili kurum, kuruluşlara, akademiye büyük görevler düşüyor.

KAYNAKÇA:

Türk Dünyasında Arap Harflerinin Islah Edilmesi ve Latin Harflerine Geçiş Tartışmaları, Maarif ve Okutguçı, Taşkent, 1922, Sayı 3. Çeviri: Ümit Özgür Demirci.

Erdal Şahin, Türk Dünyasında Yazı Birliği: Latin Alfabesi Temelinde Yeni Türk Alfabeleri