Türk Harf Devrimi

Yazının başlığını "Türk Halk Devrimi" yazmışım. Düzelttim. Aslında Harf Devrimi ile Halk Devrimi aynı şey. Yüzde 2.5'u okuma yazma bilen bir halkın tamamını okur-yazar yapmak için yapılan devrime kuşkusuz halk devrimi denir. Zaten Cumhuriyet'in yaptığı devrimlerin hepsi halkı kulluktan vatandaşlığa yükseltmek, özgürleştirmek, kendinin efendisi yapmak için gerçekleştirildi. (1 Kasım 1928 tarihli ve 1353 sayılı yasa)

***

Eski ve yeni mürteciler Harf Devrimi'ni bozguna uğratmak için keramete kıç attırırlar. Bunlardan biri, Mustafa Armağan (Zaman, 04.11.2012) Cemil Meriç adlı bir düşünürcünün laflarını hatırlatıyor. Cemil Meriç'in dediğine göre, 3 Kasım 1928'den itibaren kütüphaneler birer "tuğla yığını"na dönecek, 900 yıllık birikimin üzerinden asfalt geçirilecekti.

Bu adamlar "İşkembe-i Kübra"dan atmayı pek severler. Sen at, inanan inanır.

Cevap için 15.11.2012 tarihli yazımdan alıntı yapacağım:

"1928'den itibaren kütüphaneler tuğla yığınına dönecek...".

Bu cümleyi okuyan, 1928 yılında, Osmanlı-Arap harflerinin mirası olarak, Saint-Petersbourg (30,7 milyon kitap), Washington (22 milyon kitap) kütüphanelerinin bize kaldığını sanabilir. Ama ülkede ne kütüphane, ne de tuğlaya dönüşecek kitap vardı:

Osmanlıların ilk dönemlerinde Selçuklu geleneğinin devamı olarak kütüphaneler cami, türbe, tekke gibi yerlerde ya da imarethanelerde kuruluyordu. Bu kütüphanelerde bulunan kitapların büyük çoğunluğu dini kitaplar idi.

1925 yılında hazırlanan bir rapora göre: 64 il merkezinden 45'inde ve 395 ilçeden 366'sında genel kütüphane yoktu. Bütün Anadolu'daki kitaplıklarda bulunan kitap sayısı 60-70 bin dolaylarındadır. (Axis 2000 Büyük Ansiklopedi, Milliyet/Hachette)

2012 yılında, bizler için, Arap, Çin, Japon, Kril alfabeleriyle yazılmış olan hiçbir değerli eser tuğla yığını değildir. Bu dilleri bilenler bu kitapları dilimize çevirip yayınlatırlar bizler de okuruz. Harf devrimi yüzünden tuğlaya dönüşmüş 10 tane bilimsel kitap adı veremezler.

Bir günde gelen cahillik

Mürteci yazıcı, harf devriminin okur-yazarlık açısında pek yararlı olmadığını iddia ediyor. Oysa herhangi bir kaynakta kolayca bulunabilecek sayılar bu iddiayı yalanlamakta ("Atatürk Dönemi Türkiyesi'nin Genel Durumu"; Tarihin Yeri.Net):

- 1928 yılında ülkedeki okur-yazar oranı % 10.6, öğrenci sayısı 350.000 civarında iken, 1938 yılında okur-yazar oranı % 22.4'e, öğrenci sayısı ise 1.110.000'a çıkmıştır.

-1923'te, tüm ilkokulların sayısı 4.894, öğrenci sayısı 341.941, öğretmen sayısı 10.238 iken, 1932 yılında okul sayısı 6.788'e, öğrenci sayısı 567.361'e, öğretmen sayısı 15.064'e yükselmiştir. 1938 yılında ise okul sayısı 7.862'ye, öğrenci sayısı 813.636'ya, öğretmen sayısı ise 17.120'ye ulaşmıştır.

Bir başka tanık

Alper Dizdar, 25.10.2013 tarihli "soL" gazetesinde yayınlanan yazısında, Osman Bahadır'ı ("Bilim Cumhuriyetinden Manzaralar, İzdüşüm Yayınları, 2000) tanık göstererek mürteci iddiasının belini kırıyor:

"Osman Bahadır sadece Cumhuriyet'in hemen sonrasında, 1924-1928 arasında Arap alafabesiyle yayınlanan bilim kitabı sayısını, ders kitapları çıkarıldıktan sonra 351 olarak vermektedir. Bu kitapların büyük bir kısmı telif eser gibi görünse de aslında çeviri-derleme demek daha uygun düşmektedir."

Bilim olması için, bilim adamlarının yetişeceği okullar ve üniversiteler gerekir. Osmanlı medreselerinde Arapça bile bilmeyen cahil yobaz yetişiyordu.

***

Mürteci tayfası güya İnönü'den alıntı yaparak, Harf Devrimi'nin halkı İslamdan uzaklaştırmak için yapıldığını yazar. Süzme yalandır. Bilgi Yayınevi tarafından yayınlanan "İsmet İnönü, Hatıralar"ın Harf Devrimi'yle ilgili bölümünde (s.483-486) böyle bir "yer" yoktur. İnönü, adını verdiğim yerde, şunları yazıyor:

"Harf inkilabı okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. Okuma yazma kolaylığı Enver Paşa'yı tahrik eden sebeplerdir. Ama, harf inkilabının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk. Arap kültürünün ve Arap dilinin tesiri hakkında, yeni nesiller bizim kadar fikir edinemezler. Bir misal olarak söylemek isterim: Benim çocukluğumda kültür sahibi adamlar, Türk dilinin kifayetsizliğinden, eksikliğinden meyus olarak bahsederlerdi ve bunun için cemiyet içinde hem Türk diye bir millet olarak Araptan ayrılığı kaldırmalıydık, hem de sağlam bir dile kavuşmak maksadıyla Arapçayı kabul etmeliydik, derlerdi. Yani vaktiyle devleti kurarken ve Türk dilini yaparken Arap dilini kabul etmek doğru olacaktı, görüşünü hararetle savunurlardı. // Anadolu'da ilk Türk devletini kuranların hepsi Türk beyi olarak devlet başına geçmişler ve milli hususiyetlerini muhafaza etmişlerdir. Sonra Osmanlılar devrinde, edebiyat vesilesiyle dil ihtiyacı genişledikçe sanatı Arap dili üzerinde işlemek hevesi milli kültürü zayıflatmıştır. Bizim devrimizde Latin harflerine geçmek Türk dilini ve milli kültürü kurtarmak için esaslı bir etken olmuştur." (S.485)

***

Bre utanmaz adamlar! 1923 yılında nüfusun % 2.5'i okuma-yazma biliyor. Kuran Arapçasını bu oranın kaçta kaçı biliyordu? Binde biri bile değil. Nüfusun % 99'u bilmeden anlamadan Müslüman. Kuran'ın Türkçesi ise günah.

Cumhuriyet'in alfabesi geç de güç de olsa köylere kadar gitti. Nüfusun % 90'dan fazlası okuma yazma öğrendi. Cumhuriyet, Kuran'ın Türkçeye tercüme edilmesini sağladı. Sonuç olarak, aralarında Abdullah Gül ve R.T. Erdoğan adlı vatandaşlar da olmak üzereTürk halkı Cumhuriyet'in Harf ve Dil devrimleri sayesinde Kuran okuyup dinini öğrenmek olanağına kavuştu. Din düşmanı kim şimdi, mürteci mi, Cumhuriyet mi?

Artık sıra Kuran'ın doğru tercüme ve tefsirine geldi.