Türk-İş’de neler oluyor? -(TAMAMI)

Ülkemizin en önemli ve en büyük Konfederasyonu olan Türk-İş sendikacılığımızın genelde edilgen ve pasif bir konumda olmasının başlıca sorumlusu olarak suçlanıyor. Bunun yanında yönetsel hukuksuzluklar, yöneticiler arasında ki ayrışma ve çekişmelerin kamuoyuna yansıması Türk-İş’in kişiliğinin olumsuz olarak tanımlanmasına katkıda bulunuyor. Öyle görünüyor ki Türk-İş’in kendisini sorgulaması ve sendikal doğrular üzerine yeni bir eylem planı oluşturması, sendikacılığımızın sağlıklı geleceği için, kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu konunun irdelenmesi neden zorunludur kısaca bunu inceleyelim.

Türk-İş’in son Genel Kurulu olumlu ve olumsuz gelişmelere tanıklık etmiştir. Bu Genel Kurulda çok ciddi ve tutarlı nedenleri olan Sendikal Güç Birliği Platformu mevcut yönetimin karşında tavır almış ve umut veren bir muhalefet hareketi olarak aday çıkarmış ve önemli sayıda oy almıştır. Bu muhalefetin başarısı ve çok doğru şeyleri dile getirmesi sendikacılığımızın geleceği için çok önemli bir çan sesidir. Bu olay Genel Kurulun tanıklık ettiği olumlu gelişmedir. Olumsuz gelişme ise Türk-İş yöneticilerinin, genel kurul seçimlerini kazanabilmek için üye sayılarında hukuk dışı yöntemlere (sahteciliğe) başvurmalarıdır. Mustafa Kumlu’nun Başkanı olduğu Tes-İş sendikasının ve Ergün Atalay’ın başkanı olduğu Demiryolu İşçileri sendikasının delege sayısını arttırmak için mevcut üye sayısının çok üstünde Türk-İş aidatı ödeyerek Genel Kurula hak etmedikleri sayıda delege ile katılmayı denemiş ve yapılan itirazlara rağmen, Genel Kurul yapılmış ve seçimlerin kazanılmasında bu sahteciliğin önemli katkısı olmuştur. Bu hukuksuzluğa karşı Tek-Gıda İş ve Toleyis sendikalarının açtığı iptal davası mahkemece reddedilmiş ama Yargıtay bu kararı bozmuş ve bu karar taraflara tebliğ edilmiştir. Şimdi Ankara görevli İş Mahkemesi bu davayı yeniden görecek ve büyük olasılıkla Yargıtay’ın kararına uyacaktır. Bu sahteciliği örtemeye yargının izin vereceğini sanmıyoruz. Yargıtay kararına uyulursa Türk-İş’de yeni bir Genel Kurul zorunlu olarak yapılacaktır.

Yapılacak Genel Kurulda nelerin yaşanacağına Türk-İş Eğitim Sekreteri ve Yol-İş Sendikasının Başkanı Ramazan Ağar ışık tutmuştur. Ağar diyorki; “çalışma hayatı hızla geri gidiyor, Türk-İş olarak hiçbir şey yapmıyoruz.Bir an önce birleştirici, bütünleştirici bir yönetim oluşturulmalı. Eski yönetim ile olağanüstü genel kurula gidilecekse ben yokum”

Bir Türk-İş yöneticisinin bu çarpıcı itirafları, Türk-İş’in içine düşürüldüğü durum açısından çok düşündürücüdür. Yapılacak Genel Kurulda kimlerin seçileceği önemlidir ama bizi asıl ilgilendiren kim seçilirse seçilsin iki önemli konuda yapılması gereken açılımdır.

Bugün Türkiye’de sendika içi demokrasi yoktur. Demokrasinin ürünü olan sendikalar kendi içlerinde demokrasiyi yok etmişlerdir. Sendikacılığımızın geri kalmışlığının en önemli nedenlerinden biri budur. Türk-İş yeni dönemde hem kendi içinde ve hem de üyesi sendikalarda sendika içi demokrasiyi gerçekleştirmenin yollarını aramalıdır. İkinci olarak Türk-İş kendisinin ve üye sendikaların idari ve mali yönden şeffaflaşmasını, saydamlaşmasını mutlaka sağlamalıdır. Sendikaların harcamaları,gelir-gider durumları şeffaflaşmadığı, üyeler ve kamu oyu tarafından bilinmediği için sendikalar belki de haksız yere ağalık düzeni kurmak ve sendika ağaları yetiştirmekle suçlanmaktadır. Türk sendikacılığı bu haksız suçlamadan kurtulmak zorundadır ve bunun için,Tek-Gıda İş sendikasının yaptığı gibi, gelir gider durumunu yeminli mali müşavirlere yaptırıp bu denetimin raporunu sendikanın web sitesinde yayınlamalıdır. Zaten bu konu 6356 sayılı yasanın 29 maddesinin ikinci bendi ile zorunlu hale gelmiştir ama sendikaların yasada öngörülen iki yıllık süre yerine bu denetimi her yıl yaptırarak üyelerini ve kamu oyunu bilgilendirmeleri sendikacılığa yeni bir kişilik ve saygı kazandıracaktır.

Demokrasimizin en önemli aktörü olan işçi sendikaları kamu oyunda karalanmayı hak etmemelidir. Bunun için Türk-İş ve üyesi sendikalar kendilerini sorgulamalıdır. Demokrasinin sonlandırılmak istendiği bir dönemde işçi sendikaları demokrasiyi savunmak ve onu ayakta tutmak zorundadır. Bunun için de önce kendi sorumluluklarının ayırdına vararak bunun gereğini yapmalıdırlar.