Türk milletinin ulusal duruşu ve egemenlik hakkı

Devletin ve siyasetin en tepesinde halen işbaşındalar. 15 Temmuz gibi bir işgal saldırısı karşısında ülkesini ve ülkesinde egemenliğini savunan Türk Milleti’nin gözüne baka baka aynı teraneyi sürdürüyorlar.

***

Cumhurbaşkanı, 15 Temmuz’da etnik kimliğiyle değil; dini inancı, mezhebiyle değil; doğrudan ve açıkça Türk ulusu ruhuyla ayaklanan halka hala “Türk, Kürt, Çerkez, Laz..... hepimiz Türkiye’yiz” vecizesini söylemeye gayret ediyor. Son günlerde bu tekerlemeyi söylediğinde ruhların kösüldüğünü kendisi de fark etmiş olsa gerek. Doğrudan kendisinin kaderini de yükseltmiş olan bu ulusal dirilişe “etnik kökeni ne olursa olsun, her birimizin Türk Milleti’nin bireyi olduğumuzu” söylediğinde dokunabildiğini görmüş olmalı. Sözün doğrusu, illa kavmiyetçilik yapılacaksa, illa kan-ırk etnikleri sayılacaksa “Türkmen, Yörük, Kürt, Çerkez, Laz.... hepimiz Türk Milletiyiz”. Ülkemizi yönetenlere karşı güven duymamızın şartı, bu düsturu anlamaları.

***

CHP Genel Başkanı konuşmalarında ısrarla Türk Ulusu demiyor. 2012 yılında açıkça söylediğinden bu yana, Türk vatandaşlığının silinmesini ve yerine TC vatandaşlığı koyulmasını isteyenlerle anlaşmış bulunuyor. Türk ulusunun egemenliğine dayanan Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş partinin genel başkanı, anlaşmasından ayrılmış görünmüyor. Güven duygusunu paramparça etmeyi sürdürüyor.

***

HDP, etnik arındırma heveslerini kusan ‘Balkanlardan ve Kafkaslardan gelenler, 120 yıldır buradasınız, haddinizi bilin’ çemkirmeleri eşliğinde, toplumun Türk Milleti olarak siyasi varlığını ortadan kaldırmak için elinden geleni ardına koymuyor.

***

Cumhurbaşkanlığında Mehmet UÇUM, Adnan TANRIVERDİ adlı başdanışmanlar, “Türkiye Türk Ulusunun ülkesidir” demeyi ırkçılık ilan etmiş bulunuyorlar. Daha 2012 yılında hazırladığı anayasa taslağında her nerede “Türk” sözü varsa hepsini karartmış olan eski bakan avukat İsmail KAHRAMAN, TBMM Başkanlığı koltuğunda oturmayı sürdürüyor. “Türk vatandaşlığı”nı zararlı bulup “Türkiye vatandaşlığı”ndan yana laflar söyleyen Şevki HAKYEMEZ adlı kişi, Aydınlık gazetesinde verilen haberden öğrendiğimize göre Anayasa Mahkemesi’ne atanmış bulunuyor. Ülkemizdeki imzacı “kadrolu” malum AYDINLAR, önceden olduğu gibi şimdi de işbaşındalar; kendilerine Türkiyeli aydınlar diyerek ortalıkta dolanıyorlar. Siyasetçilerin isimlerini ise sıralamaya gerek yok. AKP, CHP, HDP, son seçim bildirgelerinde aralarındaki farkları enaza indirmişler; üçü de “eşit vatandaşlığa dayanan bir yeni-anayasa”nın savaşçısı olduklarını ilan etmiş durumdalar.

***

Ülkemizin dışarıdan hınçla düşmanca adeta yaylım ateşine tutulduğu bu dönemde, bu kuvvetlere dincilik ya da etnik ırkçılık adına hizmete koşmuş işbirlikçilerin açıkça silahlara sarıldığı bu ortamda, siyaset ve devletin tepelerinden duymak istediğimiz sözler şimdikilerin söyledikleri değil.

***

Ana meseleyi hiç unutmamak gerekiyor. Ana mesele, farklı düşmanları ortak haline getiren kilit hedef, Türkiye’nin egemenlik hak ve yetkisini ortadan kaldırmaktan ibarettir. Bunu kim istiyor, nasıl yapıyor, yapabilir mi yapamaz mı tartışmalarını kenara koyalım; hedefi görmek önemli.

Türkiye’de egemenlik Türk Milletine aittir. Türkiye’de egemenliğin kaldırılması, bunun kaynağı ve sahibi olan Türk Milletini ortadan kaldırmak anlamına gelir. Hiçkimse koskocaman Türk tarihini, tarihe mal olmuş bir milleti, Türklüğü ortadan kaldıramaz diyenlerin bu özgüveni pek hoş, ne var ki aynı ölçüde de boştur. Tarihte egemen bir millet olarak var olmakla, çeşme başında birbirine eskilerde kalmış kahramanlık öyküleri anlatmak arasında çok fark var.

***

Türk Milleti’nin egemenlik hakkını ortadan kaldırmanın büyük adımı, onu Anayasa’dan silmekten ibarettir. Bu tehdit, yeni-anayasa lafları ortaya çıktığından beri arşa çıktı. O halde yeni-anayasayı gündemden kaldırmak, Türk ulusunun varlığına ve egemenlik haklarına yönelmiş bu büyük saldırıyı savuşturmanın en önemli adımıdır.

Elbette en önemli adımdır; ama tek ve son adım değil.

Türk Ulusunun egemenlik hakkı davası, bir yandan siyasal islamın ümmetçiliğine, bir yandan küreselciliğin kozmopolitizmine, bir yandan evrenselciliğin insanlıkçılığına, bir yandan da dünya dengelerine alet edilen turancılığa karşı yürütülmesi gereken büyük bir davadır. Uğruna, inatçı bir ideolojik - siyasal mücadelenin ardışık adımlarının atılabilmesi gerekir.

Yeni-anayasaya, Türksüz ve eyaletçi anayasa saldırganlığına geçit yok!