Türk milliyetçiliği ve sosyalizmin yenilgisi

İstanbul seçimini Binali Yıldırım kaybetti Ekrem İmamoğlu kazandı. Bu görünen sonuçtur. Ancak, özellikle Türkiye’nin içine sürüklendiği sıkışmışlık sebebi ile bu seçimin bazı olağandışı sonuçları da oldu.

SOL MAHALLE 'FAŞİZMİ' YIKIYOR

Bizim sol mahallede her konuya yorum yetiştirmekten laf ishali olmuş kimi “yazarlara” bakacak olursanız, “AKP faşizminin surlarında bir gedik açılmıştır, bu demokrasinin zaferidir”. New York Times başta olmak üzere Batı basını tarafından pompalanan bu görüş Türkiye’nin İslamcı-Faşist bir dikta ile yönetildiği tezine dayanıyor ve bundan ötürü “baştan sakat”. Bu görüşün sahipleri kendi kendilerini yalanladıklarının farkındalar mı bilmiyorum, ancak görünen o ki onların yıllardır faşist dedikleri adamlar -ne denli ‘vahşi faşistlerse’ artık- İstanbul seçmeni tarafından deyim yerinde ise “tokat manyağına” çevrildiler.

Batılıların, eski dostları AKP’ye faşist demesinin sebebi devletin FETÖ ve PKK’ya karşı yürüttüğü mücadele. Bizim yarım akıllılar ise önce “AKP de çok otoriterleşti canım” diyen eski AKP muhipleri eli ile tadına baktıkları bu tezi, zaman içinde lokma lokma yutup hazmettiler. İşte “İstanbul seçimi Türkiye’ye demokrasi getirecek” tespiti Amerikan tezinin midede yaptığı gazdan ibarettir. Türkiye’nin 12 Eylül’den beri devam eden demokrasi sorunu hala günceldir ve İmamoğlu rüzgarı ANAP’lı yıllara dönüşten başka bir şey vadetmemektedir.

İSLAMCI MAHALLEDE BOZGUN HAVASI

İslamcı mahallenin de sonuçlara dair bir çıktısı olmalı diye dikkatle gözlemliyorum. Ancak orada daha çok bir bozgun havası hakim. Herkesin birbirini suçladığı İslamcı cenahta en çok kabul gören fikir “çok şımardık, halk da cezamızı verdi”. Haklılık payı vardır mutlaka, ancak çok yüzeyde ve biraz da samimiyetsiz. AKP’nin iktidar yılları boyunca küpünü dolduran bu “gazeteci” arkadaşların AKP kaybetmeye başlayınca bir anda “gerçekleri” görmesi hayli manidar. Bu boş lafları bir yana bırakıp “İslamcılığın büyük yenilgisinden” söz etmeye başlayacaklar mı, umutla bekliyorum.

BİZİM YENİLGİMİZ

Gelelim bizim payımıza düşene. Türk milliyetçileri ve Türk sosyalistleri açısından İstanbul seçimi ciddi bir yenilgidir. Yenilgimiz, 23 Haziran akşamı değil, ondan çok önce billurlaştı. Oyların yüzde 99’unu alan her iki aday da tüm süreç boyunca sırtını PKK’ya dayamaktan çekinmedi. PKK’nın elebaşı katiller İmamoğlu’na destek videoları yayınladı, İmamoğlu ile Demirtaş birbirlerine gülücük atmaktan helak oldular. Binali Yıldırım tarafı ise Kürdistan söylemi ile başlayan flörtünü en son Apo’dan mektup getirmeye kadar vardırdı.

Türk milliyetçileri her iki cenahta da kimsesiz kaldı, onlardan yükselen itirazlar kalabalığın gürültüsü ile bastırıldı. Milliyetçilik bayrağını taşıdığını iddia eden iki büyük partinin biri Demirtaşçıların ardında, diğeri Apocuların ardında savruldu. Bu partilerin yönetimleri, Türk milliyetçiliği fikrinin bu denli yaralanmasından, itibar kaybetmesinden birinci derecede sorumludur.

Sosyalizm fikri için de aynı durum geçerli. İki ‘büyük’ adayın ikisi de liberal talan ekonomisinden başka bir program vadetmedi. Kamulaştırmadan, ekonomik talanın hesabının sorulmasından vs. zerrece söz etmediler. Sosyalist talepleri dile getirenler adeta vebalı gibi dışlandı, görmezden gelindi. Bunun vebali de sosyalist olduğunu iddia eden ama gerçekte PKK’cılıktan başka bir iş yapmayan ve HDP/PKK’nın işareti ile pozisyon alan irili ufaklı onlarca örgütün, partinin sırtındadır.

Ülkemizin en çok ihtiyaç duyduğu iki fikriyat, taşra hokkabazı iki siyasetçisinin kayıkçı kavgasına feda edildi. İşte bu bizim yenilgimizdir, bizim kaybımızdır.
Ancak, milliyetçilik ve sosyalizmin bu yenilgisi mutlak değildir. İçinde yepyeni çıkış olanakları barındırmaktadır. Milliyetçiliğimiz kendini taşıyamayanlar ile hesaplaşmasını yapacak ve güçlenecektir, çünkü Türk’ün olduğu her yerde Türk milliyetçiliği vardır. Sosyalizm, kendi sırtındaki asalakları atacak ve hak ettiği itibara kavuşacaktır, çünkü insanın olduğu yerde sosyalizm ihtiyaçtır.