Türk sağının kararsızlığı

GEÇENLERDE hem Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem Kültür Bakanı Avcı, AKP’nin 15 yıllık iktidarına karşın kültür sanat alanında verimli olamadığını belirtmişlerdi. Mehmet Âkif sonrasında, her ne kadar Batı’yla hesaplaşıyor görünse de, özellikle edebiyatta saygın isimler ve yapıtlar çıkarmış olmasına karşın tutarlı bir antiemperyalist tavır izleyemeyen Türk sağının şu anda ülkenin ve iktidarın gereksindiği tutuma yanıt veremediği, böylece yetkili ağızlarca dile getirilmiş oldu.

TUTUCU ÖZÜN BEDENİ

Türk İnkılâbına Bakışlar’da (TİB, 1938) Peyami Safa, Kemalist Türkiye’yi Doğu’dan ayrılan, Batı’yla çakışan akılcı yönleriyle değerlendirir; Türkçü, İslâmcı, Batıcı ideolojilerle kesişim ve karşıtlıklarını gösterir; Kemalist milliyetçiliği çağdaş toplumsal gerçekliğin ideolojik yansıması olarak tanımlar. Dönem, Türkiye’yi II. Dünya Savaşı’na kendi saflarında sokmak üzere İngiliz ve Alman propagandasının yarıştığı dönemdir; nitekim kitabının hemen ardından Safa’nın Çınaraltı (1942) dergisindeki yazılarında köklü bir sapma görülür. Bir yandan, “... [Batı’da] bu tek sınıfın [sermayenin] kazanç şebekesi dışında kalan ekseriyet, yine dünya tarihinde eşi görülmedik bir sefalete düşmüştür.” diyen Safa, öte yandan çalışan çoğunluğun sınıf gerçeğini hayata yansıtmasını ve mücadelesini reddeder. Fransız biyolojist Felix le Dantec’den yola çıkarak, toplumsal yapılanma ile bedenin benzeşik ve bütünsel oluşuna değgin, günümüzde de kimi inceltilmiş felsefi örneklerle açımlanan yorumlara yönelir: Ayaklar kafayı taşır, eller yapar, böylece gövde sağlıklı yaşama olanağı bulur; millet bu bütünlüğü gerçekleştirirse yaşam hakkı kazanır.

SAFA’NIN GELGİTLERİ

Safa, görüşlerindeki bu değişmeyi, resmî ideolojinin Atatürk’ten sonra gevşeyip çözülmesine dayandırır. Düşünsel çabasını günlük basının yanı sıra çıkardığı dergilerde sürdüren Safa, kararsız aydın kişiliğini romanlarında da dışa vurur. Önceki romanlarında tereddütlerini sergileyen yazar, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu’nda (MNK, 1949), “Varlığa mâna veren, insan değildir; insana mâna veren, varlıktır.” düşüncesini dile getirdiğini öne sürse bile, gerçekte, kişiyi, “tereddütten hurafeye” yönlendirişiyle, bu kez felsefi ve ahlaki bağlamda da tam bir tutarsızlık sergilemiştir. Ruhsal ve düşünsel gelgitlerini TİB’te Kemalizm ülküsüne vararak sona erdirdiği izlenimi veren Safa, ani bir dönüşle, önce siyasal, daha sonra düşünsel ve ahlaki tereddütlerinin de gerisine konaklamıştır.

Yapıtlarının odağına Doğu - Batı çatışmasını yerleştiren yazar, bu olguyu ele veren toplumsal eğilimleri aşk ilişkilerinde somutlaştırmaya çalışırken, insanı asıl içtenliğinde yakalamaya çalışıyorsa da, aşkı cinsellikten (ve içgüdüsel varlıktan) öteye, toplumsal ilişkilerdeki yerleşik yanılsamalarda sergileyip gündelik davranış biçimlerini gösterme noktasına taşıyamadığı için yüzeysel görünümleri aşamamıştır. Aşkın cinsellikte doruklaşmasıyla insan bilincinde oluşan yaratıcı ve dönüştürücü gücü görememiş; yapıtları, yüzyıllardır toplum bilincine yerleşmiş bulunan kadın düşmanlığının sökülüp atılmasından çok bu duyguyu pekiştirme işlevi görmüştür.

1953’te yayımlamaya başladığı Türk Düşüncesi dergisini Mayıs 1960’ta durdurması ise anlamlıdır. Ülkemizde kendini “en güçlü aydın” olarak gören kişinin encamı, siyasal koşullara göre yön buluyorsa, kitleler bu ülkede aydınlara nasıl güvenebilir? Türk sağının emperyalizm karşısındaki siyasal kararsızlığı, düşünsel kişiliğini ve duyarlıklarını da köklerinden etkilemiş, belirsizliğe ve silinmeye yazgılı kılmıştır.

Bir kutlama ve dilek: Bugün Aydınlık’ın emekçilerinden Ece Kırbaş ve Mehmet Perinçek Maçka Evlendirme Dairesi’ndeki törenle evleniyor. Bu güzel olayı kutluyoruz. Yaşamlarının hiçbir anında yüzlerinden gül eksik olmasın!