Türk siyasetinde cesaret ve fazilet mücadelesi

ABD Başkanı John F. Kennedy’nin “Cesaret ve Fazilet Mücadelesi” adlı kitabını bir kez daha okudum. İlk kez okuduğumda da böyle olmuştu. Etkisinden kurtulamıyorum. Bu kez daha güçlü bir şekilde hissetmemin nedeni ise Türk siyasetinin de bugünlerde çok önemli bir cesaret ve fazilet sınavından geçtiğini düşünmemdir. Çünkü Kennedy’nin de dediği gibi “Önümüzdeki günlerde, çok kuvvetli bir düşmanla yapmak zorunda kalacağımız ölüm dirim savaşında güç ve halkın hiç beğenmediği yolda ancak çok cesur olanlar yürüyebileceklerdir.” Bu yol milli direnme ekonomisinin inşası yoludur. Bizi sadakacı ve halkı aldatan çözümlere değil, köklü çözüme götürecek iradeye muhtacız. “Seçim sandıklarından aleyhlerine oy çıkması ihtimalini düşünmeden, milletimizin bugünkü saadetini yarının ihtişamına feda etmekten çekinmeyecek” olanlara ihtiyacımız var.

Onca yozlaşmanın, çürümenin, çıkar ilişkisinin arasında cesur ve faziletli olmak sözde çok kolaydır. Ancak gerçek hayatta özellikle de siyasette önemli anlar geldiğinde cesaret ve fazilet göstermek her babayiğidin harcı değildir.

Kennedy kitabın önsözünde politik tutumu izah etmek için Shaw’dan şu alıntıyı kullanıyor: “Uzlaşma çamuruna yuvarlanmış, fırsatçılıkla köküne kadar çürümüş, menfaatçilikle küflenmiş, devlet adamlarının vasıtacılığı ile şeklini kaybetmiş, nüfuz ticaretiyle kokuşmuş...”

Bu alıntıyı tekrar okuyunuz, ne kadar da Türkiye’yi anlatıyor. Bizim sistemin içindeki siyasi partilerin hepsi bu ilişkilerin içinde debeleniyor. Muhalefetiyle, hükümetiyle, bürokratıyla, milletvekiliyle, kabinesiyle, belediyeleriyle Türkiye bir debelenme döneminden geçiyor. Cesaret ve fazilete hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var.

Çünkü, “Kütleler halinde davranmak ve oy vermek, meslektaşlarımızdan hangisi halkın en çok hoşuna gidecek günlük politikayı tuttuysa ona katılmak, demagogların beğenmediğini beğenmemek, ya da halkın basit ihtiyaçlarını doyuracak göz oyalayıcı yollara sapmak ne kadar rahat ve kolay olur. Ama bugün milletimiz bu derece tembel harcı politika usullerinin saltanatına tahammül edemez.”

UZLAŞMA ÇAMURU

Muhalefet cephesine bakalım gerçekten uzlaşma çamuruna yuvarlanmışlardır. Öyle bir uzlaşma ki birbirlerine her konuda siper oluyorlar. Birbirlerinin yolsuzluklarına gözleri kapamışlardır. CHP’li belediye başkanı düpedüz ırkçılık yapar, CHP Milletvekili Dersim üzerinden Atatürk’ü katliamcı ilan eder, Akşener halka hakaret eder, CHP Genel Başkan Yardımcısı FETÖ’cüleri haklarında yargı hükmü varsa bile göreve iade edeceğini belirtir, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Millet İttifakının Cumhurbaşkanı Adayını uluslararası karar vericilerin işaret edeceğini söyler. Ancak kimseden ses çıkmaz, herkes üç maymunu oynar. HDP, Ermeni Soykırımı yalanlarına sahip çıkar, her düzlemde PKK’yı savunur, Türk ordusunu cinayetle suçlar… Kimse HDP’ye iki çift laf etmez. Maazallah demokrasi güçleri arasında ittifak bozulur. Emperyalizme aradaki anlaşma bozulur.

Vatan Partisi yine müstesna. Birbirlerine toz kondurmayan güçler Genel Başkanımız Doğu Perinçek AK Parti hükümetini ne zaman eleştirse “İttifak bozuldu.”, “Perinçek Gemiyi Terk Etti.” gibi ipe sapa gelmez manşetler atıyorlar. Uzlaşma çamurunda debelendikleri için cesur ve faziletli siyaseti anlayamıyorlar. Onlar gibi olmamızı bekliyorlar. Kennedy kitabı yazdıktan sonra ulaştığı sonucu şu şekilde anlatıyor:

“Bu kitabı cesaret, fazilet ve siyasete dair yazdım. Konuları siyasetten, temayı ise cesaret ve faziletten aldım. Ancak çizdiğim bu cesaret ve erdem portreleri, siyaset aleminin gizini, büyük siyaset adamlarının muammasını çözmüş değildir. Bu adamların hayat, davranış ve amaçlarını incelemek için ne kadar çabalarsak çabalayalım, muammalarını gene de çözemeyiz. Gösterdikleri cesaret ve faziletin sonuçları apaçık önümüzdedir. Ancak nedenleri daima bir peçe örter. Bu insanların neden bu derece faziletli ve cesaretli olduklarını tam olarak anladığımızı sandığımız bir anda, yine de aradığımız neden parmaklarımızın arasından kayar gider."

Büyük siyaset adamlarının muammasıdır cesaret ve fazilet. Ondan anlayamıyorsunuz.

FIRSATÇILIKLA ÇÜRÜME

Aynı muhalefet fırsatçılıkla köküne kadar çürümüştür. Her türlü fenalık ve facia ellerinde fırsata dönüşmektedir. Öyle ki hiçbir ilke, ahlaki değer, AK Parti hükümetine vurulmasından daha değerli değildir. Orman yangını olur, sel felaketi olur, ABD Türkiye’ye yaptırım uygular, insanlarımız gıda sorunlarıyla karşı karşıya kalır, salgın büyür… Onların tavrı değişmez, hükümet ne kadar çıkmaza girse onlar o derece mutlu olurlar, Türkiye’nin geleceğini düşünmezler.

Zina yaptığı iddia edilen bir kadını taşlamak için can atan topluluğa Hz. İsa şöyle seslenmişti: “İlk taşı, günahsız olan atsın”. Kıssaya göre kimse taş atmaz. Ancak şu an Türkiye siyasetinde öyle bir yüzsüzlük vardır ki herkes taşa sarılır. Örneğin Suriye politikası konusunda Davutoğlu hükümeti eleştirir, Babacan ekonominin prensi olarak gösterilir, Kılıçdaroğlu terörle mücadele dersi verir, HDP demokrasiden bahseder, İyi Parti FETÖ konusunda ahkam keser. Dün söylediklerini ve yaptıklarını bugün önlerine çıkan fırsatlar için fütursuzca terk ederler. Ankara’da başka, Diyarbakır’da başka konuşurlar. Yeter ki konuştukları şeyler o an için oy toplasın, tepki çekmesin.

Kennedy bu tipteki politikacıları kitapta şöyle özetliyor:

“Politikada yükselmek isteyen bir insanın, belki de en önemli tek başarısı, bir şey söylemeden çok şey söylemiş olmak, daha doğrusu, bu hissi verebilmek sanatını elde edebilmesidir... Politikada asıl önemli nokta, inancınız veya hakikat ne olursa olsun, eldeki dâvanın haklı tarafında değil, halk çoğunluğunun tuttuğu yanda olmaktır. Seçmenlerden oy almak başlı başına bir iştir. Buna ahlâk kaidelerini, doğruyu veya yanlışı hiçbir zaman karıştırmamalıdır.”

Oysa Vatan Partisi her programında köklü çözümü en basit şekilde anlatıyor. Laf salatası yapmıyor, devrimci ve gerçekçi yolu gösteriyor. İnancı ve hakikati doğrultusunda, halk çoğunluğu öyle düşünmese bile kolay yolu değil zor yolu gösteriyor. Seçmenlerden oy almak uğruna esnettiği, taviz verdiği tek bir örnek gösteremez hiç kimse. Diyarbakır’da “HDP Kapatılsın” diyor, köylerde “Çiftçi batacağına, banka batsın” diyor, Millete “Sadaka dağıtmayacağız” diyor, “maaşa zam değil işsize iş” diyor, mülkiyet ilişkilerine dokunacağım faizciye, borsacıya gün yüzü göstermeyeceğim, betona yatırım yapmayacağım diyor. Onlarla böyle konuşup arkalarından iş çevirmiyor, al gülüm- ver gülüm ilişkilerine girmiyor.

MENFAATÇİLİKLE KÜFLENME ve DEVLET ADAMLARININ VASITACILIĞI

Bu durum artık bizim onur ve gurur sahibi büyük milletimize kadar yansımış durumda. Öyle bir küflenme ki artık toplumumuzu çürütecek aşamaya gelmiş. Esas sorumlusu AK Parti Hükümeti. Aracılık, iltimas ve nüfuz ticareti bugün vaka-ı adiyeden sayılıyor. Teslimiyet, fırsatçılık ve menfaatçilik ise en yüksek erdemlerden. Hastanede sıra almak için bile aracı kullanılıyor. Ankara’da dayısı olmayan Mahmudo kurbanlar bile araya adam sokmaya çalışıyor. Kamu işleri için partilere ve kişilere kontenjanlar ayrıldığı söyleniyor. Torpil ve adam kayırma tepki duyulmayacak sıradanlıkta eylemler olmuş. Devlete güven sarsılıyor, işleyiş bozuluyor. İnsanların hayalleri ve umutları sözde devlet adamlarının vasıtacılığı yüzünden kirleniyor. Buna karşı AK Parti içinden dahi sesler yükseliyor. Millet artık yeter diyor. Bu böyle gitmez. Toplum yaşamak için çareyi devrimcilikte arayacak. Üretim Devrimi gündemde. Üreticilerin Milli Hükümeti şart.

Millete karşı olan bağlılıklarını her türlü şahsi ve siyasi çıkarlarının üzerinde tutmuş olan insanların Türkiye'yi yönetmesi gerekiyor. Türkiye’nin fazilete ve cesarete ihtiyacı var. Vatan Partisi işte bu yüzden yıldız gibi parlıyor.

Kennedy’nin şu sözleriyle bitirelim: “Şahsiyet ve vicdan sahipleri, önlerine çıkacak engeller ne çeşit olursa olsun, inanışlarının ilham ettiği doğru yoldan ayrılmadıkları takdirde, milletlerine olduğu kadar tarihe de en büyük ve ölmez hizmeti yapmış olacaklardır.”