Türk vatandaşı 28 Mayıs’ta nasıl oy kullanmalı? (2)

2002-2015 yılları arasında Ali Babacan’ın ekonomiden sorumlu olduğu dönemde alınan dış borç ve özelleştirme gelirleri Merkez Bankası'nda rezerv tutma adı altında Amerikan devlet tahvillerine yatırıldı. Yani bir nevi, başka yerlerden bulunan paralar Amerika’ya peşkeş çekildi. 2015 yılında neredeyse Türkiye’nin kasasında kamu dış borcu kadar Amerikan tahvili vardı.

Türkiye, Ali Babacan sonrası, 2017 yılından sonra elinde bulunan Amerikan tahvillerini elden çıkartarak, yurt dışında bulunan altınlarını yurt içine getirdi ve merkez bankasına rezerv olarak altın almaya başladı. Bugün Merkez Bankası rezervlerinin ortalama yüzde 40’ı altın olarak tutulmaktadır. Altının en önemli özelliği başka ülke bankalarında tutmak zorunda olmadığın, kendi ülke kasalarında saklama şansının olduğu bir tercihtir. Kimsenin bu altınlara el koyma şansı yoktur.

Millet İttifakı iktidarı söz konusu olursa, cari açık ile ilgili bölümde ayrıca gerekçeleri anlatılacağı gibi IMF ve Batı bankaları aracılığı ile borçlanma yükseltilecek, rezervlere ise Ali Babacan dönemindeki gibi Amerika’ya nakit aktarmak anlamına gelen Amerikan devlet tahvilleri alınacaktır.  

Hazine, yani devletin kasası özellikle pandemi ve deprem sonrasında azalan vergi gelirleri sonucunda ciddi bütçe açıkları ile karşı karşıya kalmaktadır.

Hükümet Hazine'nin bu harcamalarını zaman zaman Merkez Bankası'ndan direk avans alarak yapmaya başladı. Bu usulde devlet bankalara faiz ödemek zorunda kalmadan Merkez Bankası'nın bastığı parayı faiz ödemeden, bütçeye ayrı faiz yükü olmadan kullandı.

HAZİNE – TCMB İLİŞKİSİ KALDIRILACAK

Kılıçdaroğlu ekonomi ekibi ve neoliberaller ise bu uygulamanın hükümetin elini rahatlatıp piyasalara gereksiz fazla para sürülmesine neden olduğunu söyleyerek bu uygulamanın enflasyonu yükseltici etki yaptığını ve uygulanmaması gerektiğini belirtmişlerdir. Tahvil çıkartarak yapılan borçlanmanın doğru olduğu, bütçeye yükü dolayısı ile hükümetin piyasaya fazla para çıkartmasını engelleyeceği gerekçesini öne sürmüşlerdir.

Millet İttifakı iktidarı durumunda Hazine - Merkez Bankası (TCMB) ilişkisi kaldırılacak, Hazine tahvil ihraç ederek, ihraç ettiği tahviller karşılığı faiz ödeyerek bankalara borçlanacaktır.

TÜİK YERİNE ENAG MI?

Millet İttifakı ekonomi kurmayları TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verilerinin doğru olmadığı ve özellikle maaş zamlarına temel teşkil eden enflasyon verileri nedeniyle düşük açıklandığını iddia etmektedirler. ENAG adında, muhalefet tarafından doğru enflasyon verileri açıkladığı iddia edilen kuruluş, verilerini Türkiye’nin dikkate alınması gereken enflasyon rakamları olarak kabul etmektedirler.

Buraya kadar sorun yok. Millet İttifakı ekonomi kurmayları enflasyonla mücadelenin Cumhur İttifakı tarafından doğru yapılmadığını, enflasyonla mücadelede Merkez Bankası politika faizinin silah olarak kullanılamadığını, dolayısı ile enflasyonun durdurulamadığını iddia etmektedirler.                         

Cumhur İttifakı'nın Merkez Bankası bağımsızlığına müdahale ederek Merkez Bankası'nın doğru faiz politikası uygulamadığını açıklamaktadırlar.

Millet İttifakı ekonomi kurmayları enflasyonu durdurmak için Merkez Bankası faizinin pozitif faiz geliri getirecek şekilde düzenlenmesi gerektiğini söylemektedirler.

Millet İttifakı iktidarında pozitif faiz hesaplamak için öncelikle TÜİK verilerinin Millet İttifakı tarafından doğru kabul edilen ENAG verilerine paralel olacağı varsayımı ile konuyu ele alalım.

FAİZ YÜZDE 120 Mİ OLACAK?

ENAG tarafından açıklanan Nisan 2023 ayı enflasyon verilerine baktığımızda, ENAG tarafından hesaplanan yıllık enflasyon oranı yüzde 105.19'dur. Millet İttifakı ekonomistleri tarafından enflasyona müdahale amaçlı açıklanacak pozitif getirili faizin açıklanan enflasyon oranının üstünde olması gerekmektedir.

Dolayısı ile Merkez Bankası politika faizi en düşük yüzde 105.19 olmalıdır. Buradan sanayi ve ticarete uygulanacak kredi faizlerine doğru gidersek, ticari kredilere uygulanacak rakamın en az ve iyimser olarak yüzde 120’ler seviyesinde olması gerekir.

Piyasaların biraz içinde üretim ve ticaret ile uğraşan birine sorduğunuzda, bankaların uygulayacağı ticari faiz hadlerinin yüzde 120’lere çıkmasının sürdürülemez olduğunu açıkça beyan edeceklerdir.

Millet İttifakı ekonomi uygulamaları Türkiye’de sanayi ve ticareti tehdit edecek işaretleri taşımaktadır.

Bu gerçeği bilen bazı Millet İttifakı ekonomistleri faizleri hemen bu kadar arttırmaya gerek yok gibi ifadeler kullanmaktadırlar. Herkes sözünün eri olmalıdır.

CARİ DENGE FİNANSMANI

Türkiye 2014-15 yıllarından bu yana çok doğru organize edilmese de “ithal ikamesi” programı uygulamaya çalışmaktadır.

Bu programla ilgili iki ana faktörü kullanmaktadırlar. Bunlardan biri Türkiye’de üretilen ve üretilebilecek malların gümrük vergileri bir ölçüde yükseltilmiştir. Ayrıca “selektif kredi” uygulaması ile Merkez Bankası tarafından uygun faiz ve vadeli krediler cari açığı kapatmaya yönelik yatırımlar için kullandırılmaktadır.

Bu uygulama bir ölçüde gerçekleşmesine rağmen 2021 ve 2022 yıllarında dünya enerji, ham madde, yarı mamul ve gıda fiyatlarındaki artış, cari açığı kapatılamaz hale getirmiştir. Türkiye yıllık yaklaşık 50 milyar dolar kadar cari açığı finanse etmek durumunda kalmıştır.

Cumhur İttifakı bu cari açığı finanse etmek için eskisi gibi “sıcak parayı” cezbedecek faiz politikaları izlemek yerine, bu açığı farklı şekillerde finanse etmek yolunu tercih etmiştir.

Çin, Katar, Güney Kore vb gibi ülkelerle SWAP anlaşmaları, ihracatçı ve turizmcinin döviz kazancının yüzde 40’ını Merkez Bankası'na devir koşulu getirerek cari açığı yurt dışı borçlanma olanaklarını minimum kullanarak ve sıcak para için Londra tefecilerine başvurmadan bu açığı finanse etme yolunu tercih etmişlerdir.

DIŞ BORCU PATLATACAKLAR

Millet İttifakı ekonomi kurmayları, ihracatçı ve turizmcinin dövizlerine el koymanın doğru bir uygulama olmadığı, bu uygulamanın iktidara geldiklerinde ilk kaldıracakları uygulamalardan biri olacağını açıkça beyan etmektedirler.

Cari açığı nasıl kapatacaksınız sorusunun cevabını ise cari açığı kapatacak tedbirleri alıncaya kadar Londra fonları (sıcak paracı tefeciler) ve bankalardan uygun koşullarda borçlanmayı tercih ederek doğru Ortodoks politikaları uygulayacaklarını açıkça beyan etmektedirler.

Millet İttifakı'nın bu tercihleri, halen 460 milyar dolar civarında seyreden toplam dış borçların 500-1.000 milyar doların çok üstüne fırlamasına ve dünya faiz piyasalarının kat be kat üstünde gelir hedefleyen Londralı tefecilere Türkiye’nin gelirini pompalayarak, Türkiye’nin, Atlantik sistemi lehine kan kaybına neden olacağı aşikardır.

LİRALAŞMA VATAN PROGRAMIDIR

Türkiye bir süreden bu yana Merkez Bankamızın “liralaşma” adını verdiği bir program uygulamaktadır. Programın esası ülkemizdeki sözleşmeleri, banka hesapları vb gibi yerlerden dolar veya diğer döviz birimlerinin kullanılmamasının sağlanmasıdır. Bu program Vatan Partisi'nin “Türkiye’de Türk lirası” programı ile paralellikler taşımaktadır.

Hükümet “Liralaşma” projesi kapsamında bankalarda ciddi miktarlara ulaşan dövizleri Türk lirasına kaydırma hedefi doğrultusunda Kur Korumalı Mevduat adı altında bir vadeli hesap türü geliştirmiştir.

Geliştirilen bu hesaba ilgiyi arttırmak için birçok teşvik uygulamaya geçirilmiştir. Sonuçta piyasalarda dolarizasyonun önlenmesi konusunda net bir fikir olmamakla birlikte, millet ittifakı bu uygulamanın tartışmasız kaldırılacağı mesajını vererek aslında bu fikrin temelindeki “Türkiye’de Türk lirası” politikasının aksine, 32 sayılı karar ile Türkiye’nin gündemine sokulan Türk lirasının konvertibilite uygulamasına da zarar vermeyecek yeni düzenlemelerin peşindedir. Millet İttifakı serbest piyasa fikri temelinde dövizin serbestçe ticaretinin yapılmasını özgürleşmenin bir aracı saymaktadır.

DEVLETİN EKONOMİYE KATILMASI

Türkiye 1986 yılında başlayan özelleştirme furyasına, ağırlıklı olarak Ali Babacan döneminde devam etti. 1986-2023 yılları arasında yapılan toplam 71 milyar dolar özelleştirme tutarının 59 milyar dolar kısmı Ali Babacan döneminde gerçekleşmiştir.

Liberal uygulamaların geçerli olacağı Millet İttifakı ekonomi yönetiminde, özelleştirmelerin devam edeceği açıkça Altılı Masa mutabakat metninde belirtilmiştir.

Yukarıda hükümetin özellikle 2014 yılı sonrasında uygulamaya koyduğu birkaç ekonomik uygulama ve Millet İttifakı'nın bu uygulamalara karşı yorumlarını ve eleştirilerini açıkladım.

Cumhur İttifakı uygulamaları; Türkiye’yi tamamen esenliğe çıkartacak, halkımızın ve gençliğimizin geleceğini güvence altına alacak ekonomi politikaları değil. Ancak uygulanan bu politikalarla 24 Ocak 1980 kararları eşliğinde Türkiye’nin ürettiği artı değeri Atlantik sistemine aktaran mekanizmalar çok ciddi ölçüde kadük hale getirilmiş, hata bazıları kurutulmuş durumdadır.

Alınan bazı önlemler, Türkiye’nin önümüzdeki dönem daha radikal şekilde hangi politikaları uygulaması gerektiği konusunda hepimizin gözlerinin açılmasına neden olmaktadır. Devletin ekonomiye doğrudan katılması konusunun ne kadar yaşamsal olduğu artık tartışılmazdır.

Halbuki, Millet İttifakı tarafından uygulanacak tercihler zinciri, Türkiye’nin Atlantik sisteminden kurtuluşunu sonlandırıp, Türkiye’yi tekrar o girdabın içine sokacak; IMF, Londra sıcak paracıları ile eskisi gibi ilişkiler kurmak olacaktır.

ATLANTİK Mİ BAĞIMSIZLIK MI?

Türk halkı verdiği mücadeleler sonucunda kısmen de olsa Atlantik sisteminin dışına doğru yönelmiştir.

İşte doğru karar burada verilmelidir.

Kemal Kılıçdaroğlu tercihi bizi kurtulmaya çabaladığımız Atlantik sistemine tekrar bağlayacağı için imkansız tercihtir.

Boykot ya da geçersiz oy kullanmak Türkiye’yi savunmasız bırakmaktır.

Recep Tayyip Erdoğan seçeneği ise her türlü sorunlu, eksik, hatalı uygulamalar karşın milli ve Türkiyeci tarafta olması nedeniyle desteklenmesi gereken taraftır.