Türk’e karşı masa ve MHP
Statü, etnik kimliklere dayalı bir anayasa isteğinin adı. Statücüler isteklerine “eşit vatandaşlık anlayışı” diyorlar; doğru adı “etnik vatandaşlık” zihniyeti... İsteklerinin gerçekleşmesi için atılması zorunlu olan bir adım var. Buna göre, Anayasa’da Türk vatandaşlığı (madde 66) ve Türk Milletinin egemenliği (madde 6) olmamalı. Türk vatandaşlığı yerine ya “türkiye cumhuriyeti vatandaşlığı” ya “türkiye vatandaşlığı” yazılabilir; ya da hiçbir şey yazılmayabilir. Statücünün amacına üçü de hizmet eder. Türk Milleti yerine ise, Leyla Zana’nın yemin töreninde açık ettiği üzere “türkiye milleti” gibi bir şey yazılabilir ya da AKP yöneticilerinin yaptığı gibi “isimsiz millet” denip geçilir.
***
Statücüler, PKK ve çevresi, etnik bölünme isteklerini “TC vatandaşlığı”yla gerçekleştirme çabasındalar. Bu formül AKP yöneticileriyle CHP’nin tepesindeki klik tarafından da destekleniyor. Yani Türk, anayasadan TC ile silinecek.
İlginç bir durum... Çünkü bizim 2012-2013 yıllarımız, Ziraat Bankasından ve Sağlık Bakanlığı kurumlarından TC simgesini kaldırmaya kalkışanlara haddini bildirmekle geçmişti. Toplam 32 milyon facebook kullanıcısından 9 milyonu, adlarının önüne TC yazmıştı.
Tabelalardaki TC’yi bağrına basan bizler, şimdi TC’nin anayasaya gireceğini duyuyoruz, bu savunma ateşiyle “ben bir türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak...” diyerek meydan okuduğumuzu sanıyoruz.
Ne var ki zaman geçti, saldırganın elindeki aletler değişti. Şimdi TC sözü, anayasadan Türk sözünü silmek için kullanılıyor. Bizim TC simgesine kitlesel sahip çıkışımızın hoşumuza giden hatırası, saldırganın işini kolaylaştırıyor. Şimdi “ben türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak...” demek, aldanıp teslim olmak anlamına geliyor. Meydan okumanın adı, artık, “ben bir Türk Vatandaşı olarak....” cümlesi oldu.
***
Özerklik, federal devlet oluşturulması isteğinin şifresi. Bu cephenin müttefiklerinden en hafifleri, yerel yönetimleri güçlendirmekten ve yerel demokrasiden söz ederek ısındırma hareketleri yaptırıyorlar. Isındırmanın ikinci aşamasına, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın tüm çekincelerini kaldırmak”tan söz ederek devam ediyorlar. İlk adımlar olarak, anayasaya yerel yönetimlerin idari ve mali özerk birimler olduğunu yazmanın ve buna dayanarak anayasadan merkezin yerel üstündeki denetimi anlamına gelen idari vesayet yetkisini kaldırmanın yollarını hazırlıyorlar.
Özerklikten söz eden PKK ve çevresi, Türkiye’nin bölgelere ayrılmasını istiyorlar. HDP’nin ağzında bütün Türkiye’de bölgeleşmeye gidilmesi ve bölgesel resmi diller yaratılması isteği var.
PKK adına konuşan kimileri ise “ortak vatan”dan söz ediyorlar; bunun Türkiye ve Kürdistan olduğunu ilan ediyorlar. Buna göre ağızlardan dökülen şey, Türkiye için çok-bölgeli değil iki devletli bir federal sistem tasarımı.
Yine PKK ve çevresinden yükselen seslerden biri, 2003 yılından bu yana, “demokratik konfederalizm” diye bir hedef gösteriyor. Buna göre taleplerin alanı yalnızca Türkiye değil. Türkiye’nin yanısıra Irak, İran ve Suriye’den “özerklik” üzerinden koparılacak dört parçanın kendi aralarındaki konfederal birliği.
En hafifinden en ağırına bu söz ve taleplerin her biri, ayrılıkçılık hedefinin hizmetkarları olarak karşımıza çıkıyor.
***
Bölücülüğün ve ayrılıkçılığın, AB-D desteğiyle silahlı-hendekli saldırganlığı karşısında “insanlar anadillerinde şarkı söylemesin mi?” diyenlere, “hizmetler halka en yakın birimlerde verilmesin mi?” ya da “yerel halk kendi kendini yönetmesin mi?” diyenlere, artık tek sözümüz var: Hadi canım sen de!
***
Başkanlık rejimi bu statücü ve özerkçi düşmanlığın örtüsü, 2016 Anayasa Uzlaşma Komisyonu aynı düşmanlığa meşruiyet sağlama masasıdır. MHP temsilcilerinin böyle bir masa için sergilediği gönüllülük ise tarihin not ettiği ve biz Türk vatandaşlarının hayretle tanık olduğumuz bir durum...