Türkiye bir ‘kase’den küçük mü?..

Yıllardır her kentte, her köyde ve her köşede tanıklık ediyoruz; Tarihi mekanlarımız, kültürel eserlerimiz ve paha biçilemeyecek kadar önemli hazinelerimiz ülkenin her tarafında kaderine terk edilmiş durumda...
Manzara yıllardır hiç değişmiyor... Gün geçmiyor ki gazetelerde yeni bir haber çıksın; çevresinde antik mezarlar çıkan inşaat alanlarının, altında binlerce yıllık lahitler bulunan kanalizasyon inşaatlarının üzerleri alelacele kapatılıyor...
Ege’de, Kapadokya’da, Trakya’da ve özellikle de Güneydoğu’da, tarihi ören yerleri yıllardır pervasızca yağmalanıyor, tarih kaçakçılar tarafından kaçırılıyor ama kimse umursamıyor...
Son örnekler ise çok acı; Binlerce yıllık kale taşlarından ev yapılan ve gecekondu cehennemine dönüşen Harran’dan sonra dinamitle patlatılan Hasankeyf’in başına neler geldi hepimiz biliyoruz!..
İstanbul’da; Çemberlitaş’ta bile, içinde padişahların yattığı tarihi kabristanlarda yüzlerce yıllık mezar taşlarının oraya buraya atıldığını gelip geçenler her gün görüyor...
Ege’de, antik tiyatroların otopark alanı olduğunu, İstanbul, Diyarbakır, Urfa ve diğer kentlerde tarihi surların üzerine gecekondular yapıldığını ise bütün ülke biliyor...
Yurdun dört bir yerinde, yüzlerce yıllık ahşap konakların kundaklanarak yapılaşmaya açıldığını gazeteler defalarca yazdılar amca kimse bunların da hesabını sormadı...
Tam aksine; Urfa gibi, “tarihin sıfır noktası” olarak nitelenen bir kentte, binlerce yıllık mabed kalıntılarının üzerine çarşı inşa eden ve tarihi Balıklıgöl’ün geçmişini yokeden Fethullahçı bir valiyi AKP’liler vekil bile yaptı!..

UCUZLATILAN TARİH!..

Yukarıdaki saptamalara ve benzerlerine bu ülkede yaşayan herkes yaşadıkları bölgede, her an tanık olabiliyor... Hem de tarih ve kültür kokan yurdumuzun dört bir yanında...
Velhasıl; güzel yurdumuzun paha biçilmez tarihinin nasıl yağmalandığını ve “kaçakçılar” tarafından da nasıl yok edildiğini gösteren binlerce kanıt internette duruyor...
Bugün tarihe ve kültüre yönelik vahim duyarsızlığı, büyüyen ilgisizliği ve katliamları anımsatmamızın asıl nedeni ise iki gazete haberi...
Örneğin; Amasya’nın Hamamözü ilçesinde Jandarma tarafından bir eve düzenlenen operasyonda, Hazreti Süleyman’a ait olduğu değerlendirilen bronz mühür, İbranice yazılı altın kitabeler, bir heykelcik ile Tevrat olduğu tahmin edilen 6 sayfalık metal kitabe ele geçirilmiş...
Ancak asıl haber, Sotheby’s Müzayede Evi’nin Hong Kong’da düzenlediği açık artırmada, insanı şoke eden bir antika eserin satışıyla ilgili...
Önceki gün yapılan müzayedede, Song Hanedanlığı dönemine ait seramik bir “kase” tam “37,7 milyon dolar”a satılmış!!!
Açık mavi tonlarında, parlak renkli, 13 santimetre çapındaki kase 10,2 milyon dolardan açık artırmaya sunulduktan tam 20 dakika sonra alıcısına ulaşmış!..
Dünyada yalnızca 4 tane olduğu belirtilen bin yıllık minicik bir kaseyi kimin aldığı açıklanmamış...
Ancak bu şaşırtıcı tarihi eser hayranlığı ve ticaretinden geriye özellikle, o kase gibi onbinlerce tarih hazinesinin yağmalandığı Türkiye açısından çok önemli dersler de kaldı;
Söyler misiniz; Türkiye gibi her yanından tarih fışkıran bir ükede, dünyanın ve insanlık tarihinin geçmişini altüst edecek ve arkeoloji tarihini baştan yazacak Göbeklitepe gibi hazinelerimizin kıymetini ne kadar biliyoruz acaba?..
Ve de en önemlisi, bir minik “kase” kadar değeri yok mudur bu ülkenin tüm dünyayı kıskandıran kültür hazinelerinin?..
Neden bu kadar değersiz buluyoruz ve ucuzlatıyoruz bu ülkenin tarihini-kültürünü, neden?..

GEÇMEYİN O KÖPRÜDEN...

Adı Osman Gazi Köprüsü... Ücretli geçişe 11 Temmuz 2016’da açılan bir köprü...
2017 Temmuz ayının sonuna kadar 7 milyon 662.105 araç kullanmış o köprüyü...
Köprü ve bağlantı yollarının 2016 geliri ancak 194 milyon 776.117 liraya ulaşabilmiş...
Velhasıl, yap-işlet-devret projesinde 12 aylık bilançoya bakılınca, yapımcı firmaya garanti edilen 14 milyon 600 bin araç geçişi hedefinin yarısına ancak ulaşılabilmiş...
İşte bu yüzden, 7 milyonu aşkın aracın “geçiş” maliyeti yapımcı frmaya Hazine’den ödenecekmiş!.. Avantadan yani...
Vatandaşın geçmediği bir köprünün parasını yine kendi vatandaşından alan bir devlet olarak tarihe yazıldı Türkiye Cumhuriyeti...
Çünkü yurttaşlarını bile bile ve de planlayarak enayi yerine koyan ve bunu da zorla dayatan AKP adlı, hesaptan-kitaptan habersiz bir iktidar var bu ülkede...
Sözün özü nettir; yazıklar olsun böylesi soygun sistemine de, o köprüden gelip geçene de!..

109 LİRALIK ÖPÜCÜK!..

Gazeteci Kadri Gürsel cezaevi çıkışında karısıyla öpüşünce büyük olay oldu!.. O hasret öpücüğünün üzerine yazılmadık şey de kalmadı...
Peki; o öpücük üzerine şair kesilenler, İstanbul’un Samatya sahilinde sevgilileriyle üç saniye öpüşebilirler mi acaba?.. Zor biraz!..
Çünkü Samatya sahilini İran’ın Kum kentine benzetmeye çalışanlar, kendilerine de şeriat polisi görevi biçmiş olmalılar ki, yurttaşları kırmızı çizgide tutmak için her tür pervasız davranışı sergilemekten çekinmiyorlar...
Baksanıza; vatandaş Ali Neşet, sosyal medya hesabından makbuzu da paylaşarak demiş ki, “İstanbul- Samatya’da kız arkadaşımla öpüştüğüm için polisler bana 109 lira ceza kesti...”
Neşet’e göre, polisler öpüşmenin “yasak” olduğunu söylemişler!.. Ancak olay yerinde yaptıkları Google’a aramasında, bu konuda bir yaptırım olmadığı anlaşılınca, polisler ceza makbuzunu “çevreyi rahatsız etmek” iddiasıyla kesmişler!..
Güvenlik güçleri, toplu taşıma araçlarında şortlu kızlara saldıran ya da Ataşehir’de tesettürlü kadınları yumruklayan magandaları bulmak için ter dökerken, boş işlerle uğraşarak milletin özel yaşamına karışan o işgüzar polisleri kim görevlendirmiş acaba?..
İstanbul valisi ve emniyet müdürlüğü ya polislerin eğitimine önem versin ya da caddelere, “öpüşmek yasaktır” levhaları koysun ki, vatandaşlar yollarda radar tuzağına düşürüldükleri gibi, “öpücük” tuzağına da düşmesinler!..