Türkiye-İran ortaklığı ve 'iç' sabotajcılar

25 Nisan günlü Yeni Şafak gazetesinin manşeti, “İran’dan PKK’ya İHA eğitimi” idi. Haberin başlık altı şöyle: “PKK’ya helikopter tahsis edip pilotluk eğitimi veren ABD, helikopterlerden ikisinin 15 Mart’ta Irak’ın kuzeyinde düşmesiyle suçüstü yakalanmıştı. Bu vahim olaydan sonra teslim olan bir PKK’lı ise İran’ın da yine Irak’ta İHA eğitimi vermeye başlayacağını anlattı.”

Habere göre, “İran eğitim verecek”miş. Peki kaynak kim? Yakalanan bir PKK’lı ifadesinde böyle söylemiş. Haberin içeriğinde bu “bilgi”yi doğrulayacak başka bir dayanak var mı? Yok!

Daha önemlisi bu sözde “haber”in manşete çekildiği günün önemi. Moskova’da Türkiye, Suriye, Rusya ve İran’ın Savunma Bakanları ile İstihbarat başkanlarının katıldığı, önümüzdeki dönemdeki gelişmelerin seyrini büyük ölçüde belirleyecek olan toplantının yapıldığı gün. Bu toplantı, içeride konuşulanlar kadar sadece yapılması nedeniyle önemli. Çünkü, Suriye’de sorunların çözümünde anahtar, Türkiye ile Suriye’nin yanısıra Rusya ve İran’ın askeri düzlemde de ortaklık kurmasında.

İşte tam bu aşamada “içeriden” birileri devreye girip Türkiye ile İran’ın arasını bozmak için “mezhepçi-milliyetçi” kisvesiyle kışkırtmalara girişiyor. Anlaşılıyor ki, Yeni Şafak’ın manşeti, devlet içinde bu “birileri”nin marifeti. Bunların saptanıp, devlet içinden temizlenmesi Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarları açısından tayin edici önemde. Neden mi? İnceleyelim.

SON 7 YILDAKİ GELİŞMELER

Son 7 yıllık gelişmeler, Türkiye ile İran’ın bölgesel ortaklık kurmasının en başta Türkiye’nin menfaatine olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Aynı zamanda Türkiye ile İran’ın bölgede aldıkları her ortak tavır, tüm bölgenin yararına olumlu sonuçlara ulaşılmasını sağladı.

Hatırlayalım; Türkiye’nin henüz 15 Temmuz darbesinin etkileriyle boğuşurken başlattığı Fırat Kalkanı Harekatı’nın uluslararası zeminini sağlayan Astana ortaklığının kurulmasıydı. Türkiye-Rusya-İran anlaşması; Türk Ordusu’nun, Fırat Kalkanı Harekatı ile İkinci İsrail’i tarihe gömme operasyonun başlangıcı oldu. Bu anlaşmanın sağladığı zeminde Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatları yapıldı.

Bu harekatlarla Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamanın yolu açıldı. Suriye Ordusu’nun, ülkenin ikinci büyük kenti olan Halep’i ve terörist grupların işgal ettiği diğer bölgeleri adım adım kurtarması bölge ülkelerinin mutabakatı sayesinde sağlandı. Türkiye’nin harekatı, ABD’nin IŞİD’e karşı operasyonlarla sahnelediği tezgahı bozdu. IŞİD, Türkiye, Suriye, Rusya ve İran’ın operasyonlarıyla bitirildi.

Türkiye-İran anlaşması, Musul’un IŞİD işgalinden kurtarılmasında belirleyici rol oynadı. Irak, Ankara ve Tahran’dan aldığı destekle ABD dayatmalarına karşı direndi ve IŞİD belasına karşı mücadeleyi Washington’un amaçlarının tam tersi doğrultuda sonuçlandırdı. Türkiye-İran anlaşmasıyla, Irak’ın kuzeyindeki İkinci İsrail referandumu girişimi bozguna uğratıldı; ABD’nin kolları altında alan genişleten Irak’ın kuzeyindeki gruplar birbirine düştü; Irak’ın kuzeyindeki Kukla Devletçik 2003 yılındaki sınırlara dönmek zorunda kaldı. Suriye’nin kuzeyi boyunca Akdeniz’e kadar koridor kurma hayali kuran PKK ise, ABD şemsiyesi altında kuzeydoğuda bir bölgeye sıkıştı.

Astana ortaklığını son yüz yüze Liderler Zirvesi’nde Türkiye, İran, Rusya devlet başkanları “ABD’nin işgalinin sona erdirilmesi” konusunda anlaştılarını ilan etti.

Yine Türkiye-İran anlaşmasıyla, ABD’nin Irak’taki Sünni bölgesi fitnesi suya düştü. Batı Asya’da “Sünni NATO” projesi fiyaskoyla sonuçlandı. Üstelik ABD’nin amaçlarının tam tersi doğrultuda bir gelişme başladı. Washington’un İran’a, Suriye’ye ve açıkça ilan edilmemesine rağmen aslında Türkiye’ye karşı kullandığı Batı Asya ülkeleri birer birer ABD güdümünden çıkmaya başladı. Önce Katar, sonra Birleşik Arap Emirlikleri en sonunda Suudi Arabistan, Türkiye ve İran ile eşzamanlı olarak barıştı.

YAPILACAK İŞ

Açıkça görülebileceği gibi, Türkiye ile İran’ın bölgesel konularda ortak bir noktada buluşması Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarlarının gereğidir. Türkiye-İran ortaklığı bölgeye huzur getirir. Buna karşı çıkan, ABD ve İsrail’den başka bir kuvvet yoktur. O nedenle İran’a düşmanlık Türkiye’ye düşmanlıktır.

Kuşkusuz bu süreç düz bir çizgi şeklinde ilerlemiyor. Zikzaklar, inişler çıkışlar sözkonusu. Fakat şu gerçeği saptamamız gerekiyor: Ana doğrultuyu değiştirmeye muktedir bir güç yok. ABD ve bölgedeki partneri İsrail, “içeri”den baltalama faaliyetleri ile bu gelişmeyi kesintiye uğratmaya, böylelikle zaman kazanmaya çalışıyor. Bölge ülkelerinin çıkarı ise, bu bölgesel ortaklıkların kapsamının genişletilmesi, çok kutuplu dünya koşullarına göre şekillendirilerek bir an önce ete kemiğe büründürülmesini sağlamakta. Bu gelişmelerin merkezinde yer alan ve sürecin yönünü ve hızını belirleyecek önemde kilit ülke olan Türkiye’de yapılacak ilk iş ise, bu faaliyetleri yürütenleri devlet içinden temizlemektir.