Yazın yumuşak geçiş türbülans eylülde

Bu yazıya geçmeden önce geçen hafta yaşanan 2 gelişmeyi yorumlamak istiyorum.

Birinci gelişme CHP genel başkan yardımcısı Sn. Prof. Dr. Yalçın Karatepe’nin, Hazine ve Maliye Bakanı Sn. Mehmet Şimşek’i ziyareti idi.

Karatepe, Mehmet Şimşek’e taleplerini iletti. Talepler 4 başlıktan oluşuyordu. Özet olarak bu başlıklar “Emekli ve asgari ücret artışlarını yapın, adil vergileme yapın, tarımsal destekleri arttırın.”

4 saat baş başa görüşme yapıldı. Bu görüşme ile ilgili “Dağ fare doğurdu” denilebilir, ancak olması gereken olmuştu.

Her iki taraf da aslında Atlantik sisteminin sol ve sağ bacakları. Mehmet Şimşek’in uygulayıcı olarak temsil ettiği sağ bacak, sistemin temel uygulayıcısı. Yalçın Karatepe’nin temsil ettiği taraf ise sistemin sol bacağı ve görevi yapılan uygulamalarda toplumu çok yaralayan ve sisteme itiraza neden olacak aşırılıkları eleştirerek bir nevi ağrı giderici etkisi yaratarak sistemin devamlılığını sağlamak.

Karatepe görevini yerine getirdi. Mehmet Şimşek eminim toplantıdan çok memnun ayrılmıştır.

Nedeni şudur; bugün emperyalizmin Türkiye’de ihtiyacı, Atlantik sistemi merkezlerine yeni gelir kaynakları yaratmak ve Türkiye’nin sistem çizgisinden çıkma hamlelerinde oluşturulan bu tuzakları harekete geçirerek Türkiye’nin tekrar hizaya girmesini sağlamak. Mehmet Şimşek bu 2 talebi, düşen enflasyonu yükselterek, yükselen enflasyonun çözümünün de yüksek faiz olduğunu anlatarak yaptı. Şimşek politikası AK Parti’nin siyaseti paralelinde gerçekleşti. Yüzde 50 faiz oranı ve yaklaşık 70 milyar dolar sıcak para içeri girdi.

Karatepe bu tuzaktan bahsetmedi. Zaten görevi bunun üstünü örtmekti. Ayrıca üretim, sanayi ve ticarette kötü gidişin hiç bahsi geçmedi.

Bu toplantı sonuçta liberal sistemin sağ ve sol taraflarının buluşması idi.

İkinci gelişme ise; Merkez Bankanın politika faizini yüzde 50 olarak sabit tutması idi. Burada da hükümet daha yeni Türkiye’ye soktukları sıcak paranın henüz yeterince nemalanmasını tamamlayamaması nedeniyle yüksek faizde kaldı.

Yüksek faizde kalmayı da bize enflasyonun yönünün henüz belli olmaması şeklinde anlattılar.
Yazın böyle yumuşak geçecek. Eylül ile birlikte neler yaşanacak göreceğiz.

NEREYE GİDİYORUZ?

Gelelim nereye gidiyoruz kısmına.

Türkiye, son bir yılda bilinçli olarak artırılan enflasyon bahane edilerek faizleri yükseltti. Yüzde 50’ye varan faiz oranı ve artışı duran kurlar ile sıcak paranın yüksek nema sağlayabileceği bir iklim yaratıldı.

Yaratılan bu iklime paralel olarak, döviz rezervleri içeri girmiş olan yabancı sermayenin, zamanı gelince ve Türkiye’den çıkması gerektiğinde çıkışta zorlanmaması için artırıldı. Bu haftalarda artık pozitif rezervden bahseder hale geldik.

Yeni çıkacak vergi torbası, içeriye giren sıcak paranın, Türkiye’den beklentisi olan faizi sorunsuz alabilmesi için “vergide adalet ve denk bütçe” adı altında bize sunuldu.

Sonuçta sıcak para sistemi neredeyse sorunsuz yeniden tamamlandı.

Ancak bu gidiş tabi ki hayırlı bir gidiş değil. Yukarıda üretim, istihdam, tarım, ihracat gibi toplumu en yakından ilgilendiren konular konuşuldu mu? Hayır. Bugün insanların canını en çok ve yakından yakan enflasyon zaten düşecekti. Enflasyon düşecek ama 1 yıldan bu yana izlenen sıcak para politikasının acısı, Eylül ayından başlayarak Türkiye’nin içine girdiği gerçek durumu ortaya çıkarmaya başlayacak.