Türkiye-Suriye görüşmeleri buzdolabında
Gazetemizin kıymetli yazarı Fikret Akfırat’ın, “Suriye ile normalleşmede gecikme, ABD’ye koz veriyor” yazısında önemli tespitler ve uyarılar var. Sayın Akfırat, “Suriye ile normalleşme gündeminde bir yavaşlama görünüyor. Oysa daha iki ay önce kamuoyunda bu konuda hızlı adımların atılması beklentisi oluşmuştu. Basına yansıyan bilgilere göre, MİT Başkanı Hakan Fidan ile Suriyeli mevkidaşı Ali Memluk arasında bir dizi görüşme yapıldı. Bazı konular masaya yatırıldı. Prensipler konuşuldu ama ciddi bir ilerleme olmadı… Bir sonraki aşamada siyasi düzeyde bir görüşme yapılması var idi. Yani iki ülkenin dışişleri bakanlıklarının ilgili bürokratlarının bir masa etrafında buluşması ve ‘normalleşme’ sürecinin böylelikle başlatılması. Ancak son iki ay içinde böyle bir adım atılmış değil.” tespiti doğrudur.
Sayın Akfırat, bu sürecin kamuoyunun beklentisi olan Suriye ile ilişkilerde normalleşme sürecinde, elle tutulur gözle görülür bir sonuç doğuramamasının sebebi olarak, “Ankara’nın ABD ile ‘normalleşme’ gündemini” takip etmesine bağlamış, önemli bir faktöre atıfta bulunmuştur. “15 Eylül’de Türkiye ile ABD arasında Yüksek Düzeyli Stratejik Mekanizması toplantısı Washington’da yapıldı. ABD Dışişlerinin şahin takımından ve Ukrayna’da Zelenskiy'i işbaşına getiren sürecin mimarı Victoria Nuland’ın da katıldığı görüşmelerde masaya ABD tarafının neler getirdiğini bilmiyoruz. Ancak görüşme sonunda yayınlanan açıklamada ‘Heyetler, Ukrayna'nın egemenliği ve toprak bütünlüğüne güçlü desteklerini yinelemişler, NATO'nun birliği ile aralarındaki eşgüdümün daha da güçlendirilmesi imkanlarını ele almışlardır’ denmesinden anlıyoruz ki, Türkiye’nin Rusya’ya karşı Atlantik kampındaki konumlanışını sağlamak masanın ağırlıklı konusunu oluşturuyordu.” demiş.
2011’DE KAYBEDİLEN HAK
Yazıda, Türkiye-Suriye arasındaki görüşmelerin ikinci aşamasına geçilememesinin sebebinin Suriye hükümetinin Erdoğan hükümetine daha çok prim vermeme kararı, Rusya ve İran’ın da bu yönde Suriye devletinden talebinin olması ile de ilgili olabileceği olguları da irdelenseydi daha iyi olurdu. Konu Türkiye olduğunda İran ve Rusya ile istişareler Suriye’nin esaslarından birisidir. Suriye için Türkiye’nin öncelikli statüde olması hakkı 2011 de kaybedildi. Bunun tekrar eski duruma gelmesi kolay olmayacak ve uzun bir zaman alacaktır. Ayrıca Suriye çıkarlarına uygun düşse dahi Rusya ve İran’ı hoşnut etmeyecek adımları atmaktan imtina edecektir. Şam, Moskova ve Tahran’ın garantör olmasının ardından Ankara ile hızlı bir normalleşme sürecine adapte oldu. Öyle ki, görüşme trafiğinin başlayacağı günlerde sayın Doğu Perinçek ve sayın Ethem Sancak’ın Şam ziyareti programı vardı. Tüm hazırlıklar yapılmıştı. Bir son dakika gelişmesi olarak ziyaret ertelendi.
ŞAM’DAKİ İHTİMALLER
Bunun en önemli sebebi, o tarihte görüştüğümüz Suriye Dışişleri Bakanlığından bir yetkilinin, “bu aşamada Türk tarafı bizden ikili görüşmeler sonuçlanıncaya kadar Türk hükümeti dışındaki siyasi heyetlerin ziyaretlerinin ertelenmesini istedi. Biz de bu talebe saygı duyduk” ifadesinde yatmaktadır. Sayın Perinçek de “hükümet içindeki Amerikancılar ziyaretin gerçekleşmemesi için yoğun bir çaba içinde” demişti. İlk lahzadan itibaren Suriye’ye karşı başlatılan Emperyalist savaşa karşı amasız mücadele eden, Suriye’ye dayatılan etnik ve mezhepsel bölünmenin Türkiye’yi de hedef aldığını tespit eden genelde Vatan Partisi, TGB (Türkiye Gençlik Birliği) ve medyasının Şam nezdinde sahip olduğu saygı ve özel konumuna rağmen resmi ziyareti ertelemesini bu çerçevede değerlendirmeliyiz. Görüşmelerin verimli geçmesi ve sonuç alıcı olması için Ankara ile ön koşulsuz masaya oturmaya razı olan ve TSK’nın Suriye’de “işgalci bir güç ve hemen çıkmalıdır” diyen Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat ilk kez, “Türkiye tarafı askerlerini ne zaman çekeceğin bir takvime bağlamalı ve bize taahhütte bulunmalıdır” noktasına gelmişti. Amma ve lakin istihbarat şefleri ve alt düzey diplomatik görüşmelere rağmen sürecin buzdolabına taşındığını görmekteyiz; Bunun sebebi Şam’da, “Erdoğan hükümetinin seçime kadar her taraftan yararlanma taktiğinde olduğu” kanaatinin oluşmasıdır. İkinci sebebi ise Suriye’nin iktidarın kararlarında etkili olan bazı çevrelerde Erdoğan’ın “en zayıf olduğu bir dönem yaşadığı, taviz vermeye daha yatkın olduğu ve bu konumundan istifade edilmelidir” düşüncesinin hâkim olduğu görülmektedir. En önemli üçüncü sebep ise Rusya ve İran’ın Şam’dan “frene bas” telkininde bulunmuş olmasının ihtimal dâhilinde olduğu gerçeğidir. Zira;
- Ankara, Avrupa Karma Parlamenter Meclisinde (AKPM) Rusya’nın bir “terör rejimi” kararına evet oyu vermiştir.
- Kırım ve Donbass bölgelerinde yapılan referandumu tanımadığını ve bu bölgelerin ilhakını kabul etmediğini ilan etmiştir.
- Zelenskiy’e silah satışına devam etmiştir.
- Karabağ bölgesinde Azerbaycan ve hatta Ermenistan ile Moskova’dan bağımsız bir münasebet geliştirmiş ve yalnız başına inisiyatif sahibi olmak istemiştir.
- Ankara’da, Moskova’nın tahıl ve gaz konularında Türkiye’ye verdiği imtiyazın Moskova’nın acizliği ve “Ankara’ya kayıtsız şartsız duyduğu ihtiyaç” olarak değerlendirdiği yönünde yanlış bir kanaat oluşmuş olabilir.
SİYAH VE BEYAZ DIŞINDA ALTERNATİF YOK
Suriye Özel Temsilcisi ve Rus heyetinin Esad ile görüşmesinin ardından Suriye’nin El-Vatan gazetesine verdiği röportajda, El-Nusra’nın Fırat kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerine Ankara’nın onayı ile girdiğini ifade etmesi, Sayın Erdoğan’ın tahıl konusundaki arabulucu rolü sayesinde “kriz çözen lider” olarak öne çıkmasını sağlayan Rusya’nın tahıl ihracatını durdurması ve Suriye sahasında sürecin şimdilik buzdolabına taşınması Ankara’ya; “ABD ile yol alırsan Suriye’de yol alamazsın” mesajıdır. Türkiye’nin siyah ve beyaz yerine gri ve daha farklı renklerde siyaset yapmasının kısa ve hatta orta vadede iyi bir kazanç sağlayacağını ancak uzun vadede siyah veya beyazın dışında bir alternatifin gündemden kalkacağını tespit etmiştik.