Türkiye ve Mısır arasında savaşın kazananı kim olur?

Doğu Akdeniz’in köklü devletleri Türkiye ve Mısır, Libya topraklarında savaşın eşiğindeler.

İki ülke arasında Muhammed Mursi’nin devrilip General Abulfettah El Sisi’nin iktidara geldiği 2013 yılında başlayan anlaşmazlık, Doğu Akdeniz’deki saflaşmayla beraber derinleşirken, gelinen son noktada Libya üzerinde çatışma ihtimali doğmuş durumda.

Mısır Parlamentosu’nun Cumhurbaşkanı el Sisi’ye, “Mısır ulusal güvenliğini sağlamak için gerekli önlemleri alma” yani savaş yetkisi vermesi sonrası, ulusal ve uluslararası basında iki ülke ordularını kıyaslayan yayınlardan geçilmez oldu.

Diğer yandan Fransa ve Körfez ülkeleri açık bir biçimde, ABD ise el altından Mısır’ı Türkiye’nin üzerine sürmek için yeni hamleler yapıyor.

Savaş kapımızı çalarken, önümüzde beliren soru açık; Türkiye ve Mısır arasında olası bir savaşın kazananı kim olur?

KISA VADELİ JEOPOLİTİK VE İDEOLOJİK HESAPLAR

Yüzlerce yıldır Akdeniz’de hüküm süren iki büyük medeniyetin olası savaşına kısa vadeli jeopolitik ve/veya ideolojik hesaplar üzerinden bakma yanlışına düşen maalesef geniş bir kitle var.

Çizgisel, sadece siyah ve beyazlardan oluşan bir doğru üzerinde hareket eden jeopolitik yaklaşım, bölgeyi bir satranç tahtasından, bölge milletlerini ise tarihten ve toplumsal gerçeklikten yoksun satranç taşlarından ibaret olarak değerlendiriyor.

Türkiye ve Mısır arasında olası bir savaşın sonuçlarını sadece jeopolitik bir bakışla değerlendirdiğimizde, Sirte ve Cufra başta olmak üzere el değiştirmesi muhtemel şehirler, bazı noktalarda direkt fakat genel olarak vekaleten sürecek bir çatışma hali ve son kertede uluslararası bir platformda yapılacak anlaşmayla bölünen Libya manzarasıyla karşı karşıya kalıyoruz.

Jeopolitikle sınırlı bir bakış açısının bu manzaradan çıkaracağı sonuç ise Doğu Akdeniz’de kısa vadeli bir zafer ve Libya’da birkaç petrol kuyusunun daha kontrolü olacaktır.

Müslüman Kardeşler eksenli ideolojik yaklaşım ise Sisi’nin olası mağlubiyetinin, Mısır başta olmak üzere Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da tekrar ılımlı İslamcı bir dalganın yükselişine neden olacağının hesaplarını yapıyor.

SURİYE ÖRNEĞİ

Sadece jeopolitik ve ideolojik saiklerle hareket etmenin zararlarını Suriye’de yaşadık.

Suriye’de devletin zafiyete uğraması sonucu boşalttığı toprakları PKK/PYD/YPG terör örgütlerinin yanı sıra sayısız cihatçı örgüt doldurdu. Bugün bu örgütler sadece Suriye’nin değil Türkiye ve İran’ın da güvenliklerini tehdit ediyor.

Diğer yandan Türkiye’ye akın eden milyonlarca Suriyeli ülkemizin toplumsal yapısını bozarken, ekonomik anlamda da tahribata neden oldu.

En önemlisi ise komşu bir ülkeyle açık savaş pozisyonuna girmiş olduk ki zararlarını sadece kısa dönemde değil uzun vadede de yaşayacağız.

17 milyon nüfuslu Suriye’yle karşılaştırıldığında 100 milyonu aşkın nüfusa, ekonomik, askeri ve siyasi derinliğe sahip Mısır, büyük bir taş. Yerinden oynamasının sadece bölgede değil dünyada büyük depremlere neden olacağı aşikar.

Libya’yla bağlantılı olarak Mısır’da doğacak bir yönetim boşluğunun ateşi sadece Kuzey Afrika’yı değil bölgemizin tamamını yangın yerine çevirecek, tetiklediği fay hatlarının etkileri Ankara’dan dahi hissedilecektir.

Böyle bir durumun yaşanması halinde Mısır’da ya da Libya’da yönetimde kimin olduğunun bir önemi kalmayacak, geriye kalan sadece yıkım olacaktır.

Askeri anlamda kazanılması muhtemel başarı ise Pirus Zaferi’nden ibaret olacak ve bölgedeki istikrarsızlık Türkiye’yi de etkileyecektir.

KAZANAN ABD-İSRAİL-KÖRFEZ CEPHESİ OLACAKTIR

Gelinen noktada, AKP’nin Müslüman Kardeşler ısrarının ne kadar payı varsa Sisi yönetiminin Türkiye’ye karşı Batı’ya yakınlaşma siyasetinin de o kadar etkili olduğunu belirtelim.

Fakat Mısır’ın henüz Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı bir anlaşmaya imza atmamış olması kapının hala açık olduğunu göstermektedir.

Bu noktada Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, Mısır’la maslahatgüzar, uzmanlar ve Cumhurbaşkanı’nın talimatı doğrultusunda Dışişleri Bakanları seviyesinde görüşmeler yapıldığı bilgisini paylaşması önemlidir.

Keza Mısır tarafından da Türkiye’yle sıcak çatışmaya girmek gibi bir niyetleri olmadığı yönünde açıklamalar yapıldı.

İki ülke arasında çatışmanın sadece Sirte ve Cufra veya Libya’yla sınırlı kalmayacağı ve üçüncü kuvvetlerinde müdahil olacağı bir çatışmaya dönüşeceği aşikar.

Bugün Libya üzerinden yapılan restleşme başta ABD-İsrail ve Körfez olmak üzere emperyalist kuvvetler ve işbirlikçilerinin iştahını kabartıyor

Türkiye ve Mısır arasında yapılan savaş çığırtkanlığını, Büyük Ortadoğu Projesi’nin ikinci sürümü olan “Yüzyılın Anlaşması”yla eş güdümlü değerlendirmekte yarar var.

BOP’un akıl hocalarından olan ABD eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice döneminde ortaya atılan, “Yaratıcı Anarşi” yani Ortadoğu’daki etnik grupları, halkları ve devletleri devamlı çatışma içinde tutma projesinin halen yürürlükte olduğuna dair pek çok emare mevcut.

Bugün savaş çığırtkanlığı yapanlar şunu unutmamalı ki, olası bir savaşın kazananı ne Türkiye ne de Mısır olacaktır… Kazananın ABD-İsrail-Körfez hattı olacağı bir savaşın içine çekilmek isteniyoruz.

ÇÖZÜM

Çözümü düşünürken büyük, tarihi ve kazananı olmayan bir çatışmanın eşiğinde olduğumuzu anlamakta yarar vardır.

Olası bir çatışma durumunda, elbette Türk Silahlı Kuvvetleri, tıpkı Libya ve dünyanın diğer köşelerinde olduğu gibi görevini başarıyla yerine getirecek ve ülkenin menfaatlerini koruyacaktır. Fakat askeri başarı, diplomasiyle taçlandırılmadıkça eksiktir.

Mısır’la olası çatışma ise diplomasinin de kudretini aşacak orta ve uzun vadeli tahribatlara, milletler arasına kan girmesine neden olacaktır.

Dolayısıyla çözüm için öncelikle gerekli olan, ideolojik prangalar ve kısa vadeli hesaplardan arınmış bir iradedir.

Somut olarak ise;

1.Sirte ve Cufra konusunda TSK ve Mısır ordu yetkilileri arasında direkt görüşme,

2. Karşılıklı olarak gayrıresmi ( emekli diplomat, asker, akademisyen, gazeteci, uzmanlar) heyetler üzerinden temas kurulması,

3. Medyadaki tansiyonun düşürülmesi,

4. Türkiye’nin İhvan konusunda nötr hale gelmesi ve Mısır’ın Körfez destekli Türkiye karşıtı propagandaya mahal vermemesi,

5. Uzmanlar arasında Doğu Akdeniz konusunda görüşme,

6. Hâlihazırda büyük potansiyel içeren ticari ilişkilerde çeşitli yumuşamalara gidilmesi şeklinde adımların atılması, iki ülke arasında ilişkilerin normalleşmesinin yolunu açacaktır.

Altını çizmekte yarar var; Türkiye ve Mısır arasında bir çatışma halinde orta ve uzun vadede iki tarafında kayıpları büyük olacaktır.

Mısır’ın, üçüncü kuvvetlerin dolduruşuna gelip Türkiye’ye karşı agresif bir tutum içine girmesi ne kadar yanlışsa Ankara’nın da İhvan’a verdiği destek bir o kadar yanlıştır.

Tansiyonu düşürecek hamleler bölgeyi rahatlatacaktır.

Türkiye, bir yandan çıkarlarını savunurken diğer yandan komşu kavgası çıkmasını engelleyecek birikime sahiptir.

Mesele ideolojik saplantılar ve tarih perspektifinden yoksun kısa vadeli, küçük hesaplara teslim olmamaktadır.

Coğrafya kaderse, Türkiye-Mısır dostluğu mecburiyettir.