Türkiye’nin AB üyeliğinde gelinen durum ve yapılması gerekenler
Değişik partilerden farklı görüşteki Avrupa Parlamentosu grup başkanları ve milletvekilleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve devlet uygulamalarına yoğun eleştiri yağdırdı. Türkiye’de devletin darbe girişiminden bu yana ölçüsüz davranarak, on binlerce kişinin görevden alındığını, tutuklandığını, bağımsız yargının kalmadığını, temel hak ve özgürlüklerin Erdoğan tarafından ayaklar altına alındığını, birbirini desteklercesine belirttiler.
AB parlamenterleri, 138 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılma amacının, Erdoğan’ın ısrarla istediği başkanlık sistemini gerçekleştirebilmek için gerekli çoğunluğun Millet Meclisi’nde sağlanması olduğuna vurgu yaptılar.
Türkiye konusunda ilk defa sosyalistinden, sağ, liberal ve yeşiller partililerine değin herkes adeta bir ağızdan Türkiye’deki durumu yoğun eleştiriye tuttu. Büyük bir çoğunlukla Türkiye ile müzakere süreci geçici olarak donduruldu. Oysa geçmişte Türkiye’deki durum değerlendirilirken, eleştirenlerin yanı sıra, Türkiye`ye sahip çıkanlar tartışırlardı ve Türkiye yanlısı taraf genellikle de ağır basardı.
Özellikle darbe girişiminden ve olağanüstü halyasası uygulamalarından bu yana Türkiye’de yaşananlar, Türkiye karşıtı ortak bir tavrın oluşmasına neden oldu. Neredeyse her gün, ana haber kaynaklarında ve medyada Erdoğan’ı hedef alan ve Türkiye’deki durumu eleştiren yayınlar var.
TÜRKİYE’NİN DÜNYA KAMUOYUNA YÖNELİK İLETİŞİM SORUNU
Avrupa Parlamentosu’nda dillendirilen yukarıdaki eleştirilere katılmamak olası mı? Eğer 100 bine yakın kişi işinden atılıyor, on binlercesi tutuklanıyor, bazı HDP milletvekilleri gözaltına alınıyorsa, bunun nedenlerini ve gerekçelerini eldeki kanıtlarıyla Türkiye ve dünya kamuoyuna ayrıntılarıyla tekrar tekrar açıklamak gerekmez mi?
FETÖ terör örgütü hakkında özellikle dünya kamuoyu bilgilendirilmiş değildir. Bu örgütün ve elemanlarının hangi suç eylemlerine katıldığı, hangi yasadışı yöntemlerle, orduya, yargıya ve diğer kamu kurumlarına yerleştirildiği, kaynaklarıyla değişik dilerde dünya kamuoyuna neden açıklanmıyor? Bu konuda uzun yıllar Gülen ile birlikte çalışanların yaptıkları tüyler ürperten açıklamaları var. Tutuklananların verdikleri ifadeler var. Bunlar Dünya Kamuoyu ve özellikle de siyasi yetkililerce bilinmiyor. Kamuoyu sadece şu kadar kişi işinden atıldı, tutuklandı haberlerini duyuyor. Neden, niçin ve hangi suçları nedeniyle bu uygulamaların yapıldığı bilinmiyor.
Aynı çalışma PKK konusunda da yapılmıyor. Türkiye neden PKK’nın bizzat üstlendiği terör saldırılarının dökümünü yapmıyor. Güneydoğu illerinde nerelere patlayıcı maddelerin döşenerek buralarda sözde “kurtarılmış bölge” ilan edildiğini, terör uygulandığını, normal yaşma geçilmesi içinse ne kadar kişinin yaşamını yitirdiğini, tek tek neden kanıtlarıyla dünya kamuoyuna açıklanmıyor?
Dokunulmazlıkları kaldırılarak gözaltına alınan HDP’li milletvekillerinin PKK ile bağlantıları olduğu ve hatta PKK’ya destek verdikleri suçlaması gerçekse, bunlar kanıtlarıyla neden ortaya konmuyor?
AB’NİN İKİYÜZLÜ POLİTİKALARINA KARŞI İNANDIRICI DIŞ POLİTİKA
53 yıldır süregelen Türkiye’nin AB’ye üye olma çabalarını, Almanya Parlamentosu Avrupa Komisyonu eski üyesi olarak da yıllarca savundum. Türkiye’ye karşı nedenli çifte standartla ve ikiyüzlü davranıldığını ve hatta çoğu AB ülkesinin Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduklarını görerek ve yaşayarak anlattım. Çünkü, bir yandan Türkiye’ye yapılan haksızlığı karşı tavır almayı, diğer yandan da AB’nin benimsediği, evrensel insan hak ve özgürlükleri, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, basın ve fikir özgürlüğünü, sosyal ve sendikal hakları, Türkiye’nin de tam olarak benimsemesini istiyorum. Türkiye bu standartları tabii ki AB üyesi olmaksızın da yaşama geçirebilir. Ne yazık ki AKP döneminde bunun tersi bir durumu yaşıyoruz. AB üyeliğini savunurken, öteden beri de Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri, Rusya ve uzak doğuyla ilişkilerini de çok yönlü geliştirmesi gerektiğini belirtmekteyim. Bu nedenle Türkiye’nin Şanghay grubuna yaklaşması ve bu yönde adım atması gerekli ve doğru bir politik yaklaşımdır.
Siyasi yetkililer, dış politikada bağırıp çağırarak, herkese meydan okuyarak Türkiye’yi yalnızlığa sürükleyen bu yanlış politikadan vazgeçmelidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör örgütü olarak yasak olmasına karşın, bazı AB ülkelerinin ve Avrupa Parlamentosu’nun PKK’ya genellikle göz yumdukları konusundaki serzenişlerinde haklıdır. Ancak Türkiye bu konuda üzerine düşeni henüz yapmış da değildir. Bağırma ve öfkelenme yerine, Dünya kamuoyu ve siyasiler ancak kanıtlarla, çok yönlü ve sürekli çalışmalarla ikna edilebilir. Türkiye’nin yurtdışında 94 Büyükelçiliği, 11 ülkede daimi temsilciliği ve 61 ülkede de konsoloslukları bulunmaktadır. Özellikle büyükelçilerin ve basın ataşelerin görevi, ülke diline çevrilmiş ellerindeki kanıtlarla, hükümet yetkililerini, milletvekillerini ve basını ziyaret ederek, FETÖ, PKK ve IŞİD konusunda bilgilendirmeleri gerekir. Türkiye’deki bir çok ülke büyükelçilerinin de sürekli olarak bu konularda bilgilendirilmeleri gereğince yerine getirilmelidir.