Türkiye’nin başındaki bir başka ‘K.K.’ problemi!

Bu başlığı, biraz da dikkat çekmek için attık. Yoksa burada bahsettiğimiz “K.K.”nın Kemal Kılıçdaroğlu ile hiç bir alakası yok. O “K.K.” zaten günün her saatinde basında ve yayında. Bir de bizim bahsimize gerek olmayacak kadar da bahsedilen bir isim zaten. Ama yazınızı okutmak için dikkatleri çekmek zorundasınız. Biz de o kurala uyup böyle bir başlık attık. Aslında, yazının başlığını düşünürken, çocukluğumuzdaki yazlık sinemaların, Mersin sokaklarında dolaştırdıkları at arabalı reklam panolarından da esinlendik. O zamanlar, renkli filmler henüz fazlaca yaygın olmadığı için, sinema işletmecileri haince bir numara yapıp, filmlerin afişine kocaman “TAMAMEN RENKLİ” yazarlardı. Ama hemen altında küçücük ve görünmeyecek derece silik bir yazı ile “DEĞİLDİR” de eklerlerdi. Anadolu’nun aklı evvel müteşebbislerinin bir yaratıcılığı olmalıydı yaptıkları herhalde. Bu bizim “K.K.” başlığımız da, o günlerin masum bir devamı sayılmalıdır.

Gelelim gerçekten bu “K.K.” ile neyi kastettiğimize. Bunu biz açıklamadan önce , gelin bir bilmece oynayalım ve size soralım: “Türkiye’deki şehirlerimizin hemen her sokağında en az birer adet var olan ve baş harfleri ‘K’ olan iki ‘şey’ nedir?”

KAHVELER VE KUAFÖRLE DİYARI MIYIZ?

Cevap verelim hemen: Bahsettiğimiz, her sokağımızda bulabileceğimiz iki “K”li kuruluş, Kahvehaneler ve Kuaförler! Aslında ikincisi son zamanlarda giderek artan bir eğilim de göstermekte. Zaten yıllar önce yurt dışında yaşarken, her tatile geldiğimizde, mahalle aralarındaki bu iki “K” dükkanlarının giderek yaygınlaşıtığına şahit olur ve nereye gidecek bu artışın sonu diye merak ederdik.

Geçenlerde, Sayın Bay Google’e sordum her iki “K”nın Türkiye’deki sayısını. Beklentilerimin çok üstünde rakamlar çıkınca da, bu konuda bir yazı yazmanın artık farz olduğuna hükmettim: Türkiye’de toplam 700.000 (yazıyla yedi yüz bin) kahvehane ve 90.000 (yazıyla doksan bin) kuaför bulunmaktaymış! Yani rakamları çarpıp bölüp, nüfusla ilişkilendirirsek, her 105 yurttaşımıza bir adet kahvehane düşerken, her 933 kişiye de bir kuaför denk gelmekte. Elbette bu matematiğin içine, ülkenin çocuk nüfusunu, kadın erkek olarak ikiye bölündüğünü, kadınlarımızın kahvehanelere, erkeklerimizin de kuaförlere fazla rağbet göstermedikleri gibi bazı toplumsal noktaları da eklemek gerek. Çocuk nüfusumuzun ise, ikisine de ilgi duymayacağı açıktır.

Yani rakamları güzelce bir ele alır ve analiz ederseniz, kahvehanelerdeki erkek nüfusumuzun ve kuaförlerdeki kadın nüfusumuzun olağanüstü büyüklüğünü kolaylıkla bulursunuz.

BU İKİ ‘K’NIN SEÇİMLERLE NE İLGİSİ OLABİLİR?

Bulup da ne yapacağız der gibisiniz, haklısınız. Neden bu rakamları ortaya attık biraz açıklamamız gerek burada: Daha seçim sürecinin tam da ortasında olduğumuz şu günlerde, hemen herkes Türk milletinin tahlilini yapıp, seçim sonuçlarının kerametini anlamak peşinde. İşin içine din, inanç, köylülük, şehirlilik, gericilik, ilericilik, vefasızlık, geri zekalılık, velhasılı Türk dilindeki tüm sıfatları katarak, Türk halkının karakterini ve tercihlerindeki sebepleri bulmaya çalışmaktalar. Toplum mühendisliği de denilen bu bilim dalı bizde fazlaca gelişmediği için de, hemen herkes doğaçlama yapıp kendine göre bir sonuç çıkarmakta durumdan.

Bizim bahsettiğimiz iki “K”den çıkardığımız sonuca gelince, bu uzun yıllar süren yurt içi ve yurt dışı gözlemlerinin bir sonucu. Gelin önce birinci “K” harfini ele alalım: Kahvehanelerimiz! Aslında birer sosyal toplanma ve kültürel merkez olarak ortaya çıkmış olsa bile, günümüz Türkiye’sinde kahvehanelerin fonksiyonunda gözle görünür bir gerileme görmek mümkündür. Yaşlanan Türkiye nüfusunun bir yansıması olarak, kahvehanelerimiz artık “ununu elemiş eleğini asmış” deyimimizi ispat edercesine birer “enerji ve kaynak tüketen” yerler halindedir bizce. Yani, hemen her kahvehanemiz onlarca öğretmenimiz, mühendisimiz, mimarımız, tapu memurumuz, yani aklınıza gelebilecek her iş kolunda en azından 25 sene dirsek çürütmüş, uzmanlık kazanmış, ama şimdilerde “emeklilik” adı altında bir kenara atılmış insanımızla doludur.

KAHVEDEKİLERİ TOPLUMA GERİ KATMAK

Bilmekten, anlamaktan ve üretmekten nasıl emekli olunabilirse artık, toplamları milyonları bulan, hayatının en verimli çağındaki ve bir nesli bir sonrakine bağlamak gibi bir fonksiyonu olabilecek bu insanlar, aslında bu fani dünyadaki zamanlarının dolup, ölmeyi beklemek zorunda bırakılmaktadırlar. Küçük bir düzenleme ile, ve o artık unutulmuş olan “Vatan-Millet-Sakarya” ruhunun yeniden kazandırılması ile, bu milyonlar ömürlerinin son zamanlarını hem ülkelerine hem de diğer insanlara yararlı olabilmenin verdiği mutluluk ile geçirebilme ihtimaline sahip olabilirler. Mesela, milyonlarca yoksul öğrencinin zorla gitmek zorunda kaldıkları dersanelere benzer biryapı ile, bu kahvehanelerdeki emekli öğretmenlerimiz vatan hizmetine çağrılabilirler. Buna benzer şekilde, hemen her meslek dalındaki emekli insanların vatan hizmeti ile ödüllendirilmesi ve karşılığını alması sağlanabilir. İşin kısacası, 700 bine varan sayıdaki kahvehaneler fiili olarak, harıl harıl çalışan birer kültür yuvası haline gelebilir küçük bir çalışma ile. Emekliliği, hayattan vazgeçme ve ölümü sessizce bekleme şeklinde anlayan bir ülke olma lüksümüzün olmadığını da iyi bilmek gerekir.

KİMİN GÜZELİ OLMAK ZORUNDAYIZ?

Gelelim bahsettiğimiz ikinci “K’ ile başlayan mesleğe: nasıl kahvehanelerimiz Türkiye’nin erkeklerinin bir problemi ise, bu ikinci “K” olan kuaförler de, Türkiye’mizin kadınlarının başındaki bir problemdir bizce. Neden problemdir? Çünkü, özellikle de küresel kültür ve onun en büyük aleti olan sosyal medya memleketimize geldiğinden bu yana, insanlarımızın görünüşe verdikleri önem konusundaki hassaslaşma dikkati çekecek seviyededir. Küreselleşme dünyanın her tarafında görüntü ve fiziki güzellik anlayışı diye bir şeyi insanlara dayattığından beri, özellikle de kadınlarımız arasında, onların dayattığı standartlara adeta uyma zorunluluğu ortaya çıkmıştır. İşte tam da bu sebepten dolayı, hemen her sokakta, iki ya da daha fazla kuaför, yeni bir olgu olarak Türkiye’yi de diğer ülkeleri de kasıp kavurmaktadır. Elbette kadını ve erkeği ile bakımlı, güzel ve sunulabilir olmayı amaçlamak iyi bir şeydir. Ama bunun toplum yapısını değiştirecek bir ölçüde ve yapaylıkta bir salgın haline getirilmesi, memleketin geleceği açısından problem yaratabilecek bir durum olarak incelenmelidir bizce. Kadını ve erkeği ile insanlarımızın, küreselleşmenin tuzağına düşüp “görünüşü” esas alan bir hayat anlayışına sahip olmasının bedelini daha şimdiden ödemiyor muyuz? Aile yapımızın bozulması, kadın-erkek ilişkilerinin laçkalaşması, evliliklerin azalırken boşanmaların hızla artması, hatta kadınlara karşı işlenen suçlardaki dramatik artışların tahlili iyi yapılırsa, geleneksel Türk yapısından uzaklaşmamız ve bu küresel eğilimlerin egemen hale getirilmesinin esas suçlu olduğunun görüleceğini düşünmekteyiz. Elbette bu tür toplumsal tahliller, çok daha derin çalışmalar ile ortaya koyulmak zorundadır. Bizim burada yapmaya çalıştığımız, on bin metre yukarıya çıkıp, oradan memleketin bazı hallerinin fotoğrafını çekmeye çalışmaktır.

Sonuç olarak, 700 bin kahvehane ile 90 bin kuaförümüzün Türk sokaklarındaki varlığını, Türk toplumunda olan bitenden apayrı konular olarak görmeyip, ilmek ilmek bir toplum tahlili örmek zorundayız. Dikkat edin bu “K” ile başlayan kurumların içine henüz bir başka “K”yi almadık bile: Kuyumcular, ki 47.000 (yazı ile kırkyedi bin) adet bulunmakta caddelerimizde. Başka bir yazı konusu olabilir herhalde.