Türkiye’nin bekası Afrin’den başlar

TSK’nın 20 Ocak’ta Suriye’nin kuzeybatısı Afrin ve yöresine başlattığı Zeytindalı Harekâtı Avrupa’daki Natocu-Rojovacı kesimleri çılgına çevirdi. Ayn-el Arab, nam-ı diğer Kobane’nin kotarılışındaki kollektif cinnetin çok daha ötesine geçtiler, sosyal medya ve basında Türkiye’yi “terör devleti”, TSK’yı “katliamcı”, Türk halkını “potansiyel Kürt katili” ilân ettiler. Türkleri havaalanlarında, cami avlularında, sokakta linç etme noktasına geldiler. Suçlama, iftira, hakaret; saldırganlığın bini bir para. Türkiye’nin beka kaygısıyla içerde ve sınır ötesinde terörle haklı mücadelesine “uluslararası hukuka aykırı” etiketi yapıştırdılar. PKK/PYD silah depolarının hedef alınmasını Kürtlere saldırı olarak gösterip, konuyu Türk-Kürt savaşı olarak gösterme gayretine düştüler. “TSK’nın Kürtlere topyekûn imha savaşı açtığı” propagandasında ısrarlılar. Silah ambargosu uygulansın, Türk Ordusu’nun “muharebe gücü kısıtlansın” diyorlar.

Türkiye karşıtlığının bayraktarı Almanya’da etnikçi örgütler dışında, Sol Parti’nin öncüleri ve Yeşiller. Bazıları boynunda YPG bayrağını anımsatan eşarpla art arda “Moskova Kürtleri sattı.” “Kürt kantonu Afrin’e taarruz hemen durdurulmalı.” “Konya’daki Alman askerleri çekilsin.” “Almanya’da YPG bayrağına yasak kalkmalı.” yollu açıklamalar yaptı.

Öyle bir jargon ki sanırsınız PKK-YPG sözcüleri konuşuyor.

YPG’nin ABD’nin paralı ordusu olduğunu, Amerika’nın YPG’yi IŞİD’le mücadele amaçlı değil “Suriye devletini emperyal emellerine uygun biçimde yasa dışı ve silah zoruyla parçalamak” için eğittiği, 4.900 TIR silah sevkettiği hasır altı ediliyor. PYD’nin Tel Abyad’da Türkmen ve Araplara “temizlik” trajedisine suskunlar.
Tümgeneral Beyazıt Karataş, Ulusal Kanal’da “Toplam Suriye nüfusunun sadece %7’sinin Kürtlerden oluştuğu, ABD’nin Suriye topraklarının %25’ini; petrol kaynaklarının da %70’ini hiçbir hukukla bağdaşmayacak biçimde PYD’ye teslim ettiğini” açıkladı.

İDEOLOJİYE GÖRE HUKUK

Alman Solu, Zeytin Dalı’na yasa dışı damgası vuruyor, ancak Suriye’nin ABD tarafından acımasızca pay edilmesini hangi hukuka sığdığını bir türlü sorgulamıyor. Gerçekler ideolojilere göre şekillendiriliyor, manipule ediliyor, çıkar ilişkilerine teslim ediliyor.
Sol kavramı artık ne yazık ki, ilk planda antiemperyalist cephe düşmalığını akla getiriyor; riyakarlık, iktidar düşkünlüğü, vahşi kapitalizm sözcülüğünü çağrıştırıyor. Sadece Almanya’da değil, Türkiye’de de Max Weber’in siyasi sorumluluk etiğini keşfedecek namuslu Sol aranıyor.

MERKEL'İN STRATEJİK KAYGILARI

Merkel, Türkiye’nin Kürtleri “imha savaşında” “suç ortaklığı” ile itham ediliyor. Konu 2006 ve 2011 yılları arasında Türkiye’ye satılan “Leopard 2” tankları. Federal Hükümet, NATO Antlaşması’nın 5. maddesine göre belirli operasyonlarda veya bölgede kullanılmasına yasak veya kısıtlama koyması gerekirken, bunu yapmamış, üstelik modernizasyon sözü vermiş. Siyasi değerlendirme odaklarına göre, Merkel ve Dışişleri Bakanı Gabriel’in “göz yummasının” nedeni; Türkiye’nin, Almanya Avrupa’sından tamamiyle bağımsızlaşarak Batı Asya Birliği’ne kayacağı endişesi taşımaları. İddia şu ki; “Ankara’nın Çin ve Rusya ile yakınlaştığını gören Berlin, güçlenen Türkiye’nin Asya pazarlarında rakip olacağından, durumu kendi çıkarlarına uygun şekilde kontrol altına alıp frenlemek için şimdilik mülayim davranıyor.”

ABD’NİN OYUNUNU BOZMAK

Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, Odatv.com’da yayımlanan “Oyun bozuluyor peki kazanmak için ne yapmalıyız” başlıklı yazısında; Afrin’den sonra gelecek hamlelerin meşruiyeti açısından Türkiye’nin her zamankinden daha çok “Suriye’yle işbirliğinin” aciliyetine dikkat çekiyor; “ara hedefin Menbiç, nihai hedefin Fırat-Dicle arasındaki bölgede özerkleşen yapıyı engellemek” olduğuna işaret ediyor. Yola çıkıldı; dış cephede ilk adım Şam’la derhal barış, iç cephede Türkiye’nin sokulduğu “etnik ve mezhepsel çıkmazdan” kurtulması iradesi dileyelim.