Türkiye'nin bir garip Oscar yolculuğu

Bu yıl da gelenek bozulmadı… Türkiye’nin Oscar aday adayı olarak seçilen 7. Koğuşta Mucize filmi, bu yıl da geleneği bozmayarak bilinen tartışmaların odağında yerini aldı.

Her yıl Türkiye’nin Oscar aday adayı filmlerinin tartışmaların odağında yer alması elbette ki bir rastlantı değil, daha çok, seçim tercihlerindeki ölçeklerle, gelişi güzel oluşturulan seçiciler kurulunun yapısı ve de niteliklerinden kaynaklanıyor. Doğal olarak sonuçlar da; bu adaylığa uygun olanlara değil de, daha çok bir başka tercihlerin zorlamasıyla oluşturulan sürpriz diyebileceğimiz adaylara yönelik oluyor. Ülkemizde Oscar aday adayı filmlerinin seçimi, öteden beri, baştan sona bir dizi yanlışlıkların kurbanı oluyor. Önce bu yanlış aday adayı filmlerin seçiminde başlıyor. Sinemamızla ilgili kimi kuruluşlar, üstlerine vazife olmadan, aday adayı olacak filmlerin kendilerine baş vurmasını istiyor, sonra da bu başvuruda bulunan filmler arasından Türkiye’nin Oscar’a aday adayı olacak en iyi filmi seçiyor. İstisnasız her yıl bu seçim usulünü eleştirip, seçenlerle seçilen filmlerin yapımcı/yönetmenlerine bildirdiğimiz halde hiçbir şey değişmiyor, yine bildik yanlış ısrarla sürdürülmeye devam ediyor.

Hiçbir ülkede-eğer birkaç yıldır değiştirilmemişse- Oscar aday adaylarının seçimi bu usulle yapılmıyor. Çünkü bu şekilde yapılan seçim Oscar yönetmeliğine aykırıdır. Yönetmeliği göre; Oscar’a aday adayı olacak filmler o yıl vizyona giren filmlerin arasından seçilir. Yani herhangi bir film, bir hafta süreyle bir ücret karşılığında, o yılki sinema sezonunda gösterimle girmişse, doğal olarak o ülkenin Oscar aday adayı olur. Bunun için bir yerlere başvurması gerekmez. Zaman zaman bu seçimlere kızıp/darılan kimi yönetmenlerin; “ben filmimi Oscar aday adaylığından çekiyorum” demeleri de bu nedenle anlamsızdır… Çünkü, yönetmeliğe göre, isteseler de istemeseler de filmleri doğal olarak aday olurlar, ancak aday adayı olup seçildikten sonra yapımcının itirazı sonucu çekilebilir. Jürinin seçimine gelince... O da bir başka sorundur. Ülkemizde Oscar jürisi, önceleri gelişi-güzel olurdu. Sonraları ise mesleki kuruluşların temsilcilerinden oluşturulmaya başlandı. Bu durum eskisine göre daha iyi, ama seçim nesnelliğine göre ise daha kötü oldu. Çünkü, jüride, mesleki kuruluşların temsilcilerinin yanı sıra bakanlıktan da bir temsilci yer almaya başladı. Bu da jürinin nesnel bir karar vermesini engellediği gibi, çoğunlukla da bakanlık temsilcisinin istediği doğrultuda kararlar vermesini adeta kaçınılmaz yapmaya başladı. Yıllar yılı da bu durum hiç değişmedi, ne gariptir ki, her seferinde de – içinde yer aldığım jüriler de dahil olmak üzere- bakanlık temsilcisinin işaret ettiği filmler tercih edilerek bir dizi tartışmalara neden oldu. Geçtiğimiz yıllardan birinde ise ülkemizdeki Oscar aday adayı filmlerinin seçimlerinde, eşine benzerine rastlanılmayacak bir gariplik yaşandı. Daha jüri toplanmadan bir gün öncesinde meçhul kişiler (!) tarafından sonuçlar tüm gazetelerde ilan edildi. Ertesi gün ise jürinin adayı belli oldu... Gazetelerin açıkladığı aday Ferzan Özpetek’in Hamam’ı, ertesi gün jürinin açıkladığı ise Yavuz Turgul’un Eşkıya’sıydı. Tabii ki Oscar’a giden aday ikincisi oldu. Ama bu garip durumun suçluları asla bulunmadı.

Oscar aday adalıklarındaki bir diğer gerçek ise heykelciğe giden yolun bir açıdan Cannes, Venedik ve Berlin gibi A tipi festivallerden geçtiğidir. Aday adaylarının önce burada kendilerini sınayıp sonra da Oscar’a yönelmeleri gerekir. Ama bizde, bu işler hep tepeden inme, zorunlu yönlendirmeler şeklinde olduğu için bu yol pek tercih edilmez, edilmeye kalkışılsa bile pek başarılı sonuçlar vermez. Oscar aday adayı filmlerinin seçimindeki bir geleneksel yanılgımız da akademi üyelerinin yaş ortalamasının 65 üstü olup duygusal filmlere prim verdiğine olan değişmeyen -kısmen de geçerli sayılabilecek- inancımızda yatar. Bu nedenle, bu tür filmlere yönelip, akademi üyelerinin de bizim gibi etkilenip göz yaşı dökmelerini isteriz. Ama sonuçta; dökülmesini istediğim göz yaşlarını onlar değil de, nedense hep bizler dökeriz…

Ne diyelim bu da Oscar amcanın cilvesi…