TÜRKİYE’NİN ŞANSSIZLIĞI-(TAMAMI)
Gazeteci Serdar Turgut 13 Eylül günlü yazısında “Maalesef CHP lideri Kılıçdaroğlu, bu temel kurallardan habersiz görünüyor. İsrail konusunda bu hükümete şu aşamada bile bu şekilde karşı çıkılması ve yıpratıcı sert eleştirilerde bulunması, Kılıçdaroğlu’nun bir siyaset bilimine başlangıç kitabı okumaya ihtiyacı olduğunu gösteriyor” diyerek bir doğrudan hareketle yanlış bir sonuca varmıştır.
İngiliz demokrasisinde majestelerinin muhalefeti bir dış politika konusunda her hal ve şartta iktidarın arkasında duruyor diye, ülke’nin bekası sorunu olmayan, Gazze olayında, CHP’nin AKP’nin yanlışlarının arkasında durmasını istemek gerçekçi olmadığı gibi iyi niyetli de değildir. CHP’yi bir yanlışa ortak etmek çabasıdır.
Öngörüsüz ve yeteneksiz bir şahsa teslim edilen Türk dış politikasında yapılan hatalar sadece Türkiye’yi değil, hem İsrail’in ve hem de fiilen o bölge de egemen olan Hamas’ın insanlık dışı eylemleriyle karşı karşıya kalan Gazze Halkına da zarar vermektedir.
AKP iktidarı, Goldstone ve BM İnsan Hakları Konseyi’nin İsrail’i ve Gazzeye uyguladığı ablukayı ve yaptığı askeri harekatları hukuk ihlali olarak gören iki rapor varken, sırf ABD istedi diye BM den üçüncü bir rapor alınması yoluna gidilmesine, komisyona üye vererek katkıda bulunulması aklın ve mantığın kabul edebileceği bir şey değildir.
İlk rapor 15 Eylül 2009 tarihli olan BM Gazze Komisyonu’nun hazırladığı Goldstonerapordur, ikincisi ise BM İnsan Hakları Konseyi tarafından hazırlanan 22.09.2010 tarihli rapordur.
Bu raporların ortak noktası İsrail tarafından 2006 yılından beri uygulanan ambargonun ve 27 Aralık 2008-18 Ocak 2009 tarihleri arasında uygulanan askeri harekatların hukuka aykırı olduğu noktasındadır.
Özellikle BM Gazze Komisyonu’nun hazırladığı 15 Eylül 2009 tarihli rapora adını veren Komisyonun Başkanı olan Richard Goldstone Musevi’dir. Glodstone’nun bu raporu BM Genel Kurulunda oylanırken sadece 18 üye “Hayır” oyu kullandı, bu 18 üye ülkeden ikisi de ABD ve İsrail’dir.
İkinci rapor ise BM İnsan Hakları Konseyi’nin hazırladığı rapordur. Konsey, BM’in İnsan Hakları konusundaki en yetkili kurumudur.Konsey , dünyanın çeşitli yerlerindeki insan hakları ihlalleri ile ilgili raporlar hazırlama yetkisine sahiptir. Konsey incelemeye aldığı konularda araştırma yapmak üzere, tarafsız, bağımsız, konunun uzmanı olan alanlarında tanınmış hukukçulardan oluşan komisyonlar kurar.Bu komisyonlardan rapor alır. Bu nitelikleri nedeniyle, Konsey’in hazırlattığı raporlar çok önemli ve ağırlıklıdır.
İşte bu niteliği nedeniyle İnsan Hakları Konseyi’nin, ablukayı yasa dışı ve hukuken kabul edilemez bulması çok önemlidir.
Bu iki rapor elinde varken Türkiye bu raporlara dayanarak Gazze ablukasını ve Mavi Marmara gemisine uluslararası sularda yapılan ve vatandaşlarımızın ölümüne neden olan askeri müdahaleyi dünya kamu vicdanında mahkum ettirmek varken, ABD’nin isteği ile kurdurulan Yeni Zelanda Eski Başbakan’ı Geoffrey Başkanlığında ve de Başkan Yardımcılığına da İsrail “dostu ve savunucusu” Kolombiya eski Devlet Başkanı Alvaro Uribe’nin de komisyonda görev almasına sessiz kalmış hatta onay vermiştir.
Bu komisyonun asıl görevi yukarıda bahis ettiğimiz, Gazze Halkı’nın nasıl insanlık dışı, hukuk dışı uygulamalara muhatap olduğunu ortaya koyan, raporları tartışılır hale getirmeye çalışmaktır, aksi halde böyle bir komisyon kurulmasının ne anlamı olabilirdi. Türkiye bırakın böyle bir komisyonun kurulmasını engellemek, tam aksine kurulmasını teşvik ederek komisyona üye vermiştir.Bu üye rapora muhalefet şerhi koymuştur.
Türkiye’nin bu tutumu Gazze şeridinde yaşayan insanlara karşı yapılmış en büyük haksızlıktır. Ne kadar haklı olduklarını ortaya koyan iki raporun sakatlanmasına neden olmuştur. Bunu tek sorumlusu şimdi “safları sıklaştıralım” diye hamasi nutuklar atan Tayyip Erdoğan ve onun öngörüsüz, birikimsiz kıymeti kendinden menkul Dış İşleri Bakanıdır.
Kendi büyük yanlışlarından sonra “Palmer Raporu yok hükmündedir” demek eğer bilgisizlikten ileri gelmiyorsa Türk ve Gazze Halklarını kandırmaya yöneliktir.
Elbette her siyasinin okuması şarttır ancak Tayyip Erdoğan’ın siyaset bilimine giriş kitabından önce lise kitaplarından başlaması gerektiği kanısındayım.