Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve güvenliği (2)

Batı’nın yarattığı siyasi atmosferi bir önceki yazıda analiz ettik. Türkiye açısından Batı ve İsrail’in ülkemize yönelik girişimlerine nesnel verilerle dikkatle yaklaşırsak, stratejik açıdan şu yalın sonuçlarla karşı karşıya geliriz:
Batı emperyalizmi Türk ekonomisinin ayakta duracağı ve gelişeceği bütün kalelere saldırmıştır.
Türk devletini sembolik bir varlık haline dönüştürmek için bütün kamu varlıkları insafsızca yağmalanmış, özelleştirme örtü ve aldatması ile stratejik tesisler ona buna peşkeş çekilmiştir.
Borca ve ithalata dayalı ekonomik model ülkemizi her türlü şantaja açık hale getirmektedir.
Türkiye’de tekil devlete karşı Batı, silahla desteklenen bir savaş başlatmıştır.
PKK’ya 1300 TIR dolusu silah, cephane ve teçhizat veren ABD ve müttefikleri önümüzdeki dönemde Türkiye’ye karşı açacakları cephenin lojistik alt yapısını hazırlamaktadır.
KCK ve kolları olan PKK, PYD, PÇDK, PJAK gibi terör örgütleri ile Batı arasındaki ilişki stratejik bir boyut kazanmış ve müttefiklik ilişkisine dönüşmüştür. Hatta “Kader Birliği” tabiri bile rahatlıkla kullanılabilir. Silahlı saldırı devam ederken, Atlantikçi bir iktidar seçeneği için de düğmeye basılmıştır.
NATO, AB ve çeşitli girişimlerle ülke tuzağa düşürülmüş, ülkenin bağımsızlığı ve egemenliği Batı ülkelerinin seçim kampanyalarının en önemli gündem maddesi olmuştur.
Batı, Türkiye’nin bütün stratejik çıkar alanlarına aralıksız olarak saldırmaktadır. AB’nin bütün Türkiye İlerleme Raporları, ülkemize karşı düşmanlık belgeleridir.
Türkiye’ye yönelik etnik ve mezhepsel kışkırtmalar Batı ve İsrail’in gizli servisleri tarafından tezgâhlanmaktadır. Alevi kökenli yurttaşlarımızı Atatürk’ten koparmak ve HDP’ye yapıştırmak için gizli servisler birbiriyle yarışmaktadır.
Bu ahval ve şerait içinde Türkiye nefes almak için Avrasya’ya yönelmek zorundadır. Çünkü etnik ve mezhepsel sorunlar ve bunlardan beslenen terörizm Avrasya’da hiçbir ayrıma tabi tutulmaksızın dışlanmaktadır. Avrasya ortaklıklarının temelinde bu sorunlar ile mücadele yatmaktadır.

TÜRKİYE HEP YALNIZ KALDI

Türkiye şimdiye dek her dönemde stratejik sorunlarını çözmek için Batı ile tek başına göğüs göğüse bir mücadele vermiştir. Günümüz için de bu durum geçerlidir. Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de, Ege’de ve hatta “Ermeni Soykırım Yalanında” kavga hep tek başına verilmektedir. Ayrıca toprak bütünlüğümüzü tehdit eden güney sınırlarımızdaki gelişmelerde bile Batı baskısı nedeniyle ne komşularımızla ne de Avrasya güçleri ile buluşabiliyoruz. Hâlbuki jeopolitik yasalar her dönemde geçerlidir. Uluslararası bir güce ancak başka bir uluslararası güç ile mukabele edilebilir. Batı’nın amansız saldırısını akamete uğratmak için yeni dostlar bulmalıyız. Ayrıca “iç hat” konumunda olduğu için tecavüzlere karşı hassas olan Türkiye, etkin ve kademeli bir savunma için stratejik bir derinlik kazanmak zorundadır.

MECBURİ İSTİKAMET!

Eğer coğrafyanın bir kader olduğunu kabul ediyorsak adres öncelikle Batı Asya daha sonra Avrasya’dır. Türkiye güvenliği ve toprak bütünlüğünü sağlamak için Avrasya yolculuğuna çıkmaya mecbur ve mahkûmdur. Zaten çeşitli CIA raporlarında da bu gerçek vurgulanmaktadır: “Türkiye’nin çıkarları Avrasya’dadır. Bu kayış engellenmeli, engellenemediği takdirde yavaşlatılmalıdır.” Batı’nın en önemli teorisyenlerinden birisi olan Samuel Huntington şunu söylüyor: “Evet, Türkiye bugün müttefikimiz ama çıkarlarının Avrasya’da olduğunu göz ardı etmemeliyiz.” Ülkemize yönelik saldırıların bir nedeni de budur! Batı ve İsrail, günün birinde başka bir bloka kayacak olan Türkiye iyice hırpalamak istemektedir.
Ünlü Alman Filozof Kant, “Aydınlanmayı insanın kendi aklını özgürce kullanabilme cesaretini göstermesi” olarak tanımlıyor. Eğer önyargılarımızı, bize zorla dikte edilenleri, dayatmaları, ezberlerimizi bir kenara koyarak Türkiye’ye, bölgeye ve dünyaya nesnel koşullarda ve gerçek verilerle bakarsak, hakikatin bizi beklediğini kolaylıkla görürüz.
Bu yalın ve çıplak gerçeği göremeyenler Türkiye’yi yönettiği takdirde ülkemize acı ve gözyaşından başka hiçbir şey vermezler. (SON)