Türk’ün ve Arabi’nin beter düşmanı
“Araplar Araplarla, Türkler Türklerle, Müslümanlar Müslümanlarla, Kürtler Kürtlerle anlaşmamak üzere anlaştı.” sözü çok yaygındır.
Bir senedir Lübnan’dan yayın yapan medyamızın muhabirlerini şaşırtan en dikkat çekici husus, İsrail’in savaşı özellikle Lübnan’ın güneyi ve Hizbullah’a destek veren köy, kasaba ve mahallelerde yoğunlaştırdığına şahit olmalarıdır.
Beyrut’un Dahiye semtini bir bütün olarak yok eden veya başka yerlerde nokta atışıyla hedef yıkan İsrail’in özellikle Maruni Katolik, Dürzi ve Hariri ailesi taraftarları Sünnilerin yaşadığı semtlerden uzak durduğunu görmüşlerdir.
7 Ekim 2023 öncesinde ve sonrasında Beyrut’a çok seyahat ettik. Savaşın şiddetlendiği ve İsrail’in legal, illegal tüm silahlarını hadsiz kullandığı dönemlerde de oradaydık.
Doğu ve kuzey Beyrut Marunî Katolik nüfusun yoğun olduğu semtlerden ibaret. İsrail, Fransa ve ABD’nin dostları ve müttefikleri olarak bilinen Lübnan Kuvvetleri sempatizanı Marunî Katolikler savaş yokmuş gibi yaşıyor. ABD ve Avrupa’nın dayattığı abluka, ambargo, yaptırım ve yasaklar bunların semtine uğramamış ve uğramıyor.
Sabahlara kadar çal oynasın vur patlasın havasındalar. Restoranlar, mağazalar, spor salonları, diskotekler, barlar, nargile kafeler, sahiller keyif çatanlarla dolu. İsrail’in Hizbullah semtlerine, komutanlarına, siyasi lider kadrolarının üstüne attığı her füze sonrasında kadeh kaldırılıyor.
KENDİ ÖZÜNE KARŞI İSRAİL
Aynı şeyi Suriye Devleti, İran ve Hizbullah karşıtı Sünni örgütlerin, İsrail ile bir Dürzistan devletçiği hayal edenlerin, kıssadan hisse düşman olarak bellediği kendi dilinden, dininden, tarihinden, soyundan, sopundan, vatanından olana karşı İsrail, ABD ve Avrupa devletlerini tercih ediyorlar.
Medyaya yaptıkları, paylaştıkları ve tartışmalarda aleni olarak ifade ettikleri şey, İsrail bizim bölgelere dokunmaz, bombalamaz. Ticaretimize, seyahatlerimize zorluk çıkartmaz, zarar vermez diyorlar. Kendi özüne ve kardeşlerine karşı İsrail, ABD, Fransa, İngiltere ve başkalarına ajan, memur ve asker olmaya hazırlar.
Sorsan, Filistinli, Lübnanlı, Suriyeli çocuklara üzüldüklerini söylerler. Ancak abilerinin Lübnan’da Filistin mülteci kampları Sabra ve Şatilla’da İsrail işgal ordularıyla beraber binlerce çocuk, kadın, yaşlı ve hayvanların kıyımdan geçirdiklerini bilirler.
ONLARIN DÜŞÜNCE DÜNYASI
Tüm bu davranışlarına bir gerekçe sunuyorlar. Bizim sahada yaptığımız çalışmalar sonrasında ortaya çıkan tabloyu olduğu gibi sunacağız; katliamlara lakayt kalanlar veya Hizbullah’ın zayıflamasını umut edenlerin düşünce dünyası şunu yansıtmaktadır:
“Onlar da benzer katliamları bize karşı yaptı, onlar da bize tecavüz etti, evlerimizi yaktı, köylerimizi işgal etti, ticaretimizi yağmaladı. Onları Filistin’den kovulduklarında kabul ettik. İçimize aldık. Yardım ettik. Silahlı bir kuvvet olarak silahlarını sadece İsrail’e karşı kullanacaklarını sandık. O silahları Filistin örgütleri Lübnan’da devletçikler kurmak için kullandı. Biz de bunu kabul etmedik. Onlar Suriye, Sovyet Rusya gibi ülkelerden destek alırken biz de ABD ve Avrupa devletlerine sığındık. Onlar üzerinden İsrail’e yakınlaştık. Düşmanlarımızın düşmanları dostlarımız oldu.
“Suriye ordusu 1975’te Lübnan’a girdiğinde, iç savaşı bitirecek, Lübnan’a güveni ve refahı getirecek umuduyla onu selamladık. Zaman içinde Suriye ordu komutanları Lübnan’ı eski Avrupa sömürge devletleri gibi suiistimal etti. Suriyelilerin cariyesi olduk. Buna karşı mücadele eden ama başka devletlerin de sömürgesi olmayı kabul etmeyenler azınlıkta kaldı. Çoğunluğu kontrol edenler daha çok para ve silaha sahip olanlar oldu. Onlar da bu iki gücü İsrail, ABD ve Avrupa’dan elde etti. Onlar da bu kuvvetlerin işbirlikçisi olarak önce Lübnan’da önemli bir kuvvet oldular ancak hızlıca itibar kaybettiler.
“Günümüzde İsrail arzuladığı gibi Hizbullah’a karşı Lübnan’daki eski dostlarını harekete geçiremediyse bunun en önemli sebebi İsrail’in Lübnan, Arap alemi ve dünyada ciddi bir itibar ve gücünden şiddetli bir irtifa kaybetmesi ve bir terör devleti olarak görülmesidir. Ayrıca Hizbullah ve Lübnanlı müttefiklerinin büyük kayıplara rağmen halen çok güçlü olması ve Lübnan’da İsrail’e destek verecek cesareti gösterecek olanları cezalandıracak kudrete olmasıdır.’’
DEVASA HİZMET YOLDA
Türk’ün Türk’ten, Arabi’nin de Arabi’den daha yaman bir düşmanı yoktur. Sanırım aynı şeyi tüm milletler için de söyleyebiliriz. Böyle bir şey mümkün mü, hani “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktu, neye istinaden bunu iddia ediyorsunuz?”, diye sormayın. Zira tarih ve bu alandan sorumlu melekler departmanı bu tezi doğrulayan onlarca hadiseyi kayıt altına almıştır.
Söylediklerimizi garipseyebilirsiniz ama kısa bir zaman dilimi içinde evrenin İlahi Dijital Video Recorder (DVR) kayıtlarına ulaşmanızı sağlayacağız. Bu kısa zaman diliminde ruhlar âlemine intikal etseniz dahi bu imkândan mahrum olmayacaksınız. Şimdilik adını, sanını ve muhtevası hakkında detaylı bilgi veremeyeceğimiz bir program üzerinde çalışmalarımız var.
Bu sayede evrenin dijital kütüphanesini ziyaret edecek ve kal-u beladan beri kayıt altına alınan her şeyi seyredebilecek ve dinleyebileceksiniz. Büyük, küçük aile efradınızın hayatını sansürsüz izleyebileceksiniz.
Niyetlerini, ihanetlerini, güzelliklerini ve çirkinliklerini tüm çıplaklığıyla seyredeceksiniz. Siyasilerin perde önünde ve arkasında yaptıklarını, gizli ilişkilerini, asli görevlerini, söyledikleriyle yaptıklarının neden benzemediğine şahit olacaksınız.
Komşularınızın, kardeşlerinizin, Milletinizin bireyi diye kucakladıklarınızın düşmanlarınızla nasıl iş tutuklarını, sizi yok etmek için düşmanlarınızdan daha fazla zarar veren mahlûklar olduklarını esefle öğreneceksiniz. Ecdadınızın kökenlerini, soyunu sopunu keşfedeceksiniz.
İSTEMEDİKLERİNİZİ DE ÖĞRENECEKSİNİZ
Bir tahayyül ediniz; Tüm aile efradını kaybetmiş, evi başına çökmüş, İsrail bombalarıyla parçalanmış çocuklarının üzerinde ağıt yakan bir Filistinli Arabi, bir Lübnanlı Arabi, bir Suriyeli Arabi, dindaş, kandaş, yoldaş, vatandaş diye telakki ettiklerinin İsrail’in zaferi için çalışan böcekler olduklarını öğrendiğinde kalbi yeniden yanacak.
İsrail, ABD ve AB’nin istihbaratına, askerine, holdingine, medyasına, parasına cariye olmuş, asker olmuş, memur olmuş, jurnalci olmuş, muhbir olmuş yüzleri tanıyacaksınız. Bu alemde ihaneti, alçaklığı ve işbirlikçiliği gerekçelendirecek savlarınız, argümanlarınız hatta haklı kabul ettiğiniz bahaneleriniz vardır.
Ama ve lakin o ilahi dijital kayıt bu ihaneti işlerken sizi buna iten sebepleri, niyetleri, amaçları net gösterecektir.
O vakit hiç kimse günahsız değil, günahsız olan yargılasın ve ilk taşı atsın diyebiliriz ve küçük veya büyük herkesin günahkâr olduğuna şahit olduğunuzda ‘oh be yalnız değilmişiz’ mealinde vicdanınızı rahatlatan bir düşünceye kapılabilirsiniz.
Ama kazın ayağı öyle değil; ‘Başlatan en zalimdir’ evrensel bildirgesine istinaden, bu ilk zulmü kimin ve neden başlattığını, bu ilk zulme kimin ve neden karşı durduğunu, bu ilk zulmün tohumunu kimin ve neden ektiğini, bu ilk zulmün tohumunun kök salmaması ve uzun boylu olmaması için kimin ve neden bedel ödediğini de öğreneceksiniz.
Zalim ve mazlumun savaşı tarihi dersler ve ibretlerle doludur. Bu dersleri kimin ve neden örtbas ettiğini, zalimin zulmünü bilmesine rağmen kimin ve neden zalimin sopasına, kırbacına, silahına dönüştüğünü zalimden daha zalim olduğunu, kimin ders ve ibret aldığını ve zalimin saldığı korkuya, dehşete, kudrete, imkânlara rağmen insanlığını yitirmeyen, satmayan ve mazlum kardeşine karşı çakal olmayanları da tanıyacaksınız.