Turpun büyüğü heybede

HDP İzmir İl binasında işlenen cinayet ve ardından başlatılan kampanya, Türk siyasetini tasarlamak isteyen güçlerin pek de yaratıcı olmadıklarını gösteriyor. Senaryo Ergenekon öncesinde izlediğimiz senaryoya çok benziyor. Her şeyden önce cinayet sonrası sosyal medyada katilin siyasi profiline dikkat etmemizi isteyen iradeye dikkat edelim: Ogün Samast’ı görür gibi olmadık mı? Nasıl Hrant Dink’in öldürüldüğü o olay (veya öncesindeki Trabzon McDonalds bombalaması, Malatya Zirve Yayınevi katliamı vb) bireysel bir psikopatlık örneği değilse, bu olay da değildi. Cinayet sonrası kim bizden sosyal medyada dolaşıma giren katilin verdiği resimlere bakmamızı istiyorsa, bilin ki cinayet ihalesini veren ve tepkileri örgütlemeye çalışan merkez de odur.

Türkiye 15 Temmuz 2016’dan bu yana Batı sistemi ile ilişkilerinde ciddi gerilim yaşıyor. Sistem açısından hizadan çıkma ve başına buyruk hareket etme olarak görülen davranışlar sergiliyor. Geçmişte olsa, Batının açıkça arkasına geçip desteklediği siyasi partilerin hızla iktidar seçeneği haline gelmesi mümkün olabilirdi. Ama şimdi Batı sisteminin de ne dünyaya ne Türkiye’ye önerebileceği ve kitlelerde umut yaratacak bir dinamizmi yok. Batıdan ekonomide borçlanma dışında bir kalkınma seçeneği, siyasette kimliklere kapanma dışında bir özgürleşme programı gelmiyor. Bu durum Batıcı muhalefetin söyleyecek hiçbir yeni sözünün olmamasına yol açıyor. Hal böyle olunca hizadan çıkmış ve “gönderilmesi gereken” hükümet sorunu uzadıkça uzuyor.

Dolayısıyla Türkiye’de iç siyasette yaşamakta olduğumuz saflaşma, aslında dünyadaki saflaşmanın bir yansıması. Dünyada Asya ile Atlantik sistemleri arasında giderek belirginleşen bir hesaplaşma var. Bu hesaplaşmada Türkiye’nin alacağı tavır, önümüzdeki yüzyılın dünyasında nerede olacağımızı belirleyecek. Bu manzara içinde, HDP İzmir İl Başkanlığı cinayeti ile Türk siyasetinde yapılmak istenen tasarımın maddeleri şöyle özetlenebilir:

1- Hükümeti zora sokmak ve yönetilemezlik manzarası yaratmak. Aksini düşünmek mantıksız olur. Hükümetin denetimi kaybettiğini düşündürtecek manzaralar ne AK Parti ne de MHP’ye yarar getirir. Bu tür olayların sürmesi hükümetleri zayıflatır ve kitle desteğini azaltır.

2- Kapatma davası ile morali bozulan HDP’ye can suyu vermek. HDP’nin meşruiyeti tartışmalarına katkı yaparak, bu partiyle birlikte görüntü vermenin kamuoyundaki kabul edilebilirlik düzeyini yükseltmek. Mümkünse partinin kapatılmasını engellemek.

3- Ülkeyi erken seçime zorlamak. Eğer ülke kaos içindeyse, yönetilemiyorsa, siyasi hırsları nedeniyle cinayet işlenmesini teşvik eden bir hükümetin varlığı nedeniyle masum insanların can güvenliği ortadan kalkıyorsa, erken seçim bir zorunluluk halini alır.

4- Erken seçim öncesi (ülkeyi seçime zorlamanın bir yolu olarak) veya seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından, istenen Batıcı hükümetin kurulamayacağının anlaşılması üzerine, kitleleri tepki eylemleri için gereken ruh haline sokmak. Bu tür cinayetler, uzun zamandır sokağa dökülebilecek bir duygu durumuna getirilmek istenen ve bu amaçla kendi ülkelerinden nefret edecek hale getirilen kitlelerde, zemberek boşalması için kullanılır.

Bu cinayetin ulaşılması istenen birinci ve ikinci amaçlara hizmet etmekle birlikte, üçüncü ve dördüncü amaçlar için henüz yetersiz olduğu ortada. Türkiye maalesef, terör eylemleri açısından tecrübeli bir ülke. Bu tür istikrarsızlaştırma operasyonlarına çok şahit olduk. O halde bu eylemin bir plan dâhilinde arkasının getirilmesinin isteneceğini bekleyebiliriz. Kaos eylemlerinin tempolu biçimde yükseltilmesi ve infial etkisi yaratmasının hedeflenmesi şaşırtıcı olmaz. Muhalefet cephesinin (cepheyi diri tutan ve kanaat önderi rolü oynayanlara değil ama tanınan ve sempati duyulan ikincil düzeyde olan) meşhur isimlerine yönelik suikastlar veya CHP’li, İyi Partili kitlelerin seçim öncesi vb. miting türünden eylemlerine yönelik bombalı saldırılar, önceki senaryoların uygulamaları dikkate alındığında düşmanın çalışma tarzına uygundur. Bir başka deyişle, turpun büyüğünün heybede tutulduğunu hesaplamak zorundayız. Türk hükümetinin, istihbaratının, güvenlik güçlerimizin, sağduyu sahibi partilerin ve yurttaşların şu aşamadaki görevi heybedeki turpu sahibine iade etmektir.

15 Temmuz bir gecenin adı değildi. Bu bir süreç… Türkiye’nin sadece ve sadece Ankara’dan yönetilebileceğini herkesin anlamasıyla sonuçlanacak bir süreç.