'Tutuklu gazeteciler' efsanesi
Önceki gün Dünya Basın Özgürlüğü günüydü. Basın ya da gazetecilikle ilgili diğer özel günlerde olduğu gibi bu hafta boyunca yine Türkiye’nin dünya basın özgürlüğü sıralamasındaki “içler acısı hali” çokça haber yapıldı, yine köşeler bu temayla dolduruldu.
Türkiye OECD ülkeleri arasında son sıradaymış. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütüne göre ise Türkiye 180 ülke içerisinde 154. sıradaymış. Aynı örgüt Türkiye’yi geçen yıla göre 3 sıra yukarı taşımış. Bambaşka uluslararası örgütler bambaşka sıralamalar yapıyor ve Türkiye hep en sonlarda.
Türkiye’nin sıralamaların dibinde olmasının temel sebebi olarak hükümlü veya yargılaması süren gazeteci sayısının fazlalığı olarak gösteriliyor. Türkiye Gazeteciler Sendikasına (TGS) göre şuanda Türkiye’de tutuklu 85 gazeteci bulunuyor.
Peki, bu ne kadar doğru? Bu kişiler gerçekten gazetecilik faaliyetinden dolayı mı tutuklular ya da hüküm giydiler. Buna biraz yakından bakmakta fayda var.
KİMLER NEDEN İÇERİDE?
TGS’nin kendi sitesinden ilan ettiği 85 kişilik listeye baktığımızda,
58 kişinin FETÖ yöneticiliği, üyeliği ya da propagandasından içeride olduğunu görüyoruz. Bunların çalıştıkları kurumlar arasında Zaman, CİHAN, Bugün, Karşı, Taraf, Samanyolu gibi doğrudan FETÖ’nün yönettiği yayınların yanı sıra içerisine sızdıkları TRT, Habertürk, FOX gibi kuruluşlar da var.
14 kişinin PKK yöneticiliği, üyeliği ya da propagandasından içeride olduğunu görüyoruz. Bunların çalıştıkları kurumlar arasında Dicle Haber Ajansı (DİHA), Azadiya Welat, Yeni Yaşam gibi doğrudan doğruya PKK’nın yönettiği yayın organları var.
8 kişinin “sol” maskeli DHKP/C, MKP, MLKP gibi terör örgütlerinin çıkardıkları “legal” yayınların başlarındaki kişiler olduğunu görüyoruz. Bunlar da diğerleri gibi terör örgütü yöneticiliği, üyeliği ya da propagandasından içerideler.
Kalan 5 kişiden 4’ü Odatv ve Yeniçağ mensupları. Onlarla ilgili terör suçlaması yok ancak “MİT Kanununa Muhalefet” suçlamasıyla tutuklular. 1 kişi ise Türk İntikam Birliği Teşkilatı (TİBT) üyesi olma iddiasıyla yargılandı ve 61 yıl hüküm giydi.
Yani özetlersek cezaevlerinde tutuklu ya da hükümlü olarak bulunan 85 “gazeteciden” 80’i terör ve anayasaya karşı suçlar kapsamında içeride. Yani gazetecilik kapsamında içeride olan Odatv ve Yeniçağ’cı 4 kişiyi sayabiliriz. Çünkü bir haber nedeniyle cezaevindeler. Elbette neden MİT mensuplarının cenazelerini açık fotoğraflarla haber yaptılar, katılanları ifşa etmiş oldular, orası ciddi bir soru. Ama sonuçta haber. Kanunlara göre açıkça suç olsa da bir haber.
BUNLAR GAZETECİ Mİ? BU GAZETECİLİK Mİ?
TGS’nin ve diğer gazeteci örgütlerinin listesinin sorgulanması gerekir. Örneğin listede yer alan Ahmet Altan gazeteci olarak değerlendirilebilir mi? Başında bulunduğu Taraf gazetesi ne kadar gazeteyse, Ahmet Altan da o kadar gazetecidir. Bu gazete sadece ve sadece FETÖ’nün Ergenekon ve Balyoz tertipleri için kamuoyu yaratmak, TSK’yı yıpratmak ve sahte belgeleri yayınlamak üzere kurulmuştu. Başka bir işlevi yoktu. Doğrudan doğruya FETÖ’nün tetikçisiydi. Emir komutası altındaydı.
Listede, çok ilginç, Taraf muhabiri Mehmet Baransu da var. FETÖ’nün polis ve savcılarından bavulla teslim aldığı sahte belgeleri haber yapmasıyla meşhurdu. Ve listede! Listede!
Örneğin FETÖ’nün bir diğer yayın organı olan Bugün de köşe yazan Gültekin Avcı. O da listede. Aslında eski bir savcı olan bu şahıs, Ergenekon-Balyoz yargılamalarını ve buradaki üretilmiş belgeleri meşrulaştırmakla görevliydi. O saldırganlığı hala akıllarda.
Gökçe Fırat Çulhaoğlu da listede. Bu kişi Türk Solu isimli ajan-provokatör yayınının ve bu isimle anılan FETÖ’cü yapılanmanın lideri. Erdoğan’ı idam edeceğini söyleyen, Kürt yemeği olduğunu söyledikleri lahmacunu boykot çağrısı yapan, ırkçı bir meczup. Tek amacı, Türk-Kürt çatışması çıkarmaktı. İlginçtir 2004’te bir mitingde açtığı “Ordu Göreve” pankartından dolayı Ergenekon sürecinde pankartla ilgisi olmayan herkes yargılandı. Pankartın sahibi Çulhaoğlu’na ise FETÖ’cü polis ve savcılar dokunmadı. Nedenini tahmin etmek güç olmasa gerek.
Daha çok isim var. Ama geçelim.
Dediğimiz gibi, listenin yaklaşık yüzde 70’i FETÖ’den içeride. Ve bu isimlerin yaptıkları “haberlere” baktığınız zaman FETÖ’nün bütün tertiplerinde en önde olduklarını görüyorsunuz. Gazetecilik bunun neresinde?
Gelelim PKK yayınlarına. PKK’nın saldırılarından sonra şehitlerimizin fotoğraflarını basıp, zafer manşetleri atanlar içeride. Dünyanın herhangi bir yerinde devlete karşı silahlı mücadele yürüten bir örgütün açık propagandasını yapan bir “yasal” yayın olmaz. Fakat Türkiye o kadar demokratik ki terör yayınlarına bile izin var! Akıl almaz bir şey. Üstelik bu yayınları yapanlar gazeteci örgütlerimiz tarafından arkalanıyor! O gazeteci örgütlerine soruyorum, PKK yayınlarında çalışıp şu an cezaevinde olanlar hangi “haberlerinden” dolayı içerideler? Çok basit, cevap lütfen!
Aynısı sahte “sol” terör örgütlerinin yayınları için de geçerli. İçlerinde terör saldırılarının ve canlı bombalığın alkışlandığı, özendirildiği, bir tane bile “haber” bulunmayan bu yayınlarda nasıl bir “gazetecilik” yapılıyor. Gazeteci örgütlerindeki sorumlu arkadaşların bu örgütlerden birinin tek bir yayını bile okuduklarından şüpheliyim. Çünkü okusalar bırakın haberciliğin “h”sini kaba bir terör propagandasından başka bir şey bulamayacaklardır.
TERÖR ÖRGÜTÜ-YAYIN İLİŞKİSİ
Gazeteci örgütleri işin aslını anlamak istiyorsa çok basit bir soruya cevap vermeliler. Neden terör örgütleri yayın çıkarma ihtiyacı hisseder. Cevap da basit. Çünkü “zafer” için silahlı mücadele yetmez. İşin yarısı silahlı mücadele ise yarısı propagandadır. Peki neden? Çünkü korku yaymak, eleman kazanmak, örgüt içi haberleşmeyi sağlamak, örgütü bir arada tutmak, “devlet” denen düşmanın zayıflığını militanlarına kavratmak, işledikleri cinayetlerin, suikastların aslında “kutsal” bir dava için yapıldığına elemanları ikna etmek ve hatta gencecik insanları canlı bomba olmaya razı etmek gerekir. Yani bu örgütlerin yayın faaliyetlerinin silahlı faaliyetlerinden bir farkı yok. Burada gazetecilik nerede? Hadi gazeteciliği, haberciliği geçtim, dünyanın herhangi bir yerinde bu türden yayınlar “fikir özgürlüğü” olarak değerlendirebilir mi? Söz gelimi DEAŞ’ın yasadışı yayınlarını ele alalım. Bu yayınlar DEAŞ’ın vahşi eylemlerini övüp duruyorlar. Gazetecilik mi yapıyorlar? Gazeteci örgütlerine önerim, madem PKK, FETÖ, DHKP/C yayınlarını gazetecilik faaliyeti olarak görüyorsunuz, DEAŞ’ın nesi eksik, onu da görün. Bin 500 kişi DEAŞ’tan içeride Türkiye’de. Bir araştırın bakalım, DEAŞ’ın yayın faaliyetinden içeride olan var mı? Varsa mutlaka ekleyin. Cesur olun, ayrımcılık yapmayın!
GAZETECİLİK SuÇ DEĞİL DE…
Özetlersek gazeteci örgütlerinin “cezaevindeki gazeteciler” olarak listeledikleri 85 kişi ve tutuksuz olarak yargılanan çok daha fazlası şu suçlardan yargılanıyorlar;
- Anayasal Düzene Karşı Suçlar (Cebir ve şiddet kullanarak TBMM ve Hükümeti ortadan kaldırma, silahlı örgüt kurma, üye olma ya da yardım etme vb.)
- Devletin Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk
- Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar
- Şerefe Karşı Suçlar
- İftira
- Terörle Mücadele Kanununa Muhalefet
- MİT Kanununa Muhalefet
Basın örgütlerimizin söylediği gibi, gazetecilik suç değildir. Halkın gerçek bilgiye ulaşmasını sağlamak, halkın çıkarı aleyhine faaliyetleri ifşa etmek, muhalefet etmek, fikir zenginliği yaratmak… Bunların tamamı çok ama çok değerli. Evet, gazetecilik suç değildir. İşin gerçeği kunduracılık da, taksicilik de, kasaplık da suç değildir. Ama terör propagandası suçtur. Ama devletin güvenliğiyle ilgili belgeleri yayınlamak suçtur. Ama şantaj, iftira suçtur. Ama sahte belge yayınlamak, tetikçilik suçtur. Kusura bakmayın.
GAZETECİ ÖRGÜTLERİNE ÇAĞRI
Hepimiz gazetecilerin görevlerinden dolayı uğradıkları tehdit, şiddet, işten atma, soruşturma gibi uygulamaların karşısına dikilelim. Ama mesleğin “dokunulmazlığını” terör suçları için perde yapanlara da müsaade etmeyelim. Eminiz Türk yargısı, suçlu ile suçsuzu ayıracaktır.
Basın örgütlerimiz PKK-FETÖ başta olmak üzere bunların sesi olmuş “gazetecileri” savunarak mesleğin onurunu korumuş olmuyorlar. Tersine mesleğin onurunu kendine paravan edip altta pis işlerini görenlere kalkan oluyorlar. Gerçeklikten uzak bu listelerin her türlü mahalle baskısına göğüs gererek tekrar düzenlenmesi şarttır. Bu hakikate sadakat gibi temel bir şartı olan gazetecilerin ve onların örgütlerinin boynunun borcudur.