Üç milyon Suriyeliye daha ‘Evet’ desek, AB bizi tam üye de yapar mı?

Beklenen oldu ve Avrupa Birliği, “Suriyeli mültecilerin Avrupa’ya kaçmalarını engellememiz” koşuluyla Türkiye’ye uygulanan Schengen Vizesi’ni kaldırmak için ilk adımı attı.
Yani; AB Komisyonu, Avrupa Parlamentosu’na ve üye ülkelere, “Türkiye’ye uygulanan vizenin kaldırılması” önerisinde bulundu.
Eminim bu haber bugünkü gazetelerde “Avrupa’yı fethettik” havasında verilecek...
***
Gelin görün ki işin aslı öyle değil:
Avrupa Birliği bu süreci üç aşamaya bağladı.
Birincisi “teknik aşama”ydı ve dünkü olumlu haberle aşıldı.
Ancak iki aşama daha var:
Bu öneri önce Avrupa Parlamentosu’nun, ardından da AB Konseyi’nin onayından geçecek...
***
Özellikle Avrupa Parlamentosu’nda işimiz hayli zor... Çünkü bu parlamentodaki Türkiye karşıtlarının sayısı yüzde 60’ları buluyor.
Türkiye, oyların yüzde 50’sini alabilmek için şimdi Avrupa ülkelerini tek tek ikna etmek zorunda...
Bunun için verilecek siyasi ödünleri ise varın siz hesap edin.
***
İşin aslına bakarsak, Avrupa Birliği zaten Türk vatandaşlarına serbest dolaşım hakkını vermeyerek, imza attığı tüm sözleşmelere aykırı davranıyordu.
Bu yüzden de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden sık sık uyarı alıyordu.
Şimdi hem kendisini aklıyor; hem de Türkiye’den ödün üstüne ödün koparıyor.
O ödünlerin ne olduğu şimdilik tek tek açıklanmasa da “eniştemizin bizi masum bir öpücükle bırakmayacağı” oldukça açık!
***
İşin trajikomik yanı ise, 3 milyon Suriyeli’yi topraklarımızda tutma sözü verdik; yıllardır aşamadığımız vize engelini aşma rüyasını görür hale geldik...
Acaba bir 3 milyon Suriyeli’yi daha Türkiye’de tutma sözü verirsek AB, bizi hemen tam üyeliğe alır mı?
Ve biz, o zaman da salak salak mutlu olur muyuz?

HÜRRİYET!
Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Kilis’e fırlatılan roket mermilerine karşı “Alınacak Tedbirler” başlıklı bir kitapçık yayınlamış...
Bu kitapçıkta, zor durumdaki insanlarla adeta dalga geçilmiş...
Doğru dürüst tek öneride bile bulunulmamış, “Sakin olun, bir çukura saklanın, yere çökün, başınızı koruyun, ağzınızı, gözünüzü mendille kapatın, kalabalıktan uzak durun” gibi herkesin bildiği önlemler sıralanmış...
İşin ilginci bütün aklı başında gazeteler bu “morkolozluk”la dalga geçerken, Türk basınının sözde amiral gemisi (!) Hürriyet, bu yılki Aydın Doğan Ödülleri’ni bu kuruma vermiş...
Ne diyeyim; koca Hürriyet’i bu hallere düşürenlere yazıklar olsun!

GÜNÜN SORUSU
Sorum önceki gün Meclis’te “Biji Serok Apo” diye slogan atıp PKK Marşı’nı okuyan HDP’li milletvekilleri ile “Halk isterse birden fazla parlamento kurar” diyen HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’a:
Artık tabanınız bile sizi ve ırkçı siyasetinizi umursamıyor... Görmüyor musunuz?

Atatürk’e dinsiz diyen morkoloz!
“Laiklik yeni anayasada olmamalıdır” sözleriyle büyük tepki gören TBMM Başkanı İsmail Kahraman meğer 2014’te Eskişehir’de yaptığı bir konuşmada da çok sayıda çam devirmiş... Demiş ki:
“Cumhuriyeti kuran kadro pozitivisttir. Pozitivist nedir? Gördüğüne ve tuttuğuna inanır. Peki ayeti tutuyor muyum? Hayır... Vahiy gördüm mü? Hayır... Ayeti reddederler. Cumhuriyeti kuranlar bu yüzden dinden uzaklaştı.”
***
Peki bu, ne kadar doğru? Bunun için Atatürk’ün söylediği bazı sözlere bakalım:
“Din, lüzumlu bir müessesedir.”
“Bizim dinimiz İslamdır. Kur’an, şanı büyük ve en eksiksiz kitaptır.”
“Muhammed hazretleri, peygamber efendimizdir. Allah’ın birinci ve en büyük kuludur.”
“Allah birdir, büyüktür.”
“Bana hediye edilen bu Kur’an Kerim-i, yani kıymetini takdire imkân olmayan bu hediyeyi, en derin ve hürmetkâr din duygularımla muhafaza edeceğim.”
“Allah’ım sen Türk milletini hiçbir zaman esir etme...”
“Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum.”
***
Bu kadar dinine bağlı bir insana “dinsiz” demenin günahı, Morkoloz İsmail Kahraman ve onun gibilerin boynuna...

156+302!
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Söz sırası Metin Çağlayan’da:
“Abdullah Bey...
Eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, emekli büyükelçi Özdem Sanberk, Fethullah Gülen Cemaati üyelerinin, liyakat göz ardı edilerek en çok sizin bakanlığınız döneminde Dışişleri’ne alındığını iddia etmişti.
Bu iddiayı hemen yalanladınız. İftiraya varan açıklamalarını yersiz ve maksatlı bulduğunuzu söylediniz. O da hemen bir açıklama yaparak sizden özür diledi.
Demek ki yanlış olan iddiaları anında yalanlıyorsunuz. Bu sütunda yayınlanan soruları ve iddiaları yalanlamadığınıza göre, en azından Özdem Sanberk kadar medeni olup sizin de Türk halkından özür dilemeniz gerekmez mi?”

GÜNÜN İSYANI
Ahmet Davutoğlu ile Recep Tayyip Erdoğan arasında ipler iyice gerildi. Bu arada “danışmanlar” da boş durmuyor. Erdoğan’ın Başdanışmanı Mustafa Akış, Twitter’dan üzerinde “Türkiye=RTE=Ak Parti” yazan bir not paylaşmış ve “İster sağdan oku, ister soldan oku. Şu an durum bu” diye yazmış... İsyanım kendisine:
Üzerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüce makamının logosu bulunan o antetli kağıdı kendi paranla kırtasiyeden mi satın aldın ki utanıp sıkılmadan saçma karalamalarını onun üzerine yapıyorsun?