Uçak alımları ihtiyaç mı yoksa haraç mı?
Özelde Trump genelde ABD için kendileri dışındaki ülkelerde, demokrasi, hukuk, insan hakları vb. pek de önemli değildir.
Yakın geçmişte Irak’a ve Libya’ya götürdüklerini söyledikleri “demokrasiyi” dünya-alem ibretle görmedi mi?
O nedenle, tamamıyla kendi çıkar ve hegemonyalarını sürdürecek adımları, sözde “demokratik ilkelerini” bir yana bırakarak atmaktan hiçbir zaman sıkılmazlar.
Bunu yazmamızın sebebi, ABD Başkanı Trump’ın, Katar’ı “terörizmin üst düzey sponsoru” olarak suçladığı 9 Haziran 2017 tarihinde yaptığı konuşmadan sonra, apar-topar Washington’a koşan Katar Savunma Bakanı Halid bin Muhammed el Aliye’nin 15 Haziran 2017 tarihinde, yani aradan bir hafta bile geçmeden ABD Savunma Bakanı J. Mattis’le yaptığı görüşmenin hem ardından, 12 milyar dolarlık F-15 savaş uçağı alımı için ABD ile anlaşma imzalamasıdır.
Benzer bir durum, T. Erdoğan’ın korumaları hakkında “teröristler” gibi “wanted” yani arama-yakalama kararı çıkartan ABD’nin, Rıza Zarrab yolsuzluk davası kapsamına AKP’li bakanları da dahil etmesinin hemen akabinde yaşandı.
Peki, ne oldu? T. Erdoğan’ın, son ABD gezisinde Başkan Trump’la yaptığı görüşmenin hemen ardından, ABD’li Bœing uçak şirketinden 40 uçağın 11 milyar dolar gibi bir bedelle THY tarafından satın alınmasına ilişkin ön anlaşmanın imza törenine bizzat katılması bazılarının aklına hemen Katar çağrışımını getirmiş görünüyor.
ABD, “terörizmin üst düzey sponsoru” olarak ilan ettiği Katar’dan, 12 milyar dolarlık F-15 uçaklarının satışı ile bir anlamda “haracını” almış görünüyor.
Öyle değilse bir hafta önce terör destekçisi dediği bir ülkeye, ertesi hafta 12 milyar dolarlık uçak satmasının ahlaki mantıki ve tutarlı bir cevabı olabilir mi?
THY’nin uçak alımlarının hangi ihtiyaçlarına göre, hangi fiyat ve teknik gerekçelerle yapıldığını kuşkusuz ki, THY yönetiminin kamuoyuna hemen açıklamasında büyük yarar var.
Aksi takdirde bu uçak alımları “ihtiyaç mı” yoksa “haraç mı” şeklinde konuşan münafıklara büyük bir koz verilmiş olur.
İyisi mi gelin bizim Katar gibi haraç vermediğimizi, bu uçak alımlarının yani uzun menzilde daha avantajlı olduğu söylenen Airbus yerine, ABD’li Bœing’in tercih edilmesinin tamamen fiyat ve teknik gereksinimlerden doğduğuna milleti ikna edin.
Yoksa Katar ve Türkiye’nin üst üste gelen bu uçak alımları ile ilgili yapılan spekülasyonların ve dedikoduların sonu gelmeyecek gibi görünüyor...
N. ZEYBEKÇİ YANLIŞ KONUŞUYOR
Ekonomi Bakanı N. Zeybekci Türkiye’nin güvenliğini ve bölgenin istikrarını açıkça ve pervasızca tehdit eden ve muhtemelen çok daha vahim gelişmeleri tetikleyecek olan Barzani’nin referandumuna karşı, ne ekonomik ve ticari ne de askeri bir yaptırımdan yana olmadığını, bir devlet adamı gibi değil de adeta kısa vadeli çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen bir “tüccar” edasıyla söylüyor.
Aksi takdirde, 7-8 milyar dolarlık ihracattan olacağımızı söylüyor. Halbuki bu ihracatın yarısından çoğu Barzani’ye değil, Irak Merkezi Hükümeti’ne yapılıyor.
Irak’ın sınırlarını değiştirecek, o bölgede ikinci bir İsrail’i kuracak ve Türkiye’yi de içine alarak tehdit edecek vahim gelişmelere hala kısa vadeli para ve kar gözüyle bakıyor. Stratejik bir öngörüyü ortaya koyamıyor maalesef.
Barzani de zaten tam da bunu istemiyor muydu?
O nedenle önceki yıllarda “Türkiye ile önce “ekonomik” entegrasyonu ve işbirliğini, geliştireceğiz sonra ise, siyaseti” demedi mi? Niye Irak Merkezi Hükümetine rağmen KDP ile gizli petrol anlaşması yaparak sözde Kürdistan’ın Irak’ın petrolüne el koymasına ve inşasına teşne oldunuz?
Sn. Zeybekci, lütfen biraz ulusal çıkar ve stratejik güvenliğimizi düşünün.
Musul’u-Kerkük’ü, Ankara Antlaşmasını düşünün.
Bu “kurnaz tüccar” edasıyla yapılan açıklamalar Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanına hiç de yakışmıyor çünkü.