Ufukta kur savaşları ve korumacılık var
Dünya ekonomisi bir yandan enerji krizinin yarattığı şok maliyet enflasyonu ile yüzleşirken diğer yandan hızla yükselen resesyon tehdidi ile karşı karşıya kalmış bulunuyor. Bununla birlikte çok kutuplu dünya gerçeğini kabullenmek istemeyen Atlantik Cephesi’nin saldırıları politik riskleri artırıyor. Ukrayna Operasyonu ile Rusya’nın yaptırımlara uğraması ve ABD’nin Çin’i ticari açıdan kuşatmaya çalışması dünya ekonomisinin istikrarını tehdit ediyor. Koronavirüs salgını sonrası güçlenen ve her geçen gün artarak devam eden ‘korumacılık’ eğilimi, Atlantik Cephesi’nin saldırganlığının sonucunda güçlenmeye başladı. OMFIF (Resmi Parasal ve Finansal Kurumlar Forumu) Baş Ekonomisti Neil Williams, geçen hafta içinde yazdığı makalede bu eğilime işaret etmiş.
NEOLİBERALLERİN HAZZETMEDİĞİ KORUMACILIK
‘Korumacılık’ yerli üreticinin dış rekabet karşısında korunması için uygulanan dış ticaret politikalarını ifade eder. Genellikle yeni gelişen sektörleri korumak ve geliştirmek için uygulanan bu politikalar gümrük vergileri ve diğer destekleyici politikalarla sağlanır. 1980’lerden sonra Batı’nın dayattığı neoliberal politikalar korumacılığı ‘serbest piyasanın düşmanı’ olarak tanımlamış ve gümrük duvarlarının tamamen indirildiği bir ekonomik modeli dayatmıştır. Böylece sermayesi ve teknolojisi yüksek olan uluslararası şirketlerin önü düzlenmiş oldu. Bugün dünya ekonomisinde görülen yoğun tekelleşmenin ve gelişen ülkelerin büyük çoğunluğunun Batı ekonomilerine bağımlılığının nedenlerinden biri budur.
KORUMACILIK EĞİLİMİ GÜÇLENİYOR
OMFIF Baş Ekonomisti Williams,dünyada politik gerginliğin ve ekonomide korumacılığın, Rusya’nın Ukrayna Operasyonundan çok önce başladığını belirtiyor. İngiltere’nin AB’den çıkışı, Avrupa’da milliyetçi ve Atlantik karşıtı eğilimin güçlenmesi, ABD’nin Çin’e yönelik ticari kısıtlamaları, Tayvan’la ilgili gerilim gibi gelişmeler süreci başlatmıştı. Yazar, Rusya’ya uygulanan ambargonun başta AB ekonomisi olmak üzere gelişmiş Batı ülkelerini yüksek enflasyonla vurduğuna işaret ediyor. Buna ek olarak özellikle AB’de stagflasyonun yani hem yüksek enflasyon hem durgunluğun daha da artacağını öngörüyor.
ABD DAHA SIKI KORUMACILIĞA YÖNELEBİLİR
Williams’ın belirttiği önemli bir veri şu; son 50 yılda dünyanın uluslararası ticareti dünya toplam GSYİH’sinin iki katından fazla artmıştır. Yazar bu veriyle birlikte ABD’nin 1930’lu yıllarda uyguladığı korumacı politikalardan bahsediyor. Buna göre ABD 1930’da 20.000’den fazla ithal mal için gümrük tarifelerini yüzde 20 oranında yükseltmişti. Bu uygulama ABD’nin ticaret ortakları olan Kanada ve Avrupa ekonomilerini sarsmıştı ve 1930’larda yaşanan krizi derinleştirmişti. Yazar, ABD’nin kızışan ticaret savaşlarına bağlı olarak Dünya Ticaret Örgütü onaylamadan 1974 Ticaret Yasası’nı yürürlüğe koyarak korumacılığı, hatta Çin ve bağımsız diğer ülkelere karşı tehdit unsuru olarak kullanabileceği uyarısında bulunuyor. Bu durumda ABD, sadece Çin değil İngiltere, AB ve diğer gelişmiş kapitalist ülkelerle ticari savaşını derinleştirebilir. ABD Başkanı Trump döneminde başlayan korumacı uygulamalar halen yürürlüktedir. ABD’nin gerileyen ekonomisini canlandırmak için ihtiyaç duyacağı korumacı önlemler muhtemeldir ki 1930’lardan daha karmaşık bir hal alacaktır. Öte yandan ABD’nin korumacılık girişimi, ABD’ye karşı güçlenen Çin ve diğer ülke ekonomilerini sıkıştırmak amacı gütmektedir. Yani bir anlamda ABD bir taşla iki kuş vurmak istiyor.
KORUMACILIK BATIYI VE BAĞIMLI ÜLKELERİ SARSACAK
Dünya ekonomisinin içine girdiği durgunluk süreci ve aşırı finansallaşan ekonomiler, krizin daha sert olması ihtimalini güçlendiriyor. Merkez bankalarının neoliberal ideolojik körlükle faiz artışlarını devam ettirmesi de önemli bir etken. ABD dolarını güçlendiren bu etken hem kur savaşlarını hem de ticaret savaşlarını daha da tetikleyecektir. Ayrıca korumacılığın ABD ve Çin’e etkisinin daha sınırlı olması beklenirken, neoliberal küreselleşmenin gümrük duvarlarını indirdiği gelişen ve yoksul ülkeleri vurması ihtimalinden bahsediliyor. Özellikle ekonomileri ticaret ağırlıklı olanları etkileneceği kesindir. Ancak yazarın iddia ettiği gibi büyük oranda üretim yapan ülkelerin korumacılıktan olumsuz etkileneceği iddiası gerçekçi değil. Özellikle Vietnam gibi geçmişte korumacı politikalar uygulayan ülkelerin yeni sürece uyum sağlaması kolay olacaktır. Listeye Türkiye’nin eklenmesi, bildiğimiz neoliberal ideolojik körlüğün başka bir boyutunu oluşturuyor. Yazarın tezi ihracatçı ülkelerin pazarlarının daralacağı beklentisine dayanıyor. Bu kısmen doğrudur ancak Asya ekonomilerinin yaşanan krizlere rağmen gösterdiği yüksek büyüme performansı bu tezi çürütüyor. AB kökenli şirketler yeni pazarlar bulmakta zorlanabilir ancak benzer durum Türkiye başta olmak üzere Asya kökenli şirketler için söz konusu değildir.
TÜRKİYE YENİ DÖNEME HAZIRLANMALIDIR
Türkiye bu sürece yüksek üretim gücüyle giriyor. Buna karşılık Türk ekonomisinin Gümrük Birliği prangasıyla bu sürece girmesi ekonomiyi zaafa uğratabilir. Ayrıca kur savaşları sürecinde 1980’lerden kalma serbest kur rejimi, liralaşma sürecini sekteye uğratabilir. Türk ekonomisini korumak için belli sektörlerde ve ürünlerde ithal ikamesine geçilmesi, AB’ye alternatif pazarlara yönelinmesi gereklidir. Gerek en büyük ticaret ortaklarımız olan Çin ve Rusya gerek Türk Devletler Teşkilatı gerekse Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS gibi bağımsız dünyanın örgütleri, Türkiye’nin önüne büyük fırsatlar seriyor.
Kaynakça: https://www.omfif.org/2022/09/beware-retaliatory-protectionism/