Ukrayna krizi ve Türkiye’nin yeri
Ukrayna ile yatıp kalkıyoruz. ABD kaynaklı psikolojik savaş araçları, başta Avrupa olmak üzere dünyayı Moskova’ya karşı kışkırtmak için, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceği yalanını propaganda etti durdu. Perde önündeki amaç, Rusya’ya Ukrayna konusunda geri adım attırmaktı. Perde gerisinde ise esasen Avrupa ile Rusya’yı karşı karşıya getirmeyi amaçlayan bir planı uyguladı Washington yönetimi.
Kremlin, ABD’nin bütün yalanlarını çürüttü. Ukrayna’da güvenlik ve istikrarı tehdit eden gücün ABD önderliğindeki Atlantik sistemi olduğunu ortaya koyan bir strateji izledi. ABD ve NATO ile masaya oturdu, onlardan güvenlik garantileri istedi. Burada önemli nokta şuydu: Bu talepler, sadece Rusya için değil Avrupa’nın tamamının güvenliğini garanti altına alacak hükümlerden oluşuyordu.
Rusya, bu süreçte Ukrayna’nın 2014 yılındaki Minsk Protokolü’ne bağlı olmasını talep etti. Ukrayna, Rusya Federasyonu, Donetsk Halk Cumhuriyeti, Lugansk Halk Cumhuriyeti ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) temsilcileri tarafından 5 Eylül 2014’te imzalanarak Donbas bölgesindeki çatışmaları sona erdiren Minsk Protokolü’ne göre, tek taraflı olarak bağımsızlık ilan eden Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri’ne 30 gün içinde özel statü verilmesi öngörülmüştü. Ancak Ukrayna yönetimi, bu hükmü uygulamadı. Protokol’de yer alan diğer taahhütlerini de yerine getirmedi. Son 8 yıl içinde ateşkes birçok kez, Ukrayna silahlı kuvvetleri tarafından ihlal edildi. NATO ve ABD, bu süre içinde hem Ukrayna’ya hem de Doğu Avrupa’da Rusya’yı çevreleyecek şekilde asker ve silah yığınakları yaptı.
ABD ve NATO, Rusya’nın taleplerine olumlu yanıt vermedi. ABD Özel Operasyonlar Komutanlığı’nın yönetimindeki Ukrayna Genelkurmayı ise Minsk Protokolü’ne uymayı bırakın, Donbas bölgesine askeri yığınak yaptı. Bütün bu dönem boyunca Rusya, diplomasi ile askeri kararlılığı başarıyla birleştiren bir strateji uyguladı. Bir yandan müzakereleri sürdürürken diğer yandan ABD kaynaklı provokasyonları boşa çıkartmak için askeri kararlılığını ortaya koyan tatbikatlar yaptı, olası senaryolara göre tehdidi boşa çıkartmak üzere askeri birliklerini gerekli şekilde konuşlandırdı. Ve en sonunda 22 Şubat günü Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova’nın Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlıklarını tanıdığını uzun ve ayrıntılı gerekçeleriyle ilan ettiği bir konuşmayla dünyaya duyurdu
ABD ÇIKMAZDA
Putin’in açıklamasının ardından, Atlantik kuvvetlerinin nasıl bir hamle yapacakları tartışılıyor. Dile getirilen seçenekler, şimdilik Rusya’ya yönelik yaptırımlar. ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği’ndeki ABD mutemetleri Rusya’ya yaptırım açıklamaları yaptılar. Daha ötesi olabilir mi? Olabilir ama sonuç vermeyeceğini daha baştan söyleyebiliriz. Rusya’nın bu hamlesinin, Avrupa’yı yeniden kucağa almak için Rusya’ya karşı kampanya başlatan ABD’yi, amaçladığının tam tersi sonuçlarla yüz yüze bıraktığı ortada. ABD ile Avrupa arasındaki çatlaklar derinleşiyor. ABD’nin Rusya’ya karşı NATO’yı devreye sokma yönündeki baskısı, çok büyük olasılıkla NATO’nun beyin ölümü aşamasından fiziken de yok olmasına doğru giden süreci hızlandıracak.
DÜZENSİZLİKTEN DÜZENE
ABD’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Linda Thomas Greenfield, Putin’in açıklamasından sonra yapılan BM Güvenlik Konseyi toplantısında çok önemli bir noktaya parmak bastı: “Bu eylemin sonuçları Ukrayna sınırlarının çok ötesinde hissedilecek. Başkan Putin uluslararası sistemimizi test ediyor, kararlılığımızı test ediyor” dedi.
ABD çok uzun zamandır düzen kuramıyordu. Şimdi düzen kurmak için inisiyatif, gelişen dünya ülkelerine geçiyor. Yeni olan, Atlantik tehditleri karşısında dağınık olan gelişen dünya ülkelerinin, giderek düzenli ve ortak eylemlere girişen bir cephe haline gelmesidir.
Putin, Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Xi Jinping ile daha 20 gün önce Büyük Avrasya Ortaklığı bildirgesini ilan etti. Bunu ABD ataklarına karşı bir “reaksiyon” değil, çöken Atlantik sistemine alternatif düzeni ilan eden bir “aksiyon” olarak okumak gerektiğini belirtmiştik. Yani Putin’in bu hamlesini sadece bir Rusya eylemi olarak değil, genel olarak Atlantik saldırganlığına karşı Avrasya hamlesi olarak değerlendirmek doğru olacaktır.
Atlantik tehditlerinin hedefi olan Türkiye, adımlarını bu gerçeğe göre atmak ve safını belirlemek zorundadır. Türkiye’nin safı, Avrasya’nın öncü ülkesi olarak Rusya, Çin, İran, Azerbaycan, Orta Asya Cumhuriyetleri ve diğer Asya ülkelerinin yanıdır.