Ukrayna’yı doğru okumak

Öncelikle altını kalın kalem ile çizelim: Ukrayna geleneksel olarak Türkiye ile dost bir ülkedir. Dostane ilişkilerin sürdürülmesi, daha da geliştirilmesi her iki ülkenin de yararınadır. Her ülke jeopolitik tercihlerine bağlı olarak geleceğine, hatta kaderine yön verir. Bu nedenle iyi komşuluk ve ikili ilişkilerin doğal sınırları vardır. Bu sınırlar zorlandığında, bir ülkenin kaderine diğeri de gereksiz yere ortak olur.
TÜRKAKIM’A HÜCUM!
Sayın Dr. Doğu Perinçek, çok önemli bir bilgiyi bir basın toplantısı ile kamuoyuna duyurdu. ABD Dışişleri Bakanlığı sitesine konan ortak bildiri, ABD-Ukrayna arasındaki stratejik ortaklığının kapsamını detaylandırıyordu. Bu bildiride Türkiye’yi de yakından ilgilendiren konular vardı: “... ABD ve Ukrayna, Kuzey Akım 2, TürkAkım’ın ikinci ayağı gibi Ukrayna’nın ekonomik ve stratejik istikrarına darbe vuran Rus doğalgazı projelerinin durdurulması için birlikte çalışmanın önemini vurgularlar.”
POROŞENKO KENDİNİ DÜŞÜNÜYOR...
Azak denizinde yaşanan son olayları soğukkanlılıkla ve emareleri ortaya koyarak değerlendirdiğimizde ortaya bambaşka bir tablo çıkıyor. Büyük bir ihtimalle Ukrayna gemilerini çatışmaya bizatihi Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko zorladı. Gözlemcilerin tamamı, “ABD’ye çok yakın duran Cumhurbaşkanı’nın böyle bir sonucun doğacağını tahmin ettiğini, kendisinde bir sürpriz etkisi yaratmadığını” ifade etti. Bilakis böyle bir sonuca hazırlıklı olduğundan “sıkıyönetim ilanı, savaş kabinesi kurulması” gibi teklifleri hemen gündeme soktu. Çünkü Mart 2019’da Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacaktı. Poroşenko’nun oy oranı kamuoyu yoklamalarına göre yüzde 10’un altındaydı. Kazanma ihtimali hiç yoktu. Ama bir savaş kabinesi kurulduğu takdirde seçimlerin ertelenmesi söz konusu olacaktı. Muhtemelen Cumhurbaşkanı’nın bu niyetini siyasi çevreler de biliyordu. Bu nedenle, Ukrayna parlamentosu sıkıyönetimi bir ay ve Rusların yoğun olarak yaşadığı yerlerle sınırlı tuttu.
BÜYÜK ÇAPLI ÇATIŞMA OLUR MU?
Ancak ABD derin devleti ve Poroşenko’nun ikinci aşama beklentilerini gözardı edemeyiz. Ukrayna’da giderek kabaran Rus karşıtlığını, ayrılıkçıların denetiminde olan Donbas bölgesine yönelik büyük çaplı bir askeri harekâta dönüştürmek isteyebilirler. Ancak, Trump her iki tarafı da provokasyonlardan uzak durmaya davet etti. Avrupa Birliği (AB), standart söylemleri dışında somut bir karşı çıkış eylem planı ortaya koymadı. Ayrıca AB, ABD güdümünde olduğuna inandığı Poroşenko’ya pek güvenmiyor. Rusya ile anlaşamasa da köprüleri tamamen atmayan eski Başbakan Yuliya Timoşenko’yı daha uygun bir aday olarak görüyor. Poroşenko iç desteğini kaybetti; dış destek ise her geçen gün daha da azalıyor. Bu nedenle Donbas’a saldırı şu aşamada pek muhtemel görülmese de, seçimleri ertelemek isteyen Poroşenko bu maksatla bazı zorlamalarda bulunabilir. Ancak Cumhurbaşkanı sağduyulu bir çizgiye gelmediği takdirde Kiev’deki çatışmaların Donbas’tan daha kanlı olacağını kestirmek kehanet olmaz!
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Görüldüğü gibi her olayı kendi ekseninde değerlendirmek gerekir. Uluslararası ilişkilerde mutlak dostluklar ya da mutlak düşmanlıklar yoktur. Ukrayna, formüle ettiği ulusal çıkarları doğrultusunda ABD ile birlikte TürkAkım’a karşı politikalar üretme kararı almıştır. Hâlbuki bu proje Türkiye açısından jeopolitik bir devlet projesidir. Ukrayna’nın şimdiye dek ABD’den aldığı toplam yardım 2 milyar dolardır. Oysaki Rus boru hatları sayesinde her yıl bu parayı kazanıyordu. Kendi coğrafyasına savaş açan her devlet gibi parçalanmış bir devlete dönüştü. Politikalarını ciddi şekilde gözden geçirmediği takdirde, ülke toprakları Batı-Doğu arasındaki savaşın sahnesi olur.
Diğer taraftan sular durulduğunda, Azak krizindeki gelişmelerin daha çok Ukrayna iç siyasi denkleminin bir yansıması olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle Türkiye bir Ukrayna politikası üretirken tüm bu faktörleri dikkate almalıdır. Standart kalıp ve formatlar bazen özel durumlarda geçerliliğini yitirir. Azak krizi görünürde Rusya ile Ukrayna arasında bir sorun sahası olarak görülmekle birlikte, derinliklerde jeopolitik bir krizdir. Küresel düzeyde kırılan önemli jeopolitik fay hatlarından birisidir. Eğer SSCB dağıldıktan sonra AB-D kışkırtması olmasaydı, Ukrayna, Rusya ile böyle bir çatışma içine girmeyi göze alamazdı! Bu nedenle bu aşamada arabuluculuk çabaları fazlaca bir anlam ifade etmez. Sorun ancak Batı ile Doğu arasındaki genel bir uzlaşma ile çözülebilir. Şimdilik ufukta böyle ihtimal gözükmüyor...

NOT: 1 Aralık 2018 günkü yazımda Yıldırım Demirören ismi sehven Erdoğan Demirören olarak yazılmıştır. Düzeltir, okurlardan özür dilerim.