Ülkemizde hala devletin fabrika yapmasını bekleyenler var

Ülkemizde 10 milyon işsiz var. Cari açığımız var. 450 milyar dolar dış borcumuz var. Yıllardan bu yana kovmaya çalıştığımız, iliğimizi kemiğimizi sömüren sıcak para var. Pandemi dolayısı ile esnafta ciddi bir iş kaybı var. Hayat pahalılığı var.

Sözün kısası Türkiye’nin çok ciddi ekonomik sorunları var.

Ekonomik sorunlar kendi başına var olsa, yine bir yere kadar. Ağır ağır bunu çözeriz, diyebilirsiniz.

Daha yeni 104 tane emekli “amiral” Türkiye’nin gündemini sarsan, Atlantik yapımı olduğu ayan beyan ortada bir bildiriyi ortaya attılar.

Onları savunan, karşı çıkan çok ciddi tartışma yarattı. Bir süre sonra her şey net bir şekilde ortaya çıkacak. Ama Atlantik yapmak istediğini yaptı. İç cephede ciddi tartışma ortamı yarattı. Atlantik, kendine müdahale etmek için uygun iklim hazırlama çalışmalarında bir adım daha ileriye gitti.

İç cephede, kendinden emin olamayan bazı şaşkınların kafasını karıştırdı. Tayyip Erdoğan düşmanlığı üzerinden yeni bir cephe açmayı başardı.

AĞZINLA KUŞ TUTSAN OLMAZ

EKMEK ÖYLE KRİTİK BİR NESNE Kİ; ne Boğaziçi öğrencisinin haklı talebinin elinden alınarak o talebin hiç ilişkisi olmadığı halde kayyum belediye başkanlarına kadar gitmesine benzer, ne de Montrö sözleşmesinin tartışmaya açılması, ne de Kanal İstanbul’un yapılmasına muhalefete benzer.

Eğer 10 milyon işsizin derdine derman olacak politikalar geliştirmeyi başaramazsan, ağzınla kuş tutsan oturduğun koltuğu adama dar ederler.

Örnekler o kadar çok ki. İşte bir tanesi.

Çankaya’nın şişmanı, işçinin düşmanı Turgut Özal. Zonguldak kömür işçisi; Dünya Bankası'ndan ithal başbakanı, Amerika’nın en büyük büyük rakibi Sovyetler Birliği'nin yıkılması sırasında, yıktı.

Amerika’dan ithal başbakan, Amerika’nın rakipsiz kaldığı yıllarda koltuğundan oldu.

İKİ ASIR BEKLEYECEK MİYDİK?

“Ülkemizde hala devletin fabrika yapmasını bekleyenler var.”

Bu cümle çok kritik hataları içinde barındırıyor. “Devlet pijama üretir mi?” Geçmişte Türkiye’nin tüm değerli Kamu İktisadi Teşekküllerini “babalar gibi satarken” bu cümle çok kullanılırdı.

Devlet pijama üretirken, üretmez hale getirenler, bir zaman sonra BORON markası ile çamaşır ve bulaşık deterjanı üretmeye başladılar. Kötü mü oldu? ETİBANK’ın ürettiği deterjanı insanlarımız gönül rahatlığı içinde kullanıyorlar.

İktisat Vekili Celal Bayar 1936 yılında; “Eğer memleketin sanayileşmesini ve milletin muhtaç olduğu refahı bazı hususi teşebbüslere ve bu teşebbüslerin dayandığı sermayeye bırakmak lâzım gelirse, lâakal (hiç değilse) iki asır daha intizar (bekleme) devresi geçirmekliğimiz lâzımdır."

Devletin sanayileşmedeki önemini bu cümle ile anlatmıştı.

İNATLA VE ISRARLA BEKLEYEN VAR

Başbakan İsmet İnönü 30 Ağustos 1930 tarihinde Sivas Demiryollarının açılışı için yaptığı konuşmada; “Liberalizm nazariyatı bütün memleketin güç anlıyacağı bir şeydir. Biz iktisadiyatta hakikaten mutedil devletçiyiz. Bizi bu istikamete sevkeden bu memleketin ihtiyacı ve bu milletin fikrî temayülüdür. Memleketin ihtiyaçları için herkes ve her yer hazineden çare arar. Elektriği olmıyan şehir, limanı fena olan yer, iş bulamıyan adam hükümeti muhatap tutar. Mutedil devletçi olarak halkın temayülâtına ve metalibine yetişemiyoruz diye kusurluyuz. Devletçilikten büsbütün vazgeçip her nimeti sermayedarlann faaliyetlerinden beklemeğe sevketmek bu memleketin anlıyacağı bir şey midir?” demiştir.

Günümüzden somut örnekler verelim; Türkiye gurur duyacağı elektrikli otomobili “TOGG”’u nasıl başlattı? Dünyada parmak ısırılan savunma sanayi şirketlerimiz; Aselsan, Roketsan, Havelsan, Tusaş. Özel şirketler mi? Kuracağımız petro-kimya tesisini hangi özel şirket grubuna teslim edebiliz?

Ülkemizde hala devletin fabrika kurmasını; bıkmadan, ısrarla ve inatla bekleyenler var.