Ülkemizde sendika özgürlüğü yok

Bir ülkede işçi sendikalarının şeklen var olması, sendika özgürlüğünün ölçüsü olamaz. İşçi sendikaları yasaklayıcı katı kurallar olmadan var olabilmeli, üyelerinin çıkarlarını gerektiğinde protesto gücünü kullanarak koruyabilmelidir. Bir yasaya bağlı olmadan toplusözleşme ve grev yapabilmelidir. Almanya, bu konuda verilebilecek en güzel örnektir. Almanya'da bir toplu iş sözleşmesi yasası yoktur. İşyerinde yeterli çoğunluğa sahip olan sendika işverene başvurarak toplusözleşme yapmak isteğini iletir. İşveren o sendikanın çoğunluğu temsil yetkisi olduğuna inanırsa oturur sözleşme müzakeresi yapar. Anlaşma olmazsa sendika hiçbir prosedüre başvurmadan grev uygulamasına gider. Ne Çalışma Bakanlığı'nın yetkilendirme görevi vardır ne de grev uygulaması koşullara bağlanmıştır. Sendikal etik (ahlak) anlayışı işyerinde örgütlü ama üye çokluğu olmayan bir sendikanın duruma müdahale ederek işverene itirazda bulunma, işyerinde olay çıkarmak gibi girişimlere izin vermez.

Grev hakkı özgürce kullanılamıyor

Ülkemizde yasal ve siyasal nedenlerle sendika özgürlüğü yok edilmiştir. 6356 sayılı yeni Toplu İş Sözleşmesi Yasası, işçi sendikalarının toplusözleşme hakkını birtakım kayıtlar ve yasaklarla çok zora sokmuş, bu özgürlüğü ciddi boyutlarda kısıtlamıştır. Yasa 42. maddesinde yetkili sendikayı belirleme görevini Çalışma Bakanlığı'na vermiştir. Bu, büyük bir yanlıştır. Bakanlık bu yetkisini siyaseten kendisine yakın sendikaları koruyarak kötüye kullanmaktadır. ÇAYKUR da Tekgıda-İş Sendikası bu acı gerçeği bütün çıplaklığıyla yaşamış ve Bakanlığın yandaşı Özgıda-İş Sendikası'nı koruma gayretini ancak dört yıllık bir uğraştan sonra boşa çıkarabilmiştir. 43. maddede öngörülen yetkiye itiraz hakkı bu kadar uzun süreye sarkma ve işçileri bu kadar uzun süre sözleşmesiz bırakmaya müsaittir. Yasanın 58. maddesi grev hakkını ancak toplusözleşme müzakerelerinin uyuşmazlığı durumuna bağlamıştır. Oysa ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) işçi sendikalarının ekonomik kökenli işsizlik, pahalılık, asgari ücret yetersizliği, hükümetin sağlık, konut politikaları gibi konularda genel grev yapabileceğini kabul etmiştir. Her ne kadar 4857 sayılı İş Yasası'nın 34. maddesi 20 gün içinde ücreti ödenmeyen işçinin işini bırakabileceğini, bunun toplu olmasının bir grev sayılamayacağı hükmünü getirmişse de bu olay mücbir sebeple sınırlandırılmış ve ancak münferit durumlar için söz konusudur ve özgür bir grev hakkı olarak kabul edilemez. 6356 sayılı yasanın 62. maddesi grev yasaklarını ve 63. maddesi grev ertelemelerini düzenlenmiş. Tüm bu yasal kısıtlamalar 6356 sayılı yasanın sendika özgürlüğünü yok ettiğinin açık kanıtıdır.

Siyasetin yok ettiği sendika özgürlüğü

AKP hükümeti tek adam yönetimi kurabilmek için tüm demokratik kurumları, bu arada özgür sendikacılığı da anlamsız kılmıştır. Hükümet özgür sendikalar yerine kendisine bağımlı güdümlü sendikalar yaratmıştır. Türk-İş ve Hak-İş hükümetin "hınkçı başı" görevini üstlenmiş ve hükümetin her dediğine evet diyen saray dalkavuklarına dönüşmüş iki konfederasyondur. Bunlar sendikal özgürlükleri yok eden her girişimin karşısında dimdik ayakta duracaklarına böylesi girişimlere onay vererek AKP'yi yüreklendirmiş ve ülkemizde sendika özgürlüğünün yok edilmesinin başlıca sorumlusu olmuşlardır.

Sendikal özgürlükler yok edildiği için ülkemizde demokrasi topaldır; çünkü özgür sendika ayağı yoktur. Bu konuya hiç eğilmeyen CHP de içi boşaltılan demokrasinin bugünkü durumundan sorumludur. Bu aşamada sendika yöneticilerimize bir soru sormak gerekir: AKP'nin getirmeye çalıştığı ve sendikaların yok sayıldığı ileri demokrasi düzenini içlerine sindirebiliyorlar mı? Sindiremiyorlarsa özgür sendikacılık için ne yapmayı düşünüyorlar?