Ülkenin onurunu koruyan yok
Alman Parlamentosu “sözde Ermeni soykırım” iddiasını destekleyen bir kararı onayladı. Bu karar tarihi gerçekleri ve uluslararası hukuku hiçe sayan, Türk milletinin duygularını rencide eden bir karardır. Buna karara karşı tepki verilmesi elbette doğru ve yapılması gereken bir davranıştır. Ama bu tepkiler hamaset kokan, ucuz demeçlerle yapılmamalıydı.
Kararın Alman Parlamentosu’ndan çıktığı gün, Recep Tayyip Erdoğan Afrika ülkelerinde gezideydi ve “...İlk adımımız bir defa Büyükelçiyi istişarelerde bulunmak üzere Türkiye’ye çağırmak. Büyükelçiyi Türkiye’ye çağırıyoruz... Döndükten sonra oturacağız, bunların değerlendirmesini yapacağız ve nasıl bir adım atarız bunları konuşacağız. Ondan sonra da bizim asıl atmamız gereken adımları atacağız. Büyükelçinin gelişi ve Alman Parlamentosu’ndaki metinlerin değerlendirilmesi, gidene kadar Dışişleri’ndeki arkadaşlarımız onlar da bunları yapacaklar ve ondan sonra nihai kararımızı vereceğiz” değerlendirmesini yaptı.
Bu olay çok kısa süre içinde gelişse, burası da muz cumhuriyeti olsa böyle bir tepki olağan karşılanabilinirdi. Ama verilen tepki alınan pozisyon, büyük bir devletin alacağı bir pozisyon ve vereceği bir tepki değildir.
Bu öneri bir yıla yakın bir süredir ilgili komisyonda bekletiliyordu. Yani metin yeni olmadığı için değerlendirme çok önceden yapılıp, Alman Hükümeti nezdinde gerekli girişimlerin yapılmalıydı.
Bu karar önerisi Sosyal Demokratlar ve Yeşillerin ortak teklifi olmakla beraber parlamentoda bulunan bütün partiler tarafından desteklendiğine göre bu Alman Devleti’nin politikasını yansıtmaktadır.
Almanların bu kararı geciktirmesinin sebebi “Geri Alım Anlaşması” görüşmeleri nedeniyle taktiksel olarak teklifin uyumaya bırakılması olmuştur.
Büyük devletler bunu zamanında görür “Geri Alım Anlaşması” görüşülmeye başlanmadan önce geriye aldırabilirdi.
Hem de 2012 yılında Sosyal Demokrat Parti’yle Yeşillerin Almanya Sömürge İmparatorluğu’nun 1904 yılında Namibya’nın yerli halkı Herrerotlara yaptığı katliamın, soykırım olarak nitelendirilmesi için hazırladığı karar tasarısı Alman Hükümeti tarafından engellenmişti. Üstelik, Birleşmiş Milletler’in 1948 tarihli Soykırımla Mücadele Sözleşmesi’ne atıfta bulunulmuş ve bu sözleşmenin geriye doğru geçerli sayılamayacağı hatırlatılarak tasarıya karşı çıkılmıştı.
“Ey Almanya sen ne yapmak istiyorsun” demek gibi hamasi nutuklar atmak yerine, kendi Anayasalarında yer alan uluslararası hukukun kendi yasalarından da önce geleceğini düzenleyen 25. maddesi hatırlatılarak, Namibya konusundaki kararları ve AİHM’in İsviçre-Doğu Perinçek kararı önlerine konulabilirdi.
Maalesef bunlar akıl edilememiştir.
Edilmesini de beklemek saflık olurdu. Daha birkaç yıl önce Bursa’da oynanan milli maçta Ermeniler gücenmesin diye stadyuma gelen Azerbeycan bayraklarını toplatmadık mı? Bunu yaptıran AKP hükümeti değil miydi?
KILIÇDAROĞLU’NUN SESSİZLİĞİ
Ne yazık ki, ana muhalefet partisinden de ülkenin onurunu koruyacak etkili önlemlerin alınması için hükümete de bir çağrı gelmemiştir.Böyle çağrı gelmediği gibi, Kılıçdaroğlu’nun Almanya gezisinde de Sosyal Demokrat ve Yeşiller Partisi yetkilileri ile konuşulurken, bu konuya hiç temas etmediği anlaşılmaktadır.
Nasıl temas etsin ki, Selina Doğan isimli hanım milletvekili adayı gösterildiği zaman hem de parti programına aykırı olarak “Ermeni soykırımının 100. yılında CHP’den aday yapılmam anlamlıdır” dememiş miydi?
Buna ses çıkartmayan Kılıçdaroğlu’ndan, Almanya’ya sırf yasak savmak istercesine “talihsiz” nitelemesinden başka bir şey söylemesi, ülkenin onurunu korumaya yönelik bir tepki vermesi de beklenemezdi.İktidar da, muhalefet de ülkenin onurunu koruyacak bir tepki vermemişler/verememişlerdir.