Ülkücülük, milliyetçiliğin neresinde

Teori dergisinin Temmuz 2017 sayısı “Ülkücülük Milliyetçiliğin Neresinde” başlığıyla yayımlandı. Teori Temmuz sayısıyla, bir kerede tartışılıp sonlanan değil; kısa erimli muhakemelerle kesinleşmesi mümkün olmayan, Vatan Savaşı’nın başarıları neticesinde oluşan yeni olgular ışığında teorinin döne döne kavranacağı bir tartışma başlatıyor. Teori, Antiemperyalist savaş içerisinde ilkeleri berraklaşan milliyetçilik ideolojisini, bugün yaşadığımız savaş saflaşmasında, millet ve vatan kavramını değer sisteminin merkezine koyan siyasal bir konumlanma olarak ele almakla ve betimlemeye çalışmakla işe başlıyor.

SEMBOLLER VE KAYNAKLAR

Bu bağlamda, temel ve karşıt iki yaklaşım öne çıkıyor: Modernizmin bir sonucu olan millet kavramını yaratma ideolojisi olarak milliyetçiliğe ve onun Türkiye’deki köklerine, en belirleyici ilke olan antiemperyalizm düzleminde ulaşan yaklaşım ile ülkücülük.

Mehmet Ulusoy Türk milliyetçiliğinin karakterini ele aldığı makalesinde, Türk

milliyetçiliğinin devrimci köklerine ışık tutuyor. Milliyetçiliğin Türkiye’de devrimci köklerine indikçe, bugün açısından büyük dersler çıkarma imkânına da ulaşıyoruz: Türkiye’nin 150 yıllık bağımsızlık ve demokrasi atılımlarını kıskaç altına alan emperyalizmle nihai hesaplaşma son tahlilde doğru bir program temeline dayanıyor. Dolayısıyla Teori’nin bu dosyası aynı zamanda bir program tartışmasıdır.

Türkiye’nin bugün karşı karşıya bulunduğu emperyalist tehditleri bertaraf etmek, yeniden bağımsız bir ulusal devlet kurmak, Orta Çağ ilişkilerinden bütünüyle kurtulmuş özgür ve laik bir toplum yaratmak cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve devrimci bir bileşimi biricik seçenek olarak önümüze koyuyor. Milliyetçiliği bu bağlamda diğer beş ilkeden ayrı bir tasarıma tabi tutmak, karşı devrimci bir düzleme hapsetmek anlamı taşıyor. Onun için Oktay Yıldırım’ın “Kavram Putperestliği ve Milliyetçilik” başlıklı makalesinde vurguladığı, Atatürk ilkeleri milliyetçiliğin tek sembolüdür görüşü, bu günün en önemli gerçeğini yansıtıyor.

Derginin esas ağırlık verdiği konu, ülkücülüğün milliyetçiliğin neresinde olduğudur. Bu sorunun cevabına ulaşabilmek açısından, ikisinin de kaynakları üzerinden tartışma yürütmüştür.

NATO MİLLİYETÇİLİĞİ

Milliyetçilik ve ülkücülük arasındaki ilk belirleyici ayrım şudur: Milliyetçiliğe esas rengini devrimci bir program temelinde örgütlenmek verirken, ülkücülük gerici bir mutabakat temelinde bir karşıtlık üzerinden örgütlenmiştir.

Milliyetçiliğin antiemperyalist, laik,

aydınlanmacı içeriği bir devrim programıydı. I. Meşrutiyet’ten bu yana adım adım örülen, her hata sonucunda eksiklikleri giderilen, her devrimci atılımla birlikte olgunluğuna erişen bu program Kemalist Devrim’i gerçekleştirdi. Ülkücülük ise Türk-İslâm ülküsüne/sentezine dayanan ve esas rengini antikomünizmin verdiği; antikomünizm üzerinden NATO konseptine bağlanan, ABD’nin Sovyetleri çevreleyen Yeşil Kuşak projesinde rol alan, hem söylem hem içerik açısından milliyetçiliğin bozulması haliydi.

AKÇURA VE GÖKALP’LERDEN KABAKLI’YA

Prof. Dr. Eyüp Karakaş makalesinde, milliyetçiliği ve ülkücülüğü ideogları üzerinden tartışmaktadır. İsmail Gaspıralı’nın, Yusuf Akçura’nın, Ziya Gökalp’in, Atatürk’ün milliyetçiliği ile, Ahmet Kabaklı’nın, Erol Güngör’ün, Ahmet Arvâsî’nin Türk-İslâm Sentezci ülkücülüğü arasındaki fark, aslında, Türkiye’nin cumhuriyet tarihinin iki karşıt mevzisinin ideolojik perspektifini yansıtmaktadır. Ülkücülüğün Türk-İslâm Sentezci içeriği onu, Atatürk devrimciliğinden ve milliyetçiliğin ilerici, devrimci programından ve ideologlarından koparmıştır.

Barış Doster makelesinde, Yeni Osmanlıcılık ile Cumhuriyetçilik, Abdülhamitçilik ile Atatürkçülük, Ülkücülük ile Milliyetçilik, Atlantikçilik ile Avrasyacılık, Batıcılık ile Üçüncü Dünyacılık arasındaki saflaşmanın bugün açısından belirleyiciliğini vurguluyor. Bu ayrımlar yapılırken, Abdülhamitçiliğin nasıl öne çıktığı da tartışılmaktadır.

ABDÜLHAMİT HAYRANLIĞINA BAKIŞ

Abdülhamit’e yaklaşım birçok gerçeği açıklamaktadır. Abdülhamit’in icraatları alt alta yazılsa, en üste Türk milliyetçiliğini boğmak yazılmalıdır. Abdülhamit 33 yıl boyunca iktidarını korumak için, dışarıda emperyalist Batı’nın Osmanlı İmparatorluğu’nu sömürgeleştirme programına karşı boyun eğerken, içeride devlet-ulus programını savunan milliyetçi aydınlara karşı yoğun bir baskı ve yıldırma politikası izlemiştir. Abdülhamit’in iktidarını yıkan da en sonunda Türk milliyetçileridir. Bu bağlamda milliyetçilik ile Abdülhamitçiliğin bağdaşması mümkün değildir. Zaten milliyetçiliğin ideologları da Abdülhamit’e karşı benzer tavrı sergilemiş ve tahlilleri yapmıştır. Ülkücülük ise başından beri Abdülhamitçilik siyasetini olumlamıştır. Hanifi Altaş makalesinde, ülkücülüğün, Abdülhamit hayranı köklerini bize ayrıntılı olarak sunmaktadır. Son yıllarda bu çerçevedeki tartışmalara bakış sunması açısından önemli bir makale.

MİLLİYETÇİLİĞİN KARŞITI ÜLKÜCÜLÜK

Dosyaya ismini veren “Ülkücülük Milliyetçiliğin Neresinde” başlığı, bir sorudan çok bilimsel bir değerlendirmeye giriş niteliğindedir. Bunun en önemli nedeni, bu değerlendirmeyi bir soru olarak ele alsak dahi, siyasal arenada bu sorunun uzun yıllar içerisinde cevap bulmasıdır.

Ülkücülük, milliyetçiliğin bozulmuş ve beslenme kaynakları başkalaşmış bir hali olarak tam karşısında konumlanmaktadır. Bu karşıtlık ülkücülüğün siyasal programından ve pratiğinden çıkan sonuçtur. Onun için dergi, bilimsel ve olgular üzerinden bir tartışma yürütmeyi ortak noktalarda ve devrimci köklerde buluşmak için biricik zorunluluk olarak görüyor.

Teori’nin Temmuz 2017 sayısı, Türkiye’nin geleceği için üreten bütün aydınların özenle incelemesi ve tartışması gereken bir sayı.