Ulus devlet, ulusal devlet -(TAMAMI)

Hakaret etme korkusundan uzaklaşıp açıkca yazmak ve söylemek gerek: Bir yığın budala ulus devletin, ulusal devletin ömrünün sona erdiğine inanıyor. Hele teneke üniversitelerin kıtıpiyoz öğretim elemanları. Ciddi bir eğitim-öğretim sisteminde lise diploması bile alamayacak şirret tipler!

Ulus ya da ulusal devletin en kısa zamanda ortadan kalkacağını savunan kim varsa ya cahil ve budaladır, ya da gizli olmayan ajan!

Budalalığın sonu yok

Francis Fukuyama 1992 yılında “Tarihin Sonu ve Son İnsan” adlı bir kitap yazarak, artık “liberal olan” ne varsa (ekonomi, siyaset, tarih, insan, vb.) son durak olduğunu, liberalizmden öte artık bir köy bulunmadığını ileri sürmüştü. Artık her şey küresel olacaktı. Tarihin sonu, ulus (ulusal) devletin ölümü anlamına geliyordu. Dünyadan haberli olduğunu sezdirmek isteyen herkes artık tarihin ve ulus devletin sonundan başlıyordu söze. Özellikle de düşünce munkabızı, papağan öğretim elemanları. Bir de “muhabirlik”ten gelme köşe bülbülleri...

Bunların budalalıkları iyice tepemi attırdıkları için, Hürriyet gazetesinde iki yazı yayınlamaştım: “Fukuyama Yanılmış Şimdi Ne Olacak?” (16.04.05) ve “Fukuyama’nın Öksüz ve Yetimleri” (26.04.05)

Budalaların güvendiği dağlara kar yağmış ve Francis Fukuyama “State Building” (2004) adlı bir kitap yayınlamıştı. Bu herifler yabancı dil bilmedikleri için kitabın Türkçesinin yayınlanmasını beklemiştim. Kitap Remzi Kitabevi tarafından 2005 yılında “Devlet İnşası” adıyla yayınlandı. Fukuyama, yapısal olarak zayıf olsalar bile ulus devletlerin ortadan kalmasının dünyayı kaosa sürükleyeceğini 10 yıl içinde anlamıştı.

Francis Fukuyama artık şunları yazıyordu:

“11 Eylül sonrası dönem için, küresel politikada temel mesele, devletin nasıl küçüleceği değil nasıl yapılanacağıdır. Tek tek toplumlar ve küresel topluluk için, devletin güçten düşmesi bir ütopyanın değil bir felaketin başlangıcıdır.” (Devlet İnşası, S.141)

“Egemenliğin Günbatımı’nı öne sürenler -ister sağ kanatta, serbest piyasanın savunucuları; ister sol kanatta, çok taraflılık yandaşları olsunlar- günümüz dünyasında ulus-devlet egemenliğinin yerini neyin alacağını açıklamak zorundadırlar.” (Age. s.141)

“Net cevabın yokluğunda, ulus-devlet egemenliğine geri dönmekten ve bir kez daha devleti nasıl güçlü ve verimli kılabileceğimizi anlamaya çalışmaktan başka seçeneğimiz yok.” (Age. s.142)

“Özelleştirme, özelleştirme, özelleştirme. Fakat yanılıyordum. Hukuk düzeninin, özelleştirmeden muhtemelen daha temel bir nokta olduğu ortaya çıktı.” (Age.s.32)

***

Bu heriflerin maymunlukları da ciddi bir maymunluk değil. Taklit edeceksen, sonuna kadar taklit et. Ustan yanıldığını itiraf ediyor, bari sen de peşinden git.

Bunlar yarım pabuçlu düşünür (!) ve kasaba siyasetçileri olduğundan, “Tarihin Sonu” mikro milliyetçilikleri ve gecekondu devletçikleri özendirdiği için, Fukuyama’yı bırakıp “Tarihin Sonu”na mürit oldular.

Cumhuriyet’ten ve onun ulus devletinden türlü nedenlerle nefret eden İkinci Cumhuriyetçiler, liberaller, İslamcılar, Kürtçüler hayallerindeki demokrasiyi (!) yıkılan ulus devletin temelleri üzerinde kurmayı hayal etmeyi sürdürdüler.

Dengi dengine

3 Mayıs 2013 tarihli “Ne Oldum Delisi Olanlar” başlıklı yazımdan bir alıntı yapalım: “KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, ‘Biz Ortadoğu’da bütün halkların birlikte eşit bir şekilde, demokratik bir ortamda kardeşçe yaşamalarından yanayız. Bu da demokratik konfederalizm ve federasyon ile olur. Ulus devletlerde diktatörlük olur.” (Yurt, 27.04.13) diye buyuruyor.”

***

Kara cahil çete reisinin hayal ve özlemleri bizi ilgilendirmez. Modern ulus devlet ile demokrasinin birbirinin ayrılmaz parçaları olduğunu anımsatmak yeter de artar bile. Diktatörü ulus devlet değil demokrasisizlik yaratır!

Türkiye’yi de bulaştırmak istemeseler, cehenneme kadar yolları var.

Yeri geldiğine göre bir kez daha öğretmenlik yapalım: Konfederasyon ya da federasyon ancak hukuk, egemenlik, demokrasi, kültür ve uygarlık anlayışları türdeş (homojen) toplumlar arasında mümkün olabilir. Biri hükümdarlık öteki Cumhuriyet ile yönetilen iki ülke arasında konfederasyon ya da federasyon olmaz. Biri laik, öteki teokratik düzenle yönetilen ülkeler arasında da olmaz. Örneğin Suriye & Ürdün arasında. Bunlar Arap ülkeleri arasında kaç kez denendi ama olamadı.

***

Kürt çeteleri, birlikte yaşamak için, Türkiye’ye ulus devletten vazgeçme önerisini yapamaz. Henüz aşiret düzeyinde ve düzeninde yaşayan bir etnos, bütün yapılarıyla çağdaş bir devlete ilkel bir düzen zorlayamaz. (Nisan ayının son günlerinde, aralarında kan davası olan iki aşiretin, şeyhlerin, imamların huzurunda Kuran’ın altından geçerek (güya) barıştığını anımsayalım.)

Türkiye’nin büyük bir çoğunluğu böyle bir birlikteliği asla kabul etmez. Yüzyıl geriye gideceğine bölünmeye razı olur. 1923 yılında kurulan Cumhuriyet, sadece demokrasisini geliştirmeyi, mükemmelleştirmeyi kabul eder.

Kürtler, Türkiye halkının geri kalanı ile birlikte yaşamak istiyorlarsa, “geri kalan”a uymak zorundadır. İlk yapacakları iş, ayrılık anlamına gelen “Anadilde öğretim!” hakkı dayatmasından vazgeçtiklerini ilan etmek olmalı. Bir yığın gevezelik yapılıyor ama bu konuşulmuyor.

Harbi konuşalım: Türkiye ile Kürdistan arasında federasyon ya da konfederasyon ol(a)maz. İster Kuzey Kürdistan dedikleri yer ile ister tamamı ile...

Türkiye ile Irak’ın ve Suriye’nin Kürt bölgeleri arasında bir federasyon ya da konfederasyon kurulmasına kimse izin vermez. Kan çıkar!

AKP tarikatı, sadece laik devleti yıkmak için bu türden pis işlere özeniyor. Yürümeyi öğrenmeden dans etmeye kalkışıyor!